23 Mart 2008 Pazar

İnsan Psikolojisi

Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Davranışlar,

belirli çevresel koşullar içinde oluşan olaylar olduğuna göre psikoloji, çevre, organizma ve

davranışlar arasındaki etkileşimi inceler.

Etkileşimin ana öğelerinden biri çevredir. Organizmanın alıcı sinir uçlarına etki

edebilen her türlü enerji değişikliğine “Uyarıcı” denir. Kırmızı bir trafik ışığının görülmesi,

çürük bir dişten gelen sızı gibi…

Aynı uyarıcı karşısında farklı bireyler, farklı davranışlar göstermektedir. Eğer

uyarıcılar karşısında farklı bireylerin davranışları hep aynı olsaydı, psikoloji bilimine gerek

kalmazdı. Çünkü uyarıcı bilindiği takdirde davranışın tahmini (ne olacağının bilinmesi) çok

basit bir işlem olurdu. Özellikle konuşmak, düşünmek ve problem çözmek gibi davranışlar

söz konusu olduğunda organizma ile ilgili etmenler, davranışların oluşumuna daha çok

katkıda bulunmaktadır.

İnsan Özellikleri

İnsan biyolojik, toplumsal, kültürel ve psikolojik özelliklere sahiptir. Bu özellikler

insanları diğer canlılardan farklılaştırır.

Çevre

Zaman

Kalıtım

Davranışlar

Beş Duyu

Çevredeki her türlü uyarıcıyı duyu organları sayesinde fark edebiliyoruz. Eğer duyular

olmasaydı bunları başaramaz, yaşamımızı sürdürmede zorluk çekerdik.

Görme: Görmemizi sağlayan duyu organımız gözdür ve gözün uygun

uyarıcısı ışıktır. Işığın az ya da çok olmasına göre göz bebeği büyür ya

da küçülür. Gözde iki tür alıcıya rastlanır. Birincisi, gece görmeye

yarayan çubuklar, ikincisi gündüz görmeye yarayan konilerdir.

Çubukçuk ve konilerdeki ışığa duyarlı renk hücreleri farklıdır. Bu da

insanların hangi renkleri daha kolayca görebileceklerini belirler.

Renkler, konilerdeki renk hücrelerinin farklılığı sayesinde algılanır.

Bireylerin ayrıntıları algılayabilmesindeki duyarlılığa, Görsel

Keskinlik adı verilir. Görsel keskinliği fazla olan kişiler ışık ve

renkteki değişmeleri, nesnelerdeki ayrıntıları daha çabuk fark ederler.

İşitme: İşitme duyu organımız kulaktır. Kulağın uygun uyarıcısı olan

ses, titreşen bir cismin yarattığı hareketlerin bir ortamda iletilmesi sonucu ortaya çıkar. Ses

genellikle hava ya da su dolu bir ortamda kulağa iletilir. Titreşimler, dış kulak aracılığıyla

toplanır.

Koklama: Koku alma duyu organımız burundur. Kimyasal uyarıcılar, koklamada burnun

alıcı hücrelerinin emebileceği gazların içindedir. Birkaç gaz molekülü bile koku duyumunu

uyarmak için yetebilir. Koklama ve tat alma arasında yakın bir ilişki vardır. Burnumuzu ve

gözümüzü kapatarak yediğimiz bir yiyeceği, acı, tatlı, ekşi, tuzlu biçiminde ayırt edebiliriz,

ancak yediğimizin ne olduğunu anlamayız.

Tat alma: Tat alma duyumuzun organı dildir. Dilde bulunan tat tomurcukları, içlerine sızan

kimyasal maddeler yoluyla bu duyumu başlatır. Genel olarak, dilin uç kısmı tatlıya, önyanları

tuzluya, arka-yanları ekşiye ve arka kısmı da acıya duyarlıdır.

KOKLAMA

TAT ALMA

DOKUNMA

İŞİTME

GÖRME

DUYULARIMIZ

Dokunma: Deri bir değil dört ayrı duyunun organıdır. Bunlar, dokunma, sıcak, soğuk ve

ağrı adlarını alır. Derinin bir bölgesi belirli bir duyum için duyarlı iken, başka bir bölgesi

başka bir duyum için duyarlıdır. Yani dokunma, ağrı, sıcak ve soğuk duyumları derinin her

yerinde aynı düzeyde ortaya çıkmaz. Buna da Nokta Duyarlılığı denir.

Düşünme

Bu kitabı okurken düşünmektesiniz, okuduklarınız ile kendi yaşantılarınız ve

bilgileriniz arasında ilişki kurmaktasınız. İnsanlar uyanık oldukları zaman genellikle

düşünürler. Düşünememek zor bir iştir. Herhangi bir işle meşgulken düşüncelerimiz başka

bir konuya kayar. Örneğin, ders dinlerken akşam evde olanlar veya bugün yapmayı

planladığınız işleri düşünüyor olmanız mümkün ve genelde bu herkesin yaşadığı şeylerdir.

Bu durumlara Hayal Kurmak denir. hayal kurmak da bir düşünme biçimidir.

Düşünme; olay ve nesneler yerine onların simgelerini (sembol) kullanarak yapılan

zihinsel bir işlev ve sorunlara çözüm arama yoludur.

Öğrenme

Öğrenme kavramının kapsamı çok geniştir. İnsanlar öğrenmeye, doğduktan hemen

sonra başlayarak önce aileden ve çevreden, okulda öğretmenlerinden, arkadaşlarından,

kitaplardan, deneyimlerinden, kısaca yaşam boyu karşılaştığı herkesten ve her şeyden

etkilenerek davranışlarını değiştirir, geliştirir ve ömürlerinin sonuna kadar devam ederler.

Öğrenme, yaşantısal deneyimler yoluyla davranışlarda değişiklik oluşturma sürecidir.

Farklı bir deyişle öğrenme, yaşantı ürünü, kalıcı izli davranış değişikliğidir.

Zeka

Zekâ, zihinsel becerilerin tümüdür. Zekâda kalıtımın ve çevrenin rolü büyüktür.

Dünyayı anlama, tanıma, değerlendirme konusunda zekâ, bilgileri kazanma gücü olarak

ortaya çıkar. Böylece zekâ, kalıtsal faktörlerden, sinir sistemi ve duyu organlarının biyolojik

yapısından etkilenir.

İyi bir çevrede büyüyen, sevgi ve ilgi gören ailelerin çocuklarının daha zeki olduğu

gözlenmiştir.

Duygu

Duygu ve heyecanlar olmaksızın yaşam çok sıkıcı olurdu. Duygu ve heyecanlar

yaşama renk katar, yaşamın tuzu biberi olurlar. Okula başladığınız ilk günün heyecanını

hatırlayın. Çocukluk günlerinin acı düş kırıklıkları bile hatırlandığında eğlence kaynağı olur.

İnsanlar, iç ve dış dünyadan etkilenir. Bu etkiler onlarda hoşlanma ve acı duyma gibi

iki şekilde ortaya çıkar. Hoşlandığımız şeyi sever, ona yaklaşırız. Hoşlanmadıklarımızdan da

kaçarız, işte bu duruma Duygu denir. Bir başka ifadeyle duygu, duyumların organik ve

ruhsal yaşantıyı etkilemesi anlamındadır.

Duygulanma ise bazı uyarıların ve fizyolojik işlevlerin iç dengeyi ve ruhsal yaşantıyı

olumlu veya olumsuz etkilemesi ve bu etkinin bilinçte anlam kazanmasıdır.

Dikkat

Derste öğretmeni anlayarak dinleyen ve aklından başka bir şey geçirmeyen öğrenci

dikkat halindedir. Televizyonda önemli bir haberi izleyen veya çok sevdiği bir arkadaşından

cep telefonuna gelen mesajı okuyan insan, dikkat halindedir. Bir yemeğin tuzluluk derecesini

veya tadını anlamaya çalışmak, burnumuza gelen kokunun neye ait olduğunu anlamaya

çalışmak, dikkat halidir. Bu ve benzeri şeyleri anlamaya çalışmamak, gereği gibi yapmamak

dikkatsizliktir. Ders anlatan öğretmeni, kendini zorladığı halde dinleyemeyen, aklına gelen

başka şeyleri kafasından atamayan öğrenci dikkatsizdir.

Dikkat; bütün ruhsal faaliyetin ve uyarıcının bir duyumda ve bir davranışta

toplanması, bir yönelmedir. Dikkat, zihin çalışmasının ve duyguların bir uyarıcı üzerinde

toplanması halidir.

Unutma

Öğrendiğimiz her şeyi hatırlayabilseydik ne iyi olurdu. Hepimiz kocaman bir bilgi

deposu olurduk. Ayrıca öğrenme için çok zaman harcamazdık. Çünkü, unuttuklarımızı

yeniden öğrenmek zorunda kalmazdık. Gerçekte, öğrendiklerimizin çoğunu, çok çabuk

unuturuz. Unutma, öğrenmenin tersi olan bir bellek işlevidir. Yani öğrenilenlerin zihinde

yeniden canlandırılamaması olayıdır.

Merak

İnsanların bilmedikleri bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duydukları istektir.

Günlük yaşamda meraklı olmak, bazen olumsuz karşılanır. Sorulmaması daha uygun

olan soruları soran kişiler, olumsuz nitelikteki meraklılardandır. Bu tip kişiler etrafındakileri

rahatsız ederler. Eğer merakımız yeni gelişmeleri, işle ilgili değişiklikleri öğrenmeye yönelik

olursa takdir edilen, istenilen bir davranış sayılır.

Kıskançlık

Kıskançlık; kendinden üstün, başarılı, güzel, mutlu, olanlara katlanamamak diye de

tanımlanabilir. Kıskançlık, olumsuz duygulardan biridir. Ayrıca kıskançlık, düşmanlık ve

kızgınlık duyguları ve kendine güvenmeme ile de yakından ilgilidir.

Gelişme

Gelişme; doğum öncesi dönemden ölüme dek bireylerin yaşamlarında dönem dönem

oluşan değişiklikler biçiminde tanımlanır. Büyüme ve olgunlaşma kavramları ile de

ilişkilidir. Büyüme, bireylerin fiziksel olarak değişmeleridir: Boyun uzaması, kilonun

artması gibi. Olgunlaşma, organların belli bir işlevi yerine getirebilecek hale gelmesidir.

Örneğin; 2-6 yaş arasındaki bir çocuk kendi yemeğini yemeyi, giyinmeyi başarabilir.

Davranışlar

Davranış; insanların gözlenebilir hareketlerini kapsadığı gibi duyguları, tutumları ve

zihinsel süreçleri diğer bir deyişle, doğrudan gözlenemeyen tüm içsel olayları kapsar.

İnsanların; beslenmek, barınmak, acı veya ağrıyı dindirmek, sevmek, sevilmek, takdir

edilmek gibi ihtiyaçları onların davranışlarıyla belirlenir.

Güdüler

Güdü , canlıları belli hedeflere yönelten ihtiyaç, istek ve dürtü gibi davranışlardır.

Örneğin, kişinin susuzluk ihtiyacını gidermek için bir şeyler içmesi, canının sıkıntısını

gidermek için çeşitli işlerle uğraşması, güdüsel davranışlardır.

Güdüsel davranışların bir kısmının fizyolojik ihtiyaçlardan kaynaklandığı, bir

kısmının da sosyal ilişkiler içinde öğrenildiği kabul edilir. Örneğin, organizmadaki su,

oksijen ve kan şekeri oranları, açlık, susuzluk, ısı derecesinin düzenlenmesi gibi güdüsel

durumlar, sinir sistemi ve diğer fizyolojik süreçler tarafından kontrol edilmektedir. Belli bir

işte başarılı olma isteği, para ve toplumsal statü kazanma istekleri fizyolojik değil, öğrenilen

güdülerdir.

Eksiklerin giderilmesi yönünde organizmada beliren güce “Dürtü”, ihtiyacı gidermek

için gösterilen eğilime de “Güdü” denir.

Güdü- dürtü ilişkisi aşağıdaki gibi açıklanabilir.

Değer Yargilari

Toplumsal değerleri doğruluk, namus, başarı, dayanışma olarak kabul edebiliriz.

Değer yargıları, davranışları belirlemede önemli bir etkendir. Sahip olunan değer

yargıları yaşa ve zamana göre değişebilir. Kuşaklar arasında farklılıklar gösterebilir.

Örneğin, lise düzeyinde bir genç kızın ailesi, karşı cinsle arkadaşlık etmesini, gece dışarıya

çıkmasını istemezken, ergenlik çağındaki bir delikanlı için bunlar doğal davranışlar olarak

kabul edilir.

İHTİYAÇ

(Besin

Eksikliği)

DÜRTÜ

(Açlık)

DAVRANIŞ

(Yemek

yeme)

GÜDÜ

(Besin

arama)

Şuur (Bilinç)

Şuur, kişinin olayların ve çevrenin farkında olmasıdır. Kişinin kendi yaptıklarının,

düşündüklerinin, hissettiklerinin neler olduğundan haberdar olmasıyla ilgilidir. Olayları

yaşıyorken, kendisinin bilincinde olan kişi, olaydan nasıl etkilendiğini bilir. Bilinçli kişinin

çevreyle ilişkileri de iyidir. Dolayısıyla başarıları da yüksektir.

“Çok bilinçli insan“ diye adlandırılan kişi, etrafında olup biteni kolaylıkla algılayan,

farkına varan ve gerçekçi olarak değerlendiren kişidir.

Kişilik

Kişilik, insanın toplumsal hayatı içinde edindiği ve onu diğer insanlardan ayırt eden

alışkanlıklar, davranışlardır.

Kişilik tutum, değer, umut, sevgi, nefret, alışkanlık gibi özelliklerden oluşur. Kişilik

kavramı ile karakter kavramı her zaman birbirine karışır. Bu kavramlar birbirinden farklıdır.

Karakter, kişiliğin değerlendirilmesi ile ilgilidir. Bir kişi için “Arkadaş canlısı, dürüst,

sevecen.” derken onun kişiliği değerlendirilmektedir. Fakat aslında karakteri

kastedilmektedir.

Kişiliğin gelişmesinde, kalıtım ve çevrenin etkileşimi de önemlidir.

Yaşamın Yankısı

Bir aile pikniğe gitmişti. Anne öğle yemeği için yanlarında getirdikleri yiyecekleri

hazırlarken baba ve oğlu da ormanda yürüyüşe çıkmaya karar verdiler. Uzun bir tırmanıştan

sonra düzlüğe çıktıklarında çocuğun ayağı bir ağaç köküne takıldı ve yuvarlanarak boşluğa

düştü. Düşerken canı yanan çocuk avazı çıktığı kadar bağırıyordu: “Ahhh!”

Ayağa kalkmaya çalışırken ileride bir dağın tepesinden “Ahhh!” diye bir ses duydu.

Şaşkınlıkla babasına baktı. Sesin babasından gelmediğini anlayınca merakla bağırdı: “Sen

kimsin?”. Aldığı yanıt “Sen kimsin?” oldu. Çocuk gelen yanıta sinirlenip “Sen bir

korkaksın!” diye bağırdı.

Dağdan gelen ses: “Sen bir korkaksın!” diye yanıt verdi. Çocuk babasına dönüp “Baba

ne oluyor böyle ?” diye sordu.

“Oğlum” diye söze başladı babası “Dinle ve öğren.” . Dağa dönüp “Sana hayranım”

diye bağırdı. Yanıt hemen geldi “Sana hayranım.” Baba tekrar bağırdı:”“ Sen

Muhteşemsin.” Gelen yanıt “Sen muhteşemsin.” oldu.

Çocuk, babasını dikkatle izlemesine karşın ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı.

Babası, soran gözlerle bakan oğluna açıklamaya devam etti: “ İnsanlar buna ‘Yankı’ derler

Ama aslında bu yaşamdır’.”.

Hiç yorum yok: