13 Haziran 2022 Pazartesi

Yıl: 1828–1829 Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.

 ÖZELLİKLE "OSMANLI TORUNU" OLDUĞUNU SÖYLEYENLER OKUMALI.OKUMAYANINDA GÖ(Z)ÜNE SOKULMALI...

Yıl: 1828–1829

Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.

Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.

Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!

Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur.

Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.

Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.

Yıl: 1834

Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.

Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi karalaştırılmıştır.

Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.

Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.

Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.

Yıl: 1853–1856

Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.

Kırım Savaşı sürmektedir.

Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.

Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.

Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.

Yıl: 1855

Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.

Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.

Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.

Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.

Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.

Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.

İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.

Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.

Yıl: 1891

Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.

Hazinede para yoktur.

Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.

Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.

Yıl: 1894

Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.

Hazine tam takırdır.

Borç için yine banker Rorhschild’e başvurulur.

Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.

Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.

Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.

Tarih: 1 Kasım 1922

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,

Tarih: 17 Kasım 1922

Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.

Tarih: 24 Temmuz 1923

Lozan Antlaşması imzalandı.

Genç Türk devleti, Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.

Bu borçlar arasında banker Rorhschild’den alınmış borçlar da vardı.

Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rorhschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.

Değerli Dostlar,

Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı. 2013 yılının kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.

Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden Doğan” Türk milleti ödedi.

Değerli Dostlar,

Bu yazının kısa özeti şudur:

Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın aşağıladığı Türk halkı ödedi.

Bu gerçeği, Osmanlı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Bilin istedİm.

13 Mayıs 2022 Cuma

Doğal zekâ ve yapay zekânın aralarında ki farklar.

 

Her ikisininde birbirlerine üstün olacağı yönleri bulunur. Yapay zekânın  üstün olacağı yönler şunlardır.

1. Yapay zekâ  kalıcıdır. İnsan kelimesi kökü”Nisyan”dan gelir.Nisyan unutmak demektir. İnsan öğrendiği ve deneyimlediği ama kullanmadığı bilgileri  zamanla unutur. Tekrar eden kullanılan önemli deneyimlere ilişkin bilgiler unutulmaz. Unutma sürecinde önce ayrıntılar sonra ana bilgiler silinir. Unutulan bilgiler hatırlanabilir. En önemlisi hafızanın  gereksiz bilgilerle işgal edilmesini önler. Bilgisayar belleğinde olan veri isteyerek silinmedikten sonra orada kalır. Yanı bilgisayar unutmaz. Unutma yeteneğinden yoksundur. Bilgisayar 25 yaşında genç delikanlıdır.

2. Yapay zekâ paylaşılabilir. İnsanlarda zeka eğitimi, öğrenme çevre etkenleri ile gelişir. Birikimlerin başka birisine aktarılması ( usta çırak ilişkisi gibi) mümkün olup, uzun bir süre alır Şüphesiz zekânın  bir başkasına aktarılması  değildir. Yapay zekâda  ise bir bilgisayarda oluşturulmuş bilgi verileri diğer bilgisayarlarla aktarılması mümkündür ve çok kolaydır.

3. Yapay zekâ daha kolay elde edilir. Her hangi bilgisayarın zekâ düzeyinin artırılması, insan zekâ düzeyinin artırılmasına göre daha kolay ve ucuzdur.

4. Yapay zekâ  tutarlıdır. Aynı durum veya olay kişiden kişiye değişir.

5. Yapay zekâ kayıtlıdır Bir durum olay karşısında yapay zekânın  durumu kaydedilir. İnsan ise, karşılaştığı her olay veya durum ,önceki olaylara benzer çözümler  üretir.

DOĞAL ZEKANIN ÜSTÜN YÖNLERİ ŞUNLARDIR:

a).Doğal zekâ yaratıcıdır. İnsan zekâ sı yaratıcılık özelliğine sahip olup, kendi ve diğerlerinin deneyimlerine dayanarak geliştirilebilir.

b).Deneğimlerden yararlanma. Doğal zekâ  insana öğrendiği deneyimleri kullanma onlardan yararlanma imkanı sağlar. Yapay zekâ sistemi sembolik girdilerle çalışır.

c).Usavurma yeteneği insan zekâsı yeni durumlar karşısında tecrübi olarak  usavurma yeteneğiyle hızlı yeni bir çözüm üretebilir. Yapay zekânın çözümleri, yüklenen bilgiler öğretilen çözüm yöntemleri ile sınırlı hareket eder. O zaman demektir ki bizler her zaman bilgisayar zekâsından daha iyi çözümler üretiriz. Bilgisayar öğretilen bingiyi hızlı işler biz yavaş işleriz ama  sorun ve problemleri çözeriz.

17 Nisan 2021 Cumartesi

 

                               KÖY ENSTİTÜLERİNİN TOPLUM KALKINMASINDAKİ ÖNEMİ,

                                                       DÜŞÜNME BECERİSİ,

    Kritik Düşünme, 2000 yıl öncelerde Sokrates ‘e kadar uzanır. inanmaya değer   düşünceleri  hemen kabul etmeden önce köklü bir şekilde irdelemesin  içeren derinlikli sorgulamayı  keşfetmişti. Rönetans’ta  Avrupa’daki  Deskartes kritik düşünmeyle ilgili çalışması vardır.

    İnsan diğer canlılardan en ayırt edici özellik düşünme becerisidir. Tüm insanlar düşünebilir ama çok az insan sağlıklı ,becerikli ve kaliteli bir biçimde düşür. Mükemmel veya iyi bir düşünme becerisine sahip olmak tesadüfle açıklanmaz. Yani düşünme öğretilebilir ve geliştirilebilir bir beceridir. Bir toplumun geleceği, üst düzey düşünme becerilerine sahip bireylere bağlıdır. Bu da genel  olarak

Toplumun, bilhassa gençlerin düşünme becerilerini geliştirilmesiyle mümkün olur. Bazı eğitim uygulamalarıyla düşünme becerileri geliştirilebilir.

  Düşünme insan zihninin temel özelliğidir. Bireyse, fizikse ve sosyal olarak sağlıklı olmanın yolu doğru düşünmeyi  öğrenmekten geçer. Beynin bir fonksiyonu olan düşünme, düşük ve yüksek seviye olmak üzere iki ayrı düzeyde gerçekleşir. Bir şeyi öğrenme ve alışkanlık haline getirmeye ”Düşük seviyede düşünme”; aynı şeyi analiz etme sentezleme ve değerlendirmeye ise ”yüksek seviyede düşünme” denir. Eğitim sisteminin öğrencilere potansiyellerini geliştirme fırsatı vermesi ve ülke kalkınmasında

 Etkin rol üslenebilmesi için, öğretim içerik ve yöntemleri, eleştirel ve yaratıcı düşünme, bilimsel ve ilişkisel düşünme ve akıl yürütme becerileri kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir. İşte

 Köy endüstriyelleri okullarının Eğitim sistemi böle idi.



27 Ağustos 2020 Perşembe

Su felsefesi,

 SU FELSEFESİ

Suyun doğası bir felsefe anlatır..
Örneğin, dağdan akan suyu düşününüz.....
En az direnç gösteren yolu seçer akmak için.
Yani önüne bir kaya çıkacak olursa vazgeçmez yolundan ama onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya.....
Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler:
“Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”
Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi.....
O zaman ne yapar?
Birikip, çoğalıp üstünden aşar.
Yok eğer bu da olmuyorsa,
Sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.
Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir, tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler.
“Sabretmek” hiçbir şey yapmadan oturmak değildir.....
“Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.” der _Şems-i Tebrizi_ .
Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.
Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder.
Su hep akar ve çalışır.
Bilir ki aktıkça temizlenir.
Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar!
Üzerine pislik birikir ve Sufiler bu yüzden derler ki:
Sen su gibi sürekli ak!
Her daim yenilen!
Her gün yenilen!
İki günün aynı olmasın hep ilerle!
Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren!
Örneğin, su değişimden hiç korkmaz.....
Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar.....
Su “değişimi” ne de güzel anlatır.
Bazen yağmur olur,
Bazen kar olur,
Bazen buz olur,
Bazen buhar olur....
Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup, yine iner yere.
Ayrıca su uyumludur.
Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın.
Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası da hiç değişmez....
Her yere her şeye uyum sağlar.....
Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır.
Uyum sağlayanlar esnektir çünkü.
Değişime direnenler ise katıdırlar...
Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz.
O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır.
Aynı zamanda akışa teslim olur.
Teslimiyet içindedir.
Bu teslimiyet boyun eğmek değildir.
Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar.
Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.
Su berraktır,
Şeffaftır.
Olduğu gibidir yani.
Paylaşımcıdır.....
Hep besleyicidir.
İnsanları, hayvanları, doğayı besler. ..
Hayatı başlatandır ve sürekli üretendir.....
Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır, hayat vardır.
İşte suyun bu yapısından dolayı Sufiler birbirlerine
“SU GİBİ AZİZ OL ” derler.
Su gibi Aziz olmak dileğiyle...
Sevgiler

Tolstoy'dan Tavsiyeler.

 Rus Edebiyatının Efsane Yazarı Tolstoy'dan, Yaşamınıza Işık Tutacak 19 Tespit

1. "Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar."
2. "Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin."
3. "Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın."
4. "İnsanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa; payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendisini ne zannettiğini. Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür."
5. "Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin."
6. "İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir."
7. "Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez."
8. "Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez."
9. "Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez."
10. "Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın."
11. "Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın."
12. "Bir kadının kaderi, sevdiği adamın ihanetiyle sevmediği adamın sadakati arasında çizilir."
13. "Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir."
14. "Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir."
15. "En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır."
16. "Mutluluğu ihtiraslarda değil kendi yüreğinizde arayın. Mutluluğun kaynağı dışımızda değil içimizdedir."
17. "Bir insan acı duyarsa canlıdır. Başkasının acısını duyarsa insandır."
18. "Hayat bizi resmen dört işlemle sınar; gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der."
19. "İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır...

27 Ağustos 2018 Pazartesi

KÖY ESTİTÜSÜNDE GEÇİRİLEN KURBAN BAYRAMI,




1967,Karanlığın Kuvveti kitabı, Talip APAYDIN
1967,''Karanlığın Kuvveti'' kitabı, Talip APAYDIN Talip APAYDIN'IN 1967 yılında yayınlanan ''Karanlığın Kuvveti'' adlı kitabından.
Kurban bayramı tam kışın ortasına rastlıyordu. O günler bir soğuktu, bir soğuktu... Kar, fırtına, tipi...
Eskişehir ortalarında papaz harmanı savruluyordu. Göz gözü görmüyordu dışarılarda. Sular donmuştu hep.
Şeydi Suyu iri buz parçaları akıtıyordu.
Santral kanalı kapandığından, elektriklerimiz kaç gündür doğru dürüst yanmıyordu.
Akşam seminerlerinde kitap okuyamıyorduk, ders çalışamıyorduk. Lambalar
ikide bir usulca sönüveriyordu. Dersliklerimizde pelerinlerimizle oturuyorduk da, gene de ısınamıyorduk.
Musluklarımızdan su akmıyordu. Ellerimizi yüzlerimizi yıkamak için dere kıyısına
gidiyorduk. İçme suyumuz yoktu.
üç gün bayram iznimiz vardı, ama bu soğukta nereye gidecektik?
Köyü yakın olanlar gitti ancak.
Bayram sabahı kampana çaldı. Dışarıda toplanılacak dediler.
Başımızı gözümüzü sararak, büzülerek çıktık.
Müdürümüz Rauf İnan merdivende bizi bekliyordu. üstünde palto bile yoktu.
Ellerini arkasına bağlamıştı. Boz urbaları içinde, yağsız çehresiyle bir heykel gibiydi. Savrulan karlardan gözlerini kırpıştırıyordu.*
O halini görünce usulca pelerinlerimizin yakalarını indirdik. Ellerimizi cebimizden çıkardık.
"Arkadaşlar !" diye başladı. Bir canlıydı sesi, bir heybetliydi. önce yılgınlık psikolojisinin zararlarını anlattı. Korkan insanın muhakkak yenileceğini ve korktuğuna uğrayacağını söyledi.
Bu hava soğuk evet, fakat siz isterseniz üşümezsiniz, dedi. Olduğumuz yerde
birkaç kez sıçramamızı ve kuvvetli tepinmemizi istedi.
Dediğini yaptık. Birden ısınmıştık sanki. Hoşumuza gitmişti.
Bugün bayram, dedi. şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz. Sonra yapacağımız iki iş var: Ya tekrar içeri girip sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu üç günü böyle faydasız, hatta zararlı geçirmek, can sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek.
Yahut da kazmayı, küreği alıp, santral kanalını temizlemeye gitmek.
Emin olun gidenler, kalanlar kadar üşümeyecektir. çünkü, inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne sıcakta yanar. O; yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde her türlü güçlüğün üstüne çıkmıştır...
Onu hiç bir karşı kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan yaptığı işin gereğine inansın.
-Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum, dedi. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak. Elektrik yanınca okulun işleri yoluna girecek. Kitap okuyabileceksiniz, ders çalışabileceksiniz. Sularınız akacak, yıkanabileceksiniz.
Size şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün bayacaktır. şimdilik bize düşen milletçe çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır: "Bayramlarda çalışırız bayramlar için".
Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler gelsin.
Heyecanlanmıştık, üşümemiz geçmişti.
-Hepimiz geleceğiz! diye bağırmıştık.
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
Altı yüz kişi böyle bağırdık. Sonra da kazma kürekleri koyduğumuz işliğe doğru bir koşuşma başladı.
İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru saldırması belki sadece
savaşlarda görülür.. 
Santral havuzundan başlayarak onar metre arayla su kanalına dizildik.
çıplak Hamidiye Ovası ayaz. Kırıksız Dağı'ndan doğru zehir gibi bir rüzgar esiyor. Pelerinlerimizin etekleri uçuşuyor.
Kazmayı vurdukça yüzlerimize buz parçaları fırlıyor. Bazı yerlerde kar her yeri doldurmuş, kanal dümdüz olmuş. Nereyi kazacağız belli değil.
Müdürümüz, öğretmenlerimiz başımızda dört dönüyorlar. Bir o yana koşuyorlar, bir bu yana.
Öyle çalışıyoruz ki, boyunlarımızdan buğu çıkıyor.
Bazen adam boyunda buz parçalarını elleyip çıkarıyoruz kıyıya. Kimisi bağırıyor, kimisi kazmalara tempo tutuyor. Bir gürültü gidiyor kanal boyunca.
Yeşilyurt köylüleri evlerinin önüne çıkmış, bize bakıyorlar. Böyle çalışmamıza alışkınlar ama, bayram günü, bu soğukta  nasıl donmadığımıza şaşıyorlar. Yeşil yurtlu arkadaşımız Azmi,-köyü yakın olduğu için izinli ya! - bize evlerden bazlama ekmek taşıyor.
Köylü ekmeğini özlemişiz, aramızda kapış yiyoruz. Yukarılardan, aşağılardan ikide bir sesler yükseliyor:
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
Koca ova çınlıyor. TA uzaktan Hamidiye'nin, Mesudiye'nin köpekleri ürüyorlar.
Bu kış günü böyle seslere anlam veremiyorlar herhalde. Ayaz ovanın ıssızlığı yırtılıyor.
O gün o kanalın yarı yerini açtık. Bir buçuk metre derinliğinde, uzun, derin bir çukur karları yara yara gitti. Ertesi gün ta bende kadar tamamladık.
Sonra merasimle suyu saldık.
Nazlı bir gelin getirir gibi önünden ardından yürüyerek, türküler marşlar söyleyerek getirdik ve geç zamanda, santral havuzuna döndük, sonra bir baktık, okulumuzun balkonuna çakılı "Ç.K.E" yandı...(Çifteler Köyü Enstitüsü ).
O zamanki sevincimizi nasıl anlatmalı? üşümüş ellerimiz alkıştan ısındı. "Yaşa var ol" seslerimiz ufukları kapattı.
Dünyanın en içten gelen, en coşkun bayramı oldu belki. Hiç unutmam bir arkadaşımız kendi ellerini öpüyordu. "Aferin ulan eller, diyordu, bu elektriğin yanmasında senin de hissen var, yaşasın."
Sevinçten gözlerimiz yaşarmıştı.
Müdürümüz bir tümseğe çıktı. Birkaç kelimeyle başarımızı tebrik etti. Her nokta koyuşta "sağa ol!" diye bağırıyorduk..
- Şimdi, dedi, depomuza su dolacak, banyoyu yakacağız. Yıkanın ve çalışıp
başarmış insanların huzuru içinde uyuyun.
Eşte gördünüz, inanarak çalışan yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam edersek, biz Türkiye'yi de yükseltebiliriz!
- Yükselteceğiz!, diye bağırdık.
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
-Bayramda çalışırız bayramlar için!
İçeri girdik, musluklardan şarıl şarıl sular akıyordu.
Birbirimizi tebrik ediyorduk.

Unutulmaz bir bayramdı.
Kaynak: http://ahmetdursun374.blogcu.com/1967-karanligin-kuvveti-kitabi-talip-apaydin/7228290

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Hazır Not Bekleyen Çocukların Gelişim Eksikliği


     
   Küçük bir tavus kelebeğinin kozasını bulursanız onu evinize götürün, böylelikle güvenin kozadan çıkışını izleyebilirsiniz. Bir gün küçük bir açıklık fark edeceksiniz, sonra güvenin bedenini bu küçük delikten geçirmeye çalıştığını göreceksiniz. Bu mücadele saatler sürecek ve bazen güve takılıp kalmış gibi görünecek. Deliği bir bıçak ya da makasla genişleterek güveye yardımcı olmaya çalışacak olursanız, güve kolaylıkla ortaya çıkacak. Fakat şişkin bir bedeni ve küçük, porsuk kanatları olacak. Aslında küçük güve hayatının geri kalan bölümünü şişkin bir beden ve küçük kanatlarla sürünerek geçirecek. Hiçbir zaman uçmayacak,
Sınırlayıcı koza ve güve için küçük açılıktan geçmek için gerekli olan mücadele sıvının bedeninden akarak kanatlarına geçmesini sağlayan şeydir, böylelikle kozadan kendi çabasıyla çıkabildiğinde uçuş için hazır olacaktır. Güve mücadeleden mahrum bırakılacak olursa, sağlığından da mahrum bırakılır. Bazen mücadeleler, gerçek anlamda canlanmak için tam olarak ihtiyacımız olan şeylerdir.
Kaynak:YARATICI DÜŞÜNCE - Michael MICHALKO