29 Ekim 2009 Perşembe

ÖLÜMSÜZLÜK ARTIK GERÇEK OLDU

ABD'de yaşayan Ukraynalı tıp profesörü Konstantin Rasin'in, kendi geliştirdiği atom çekirdeği yapımı teorisi ile insanın ölümsüzlüğünün önünü açtığı öne sürüldü.Ukrayna'daki 'UNİAN Ajansı' Ukraynalı bilim adamının biyosibernetik alanındaki çalışmasının, beynin fonksiyonlarını yitiren parçalarının yerine protez yerleştirilmesine imkan tanıdığına ilişkin iddiayı yayınladı. Prof. Rasin, "Biyosibernetik alanındaki son teknoloji sayesinde, çok yakında beynin farklı parçalarının yerlerine protez takılabilecek" iddiasında bulunurken ölen insanların kişiliklerinin kopyalanmasını sağlayacak sensörlerin yapımının da mümkün olduğunu savundu. Prof.Dr. Konstantin Rasin "Artık kimse buna fantezi ya da masal gözüyle bakmıyor. Bu, gerçek" diye konuştu.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Bir kadının Dev bir Yılana Denizde Sarılarak Yaşama Tutundu

Güneydoğu Asya?yı vuran deprem ve tsunami felaketinden en çok etkilenen bölgeler arasında yer alan Endonezya?nın Aceh bölgesinde bir kadının dev bir yılana sarılarak mucizevi şekilde dalgalar tarafından yutulmaktan kurtulduğu ortaya çıktı. Aceh?te kiralık çadırda kalan 26 yaşındaki Riza, Aceh?te yaşadığı korku dolu saatleri Antara Haber Ajansı?na anlattı. Riza?nın ifadelerine göre genç kadın pazar sabahı çadırında yatarken birden deniz suyu ile çamur, kaya ve kütük yığınlarının bulundukları bölgeyi bastığını farketti. Akıntı Riza ve arkadaşlarını sürüklemeye başlarken genç kadın komşusu ve ikiz kızlarını fark etti. Yüzerek kızların yardımına koşan Riza, yaralı kadının ?Lütfen çocuklarımı kurtar? diye bağırdığını duydu. İkizleri sırtına alan genç kadın hayatta kalmak için dalgalarla boğuştuğu sırada telefon direği uzunluğunda bir piton gördü. ?Çok garip, ama o anda hiç korkmadım? diyen Endonezyalı kadın sırtında ikizler olduğu halde hiç teraddüt etmeden akıntı içinde süzülen dev yılana sarıldı. İçgüdüleriyle yolu bulan piton, Riza ve iki çocuğu su seviyesinin 1 metre kadar olduğu yere kadar götürdü. Halen Bandar Blan Bintang bölgesinde bir sığınma kampında kalan Riza, ?Tanrıya şükürler olsun. O trajediyi asla unutmayacağım? dedi

14 Ekim 2009 Çarşamba

Sorun Çözme Kabiliyeti" Niçin Önemli?

Önce birkaç tanım! Bu yazının amaçları açısından, bir birey, kurum, kesim ya da bunlardan oluşan toplumun Sorun Çözme Kabiliyeti (SÇK), "karşılaşabilecekleri sorunlarla başa çıkabilme düzeyi" olarak kullanılmaktadır. Bir diğer tanım ise, "sınırlı kaynakların doğru önceliklere tahsis edilip, onların uygun sorun çözme araçları ile kullanılabilmesi" olabilir. Mutlak bir SÇK'nden söz edilemeyeceği; ancak bir diğer birey, kurum, kesim ya da topluma göre SÇK'nin söz konusu olabileceğine de işaret edilmelidir. SÇK'nin doğrudan ölçülendirilebilmesi yerine ancak bir istatistiki kararlılıktan söz edilebilir. Örneğin bir kurum karşılaştığı sorunlarla başetmekte -istatistiksel olarak anlamlı sayılabilecek bir tekrarlılıkta- yetersiz kalıyor, bir diğer kurum daha az yetersizlikle karşılaşıyorsa ilk kurumun SÇK düşüktür denilebilir. Bu açıklamanın ışığı altında SÇK yetmezliği içinse şu basit tanım yapılabilir: "Bir toplumun karşılaştığı sorunlar karşısında, karşılaştırılabilir toplumlara göre, sürekli denilebilecek şekilde daha fazla zarar görmesi hali". Bu açıklamalar içinde sıkça kullanılan "sorun" terimi ise, "istenmedik bir durum ya da istendik bir durumun karşısındaki engeller" ya da akademik bir tanımla "mevcut durum ile istendik bir durum arasındaki farklılık" olarak anlaşılmalıdır. Ve nihayet "sorun çözme" deyimiyle, "bir sorunun yol açtığı rahatsızlığın, daha katlanılabilir bir düzeye -tamamen yok etmek de dahil- indirilmesi" kastediliyor. Toplumlar arasında SÇK farkı var mı? Doğrudan ölçülemeyen, ancak birden fazla öğenin[1] karşılaştırılmasıyla ifade edilebilen SÇK (ya da yetmezliği) bu öğelerin tümü birbirine eşit olamayacağına göre, toplumdan topluma değişik olacaktır. Bu beklendik bir durumdur, ama esas sorulması gereken, bu farklılıkların o topluluklar açısından ne anlama geldiğidir. SÇK yetmezlikleri "gelişmişlik-az gelişmişlik" boyutunda farklılıklar mıdır, yoksa "derin, geri döndürülemez" sonuçları olabilecek esaslı farklar mıdır? Bu konuda 15 yıldır çalışan bir vakfın[2] çalışmaları sırasında, SÇK yetmezliğine yaklaşımlar açısından şu kümelenmeler belirginleşmiştir: o "Herkes ne kadar çözüyorsa biz de o kadar sorun çözebiliyoruz; farklılıklar olabilir ama bunun önemli bir sonucu yoktur" kümesi (~ % birkaç), o "Belki bu da bir sorundur, ama zaten o kadar çok ve önemli sorun var ki" kümesi (~ % 95), o "Bu bir toplumun en temel sorunudur, bunu dikkate almayan toplumlar sürekli olarak hayaletlerle boğuşurlar; bu gerçeğin farkında olanlarca sömürüe sömürüle yok olur giderler" kümesi (~ % birkaç). Sömürü: En yaygın refah sağlama yolu! Ahlaki öğretiler, iktisat kitapları, filozoflar ne söylerse söylesin, insanlık tarihi -giderek artan ölçüde- bir sömürü tarihidir. Antik çağlarda küçük ölçekli ve -bugünlere göre- masum sayılabilecek düzeyli, sadece insan emeği çevresinde uygulanan sömürüler, giderek bilim-teknoloji ve askerlik mesleğinin de desteğini arkasına alarak artık sadece insana değil onun tüm yaşam çevrelerini de kuşatacak genişlik ve karmaşıklık düzeyine erişmiştir. Sömürüyü önlemek üzere geliştirilmiş tüm önlemler vicdani bir rahatlama etkisi dışında maalesef anlamlı bir etkiye sahip olamamış, sadece o önlemlerin çevresindeki cılız örgütlenmelere yol açmış; hatta, kök sorunların anlaşılmasını perdelediği için -niyet o olmasa da- sömürünün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bunun bir nedeni, özellikle de sömürü ölçeği bireyselden toplumsala doğru büyüdükçe, kullanılabilecek araçların çeşitlenmesi ve çeşitli yollarla perdelenebilmesidir. Denilebilir ki bir toplumun sömürülmesi, bireyin sömürülmesinden çok daha kolaydır. Diplomasi, askeri güç, istihbarat servisleri, medya gibi araçlar, çeşitlenmenin ancak bir bölümüdür. Bir diğer -ve daha geçerli- nedeni, tüm insan ve insan topluluklarının, aralarındaki tüm farklılıkları bir yana bırakarak "refaha erişme" konusundaki uzlaşısını gerçekleştirebilecek en "verimli" aracın toplumların birbirlerini sömürmesi oluşudur. Dünya yüzündeki tüm resmi ve gayrı resmi savaşlar bir uzlaşmazlığın değil, sömürü çevresindeki derin uzlaşının sonucudur. Uzlaşmazlık sadece kimin ne kadar pay alacağı ile ilgilidir. Bu durumun evrensel ahlak, hak, hukuk ve değerler karşısındaki kabul edilemezliği, katı gerçeği değiştirmemektedir. Yarınlarda da böyle mi sürer, insanlık durup dururken birdenbire uzaydan gelenlerce yola getirilir mi, yoksa mehdi çıkar gelir her şeyi düzeltir mi bilinmez ama binlerce yıldır durum budur. Ama bunun için sömürüleceklere ihtiyaç var! Sömürenler ancak sömürülebilenler var olduğunca var olabilirler; yoksa da yaratılmalıdırlar. Ayrıca, her toplum -uygun araçlar kullanılabilirse- belirli ölçülerde sömürülebilir. "Sömürülebilenler" kimlerdir? Bir topluma onlarca ayrı kaynaktan olşmuş bir "kaynaklar topluluğu" olarak da bakılabilir. Başta insan kaynakları olmak üzere, su kaynakları, enerji kaynakları, maden kaynakları, coğrafi konum kaynakları, toprak kaynakları, orman kaynakları ve daha nicesi. Her kaynağın yönetimi -başlangıçtaki "sorun tanımı" nedeniyle potansiyel birer sorun kaynağıdır. İşte aranan da budur! Bu kaynakların yönetimlerindeki "sorun"lar açısından Sorun Çözme Kabiliyeti yetmezlikleri, aranılan "sömürülmeye açıklık" alanlarıdır. Yani her nerede bir SÇK yetmezliği varsa orada muhakkak bir sömürülmeye açık alan var demektir. Değişmez eğilim: Alan yoksa yarat, varsa genişlet! Madem ki refah sağlamanın en kestirme yolu SÇK yetmezliği üzerinden geçer, o halde uluslararası ilişkilerin bir altın kuralı da ortaya ortaya çıkıyor: o En yakınındakilerden başlayarak SÇK yetmezliği olanları sapta, o Yok ise, mevcut sorunlardan koz üreterek, sorunların karmaşıklığını o toplumun SÇK sınırları üstüne çıkar, o Var olan sorunları ise yine koz yoluyla derinleştirerek SÇK yetmezliği alanı yarat, o Bu alanın kendi kendini besleyebilirliğini sağlamak için özgün önlemler (eğitimde ezber, öğretmeye dayalı eğitim anlayışı, kuşkusuzluk, kesin yargılar, inançlar gibi) geliştir ve bu alanları kullanarak sömür! Uluslararası ilişkilere bir de buradan bakılırsa, anlamsız gibi görünen nice olayın anlam kazandığı görülür. Çözüm var mı? Çözüm öncelikle "sömürüye açık alanların SÇK yetmezliği ile sıkı bağlantısını" farketmek, o bağlantıyı iyice anlamaya çalışmak, sonrasında da refah sağlamak için sömürülecek birilerini aramak değil, sömürüye açık alanlar yaratan SÇK yetmezliğini gidermeye çalışmak olabilir. Şimdi tekrar sorgulamak gerekir: SÇK yetmezliğinden daha öncelikli bir sorunumuz olabilir mi? Yazan :M.Tinaz TİTİZ