10 Aralık 2013 Salı

KABLOLARDA GERİLİM DÜŞÜMÜ HESAPLANMASI

Bir fazlı kablolarda % e = 1,5 Alınacak
Üç fazlı motor devrelerinde %e 3 alınacak.
Site Adresi:http://www.serer.com.tr/hesap/KesitHesaplama.php

20 Kasım 2013 Çarşamba

Yaratıcı Düşünen Zeki Çocuk Yetiştirme Teknikleri


Ocak 3, 2012 Geliştirici: busnlp
NLP ile Yaratıcı Düşünce Süreçleri için, öğrenme bir düşünme sürecidir. Beyin araştırmalarının sonuçlarına göre, BEYİN’ i etkin kullanabilme becerileri eğitim alanına eğlenceli bir öğrenme süreci içinde aktarılmalıdır…

Çocuk, çocukluğunu yaşamalı ki çocuğun zihinsel performansları gelecekte de verimli olsun!

ŞÜNMEYİ ÖĞRETME

Aklın sınırlarını genişletmek için problemlere yaratıcı çözüm geliştirmek için düşünme süreçlerini öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Yoğun işleri arasında çocuklarına zihinsel gelişim eğitimi yaptıramayan ebeveynler, çizgi film başında çocuklarını eğlendirmeyi, doğru bir yaklaşım olarak görürler!

Kendileri rahatsız edilmezse, çocukları mutludur!…

Düşünme eğitimi 3 yaş itibariyle ve okul öncesi eğitimlerde yer almalıdır… Düşünmek; “zekâyı kullanarak bilgileri bir araya getirmek ve gerçeğe ulaşmak için gösterilen zihinsel bir etkinliktir”.

Bireyin kendi kendine sorular sorması ve bu soruların cevaplarını

Arama sı sürecidir…

Çocuklara düşünme becerilerini geliştirecek onların beyinlerini aktif hale getirecek periyodik sorular sorulmalıdır…

Bu sorular basit, net ve uygun kelimelerden, oluşmalıdır…

Bu sorular düşünme becerilerini geliştirecek çeşitlilikte olmalıdır… Çocuklar da bu süreç altı aşamada gerçekleşir… Bu süreç sıra ile;

Öğrenme-Anlama-Uygulama-Analiz-Sentez ve Karar verme

Aşamalarından oluşur! sonuçta çocuklarda; soru sorma, öğrenmeye merak ve ilgi durumlarında bir farkındalık yada zekada gelişim trendi oluşur…

Öğrenme ve beyin gelişimi bireyin kendi kendine sorular sorması ve bu sorulara cevap araması ile gelişir… Öğrenme ve beyin gelişimi bireyin kendi kendine sorular sorması ve bu sorulara cevap araması ile gelişir…

Nöron bağlantılarının artması ile beyinde açılan öğrenme yolları, öğrenme ağına dönüşür… Öğrenme istasyonları oluşmuş çocuklardaki bu durum beyin gelişiminin de başlangıcıdır…

1-ÖĞRENME BECERİLERİ

Öğrenme becerilerine yönelik sorular;

Bilgi ve detayları anımsatmalı bunlardan sonuçlar çıkarmayı amaçlamalıdır…

Soru içerikleri;

Ne zaman, Nasıl, Ne, Ne kadar,Tanımla, Belirle, Listele vb. Bunun rengi nedir?

Burada kaç tane kalem var? Bu resimde gördüklerini bana anlatırmısın? Ne zaman oyuna gideceksin?



2-ANLAMA SÜREÇLERİ

Anlamak, duyularımıza gelen verilerin, bilgilerin birbirleriyle

ilişkilendirilmesiyle gerçek anlam ve mesajın algıya dönüştürülmesidir…

Soru içerikleri;

Bunu tanıt? Bunu açıkla? Bunu anlat? Bunu tahmin et? Bu şeklin ne olduğunu tahmin et? Kardeşini bana tanıtırmısın? Kedi nasıl süt içer?

Domates tohumu nasıl domatese dönüşüyor?

Devamı için bilgi alınız…
Kaynak: Nlpbus.Com
Yazarı: Bahtiyar Kürklü

8 Eylül 2013 Pazar

Yer altından servet fışkırdı!



Dünyada tükendi Türkiye`de sürüsüne bereket08.09.2013 22:25

Dünya genelinde sadece İtalya, Yunanistan ve Türkiye’de bulunan ponza, diğer iki ülkede bitme noktasına geldi. Türkiye’de ise Afyonkarahisar, Isparta, Nevşehir, Erciyes ve Bitlis’te bulunan ponzanın rezervinin yüzde 70’lik bölümü Bitlis’te. Günümüzde "beyaz altın" olarak adlandırılan ponza taşının Türkiye rezervlerinin çoğuna sahip olması, Bitlis’e ayrı bir önem katıyor. Ponza madeni başta savunma, inşaat, tarım, tekstil ve kimya olmak üzere birçok sektörde hammadde olarak kullanılabiliyor. Türkiye’de ağırlıklı olarak inşaat sektöründe yalıtım malzemesi olarak kullanılan ponza, Bitlis’ten yurdun birçok bölgesine göndeliyor.

Bitlis'te yüzde 70'lik rezerv

Konu hakkında açıklama yapan Tatvan Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Bilal Dağdağan,“Madencilik sektöründe ponza, Bitlis için çok önemli bir kaynak. Özellikle Nemrut Kalderası ile Süphan Dağı'nın burada olması büyük bir önem kazanmakta. Bu alan ve çevresi, volkanik tüflerden oluşuyor. Bu, madencilik açısından yöre için büyük bir nimet. Tatvan ve Adilcevaz arasında büyük bir yoğunlukta pelit ve ponza yataklarına sahibiz.” dedi. Ponzanın dünyada ender görülen bir taş olduğuna dikkat çeken Dağdağan, “Ponza, yapı ve özellikle yatılım malzemesi olarak kullanılan bir madde. Bu madde, başta savunma sanayisi, inşaat sektörü, tarım sektörü, tekstil sektörü ve kimya sektörü olmak üzere birçok sektörde hammadde olarak kullanılabiliniyor. Bu madene özellikle volkanik kalıntıların olduğu bölgelerde rastlamak mümkün ancak neredeyse dünya rezervi tükenmek üzere. Türkiye’de ise ağırlıkla bu maddeye rastlamak mümkün. Bitlis dışındaki bölgelerdeki rezervler, genellikle asidik bir malzeme ama yüzde 70’lik rezervi Bitlis sınırında bulunan ponza madeni, bazik yapıya sahip. Buradaki madde, aynı zamanda ham ve homojen. Diğer bölgelerde ise bu madde karışık ve kirli haldedir. Burası hem yapı bakımından çok hafif, malzeme olarak da homojen bir madde. Katma değeri yüksek olmasına karşın burada en büyük sıkıntı nakliye, çünkü çok ucuza mal edilen maden, maalesef nakliye sıkıntısı nedeniyle ve nakliye giderlerinin yüksek olması nedeniyle sıkıntı yaşatıyor.” şeklinde konuştu.
Bu Yazı: Ulusalpost.com’dan alınmıştır.


http://ekonomi.haberturk.com/teknoloji/haber/875916-yer-altindan-servet-fiskirdi

26 Mayıs 2013 Pazar

“Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık.

“Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık.” diyen ABD’li bankacı iş adamı David Rockefeller, başka neler demiş? Biraz uzun… Daha uzundu ama ben sadece bizim için önemli olan bölümlerini aldım. Oldukça düşündürücü… 

İşte David Rockefeller’in söyledikleri:

TÜRKİYE'YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA "MARSHALL YARDIMI" İLE EL ATTIK

Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.

1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI

Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ

En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.

ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI

Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.

TÜRKİYE'DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU

Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.

"KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ" HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK

Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.

TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ... SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA

Rockefeller de sözü devralarak başlıyor;

Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:

Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.

İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.

Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.

EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR

Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.

Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.

Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.

Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.

MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK

Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.

Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.

Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.

OSMANLI'YI YIKMAK ZOR OLMADI

“Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.

Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.

HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR

İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.

ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA'YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI

Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.

İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ'NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU

Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.

SOVYETLER BİRLİĞİ'NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ

Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.

ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK

Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.

VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ'NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI

Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.

Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.

Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.

Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.

Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.

Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.

İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.

Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.

1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.

Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.

ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA'DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI

Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.

Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.

Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.

Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.

Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.

Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.

1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.

Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.

Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.

BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ

Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.

İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.

New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.

Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;

DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ

“Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.

NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR

Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.

Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.

İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu...
(Alıntıdır
Kaynak:Facebook 
 Haydar Bibinoğlu'nun fotoğrafını paylaştı.


10 Nisan 2013 Çarşamba

GLUCOSAMİNE CHONDROİTİN MSM,(EKLEMLERİN VAZGEÇİLMEZ YAPITAŞI)


GENEL BİLGİLER (Glukosamine= Glukozamin, Chondroitin=Kondroitin)
Glucosamine chondroitin vücudumuzdaki bağ dokularının temel yapı taşıdır ve eklemlerin vazgeçilmez elemanlarıdır. İçeriğindeki bileşikler Osteoatrit (Dejeneratif eklem rahatsızlığı-Kireçlenme) etkilerini azalttığı ve kıkırdak yapısını güçlendirdiği çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Glucosamine'in en yaygın formu gulucosamine sülfattır ve Osteoartrit(kireçlenme) üzerinde yapılan çalışmalarda etkisi kanıtlanan bir formdur.Günlük yiyeceklerimizde önemli miktarda bulunmaz ve ek gıda olarak karides istiridye gibi kabuklu hayvanlarının kabuklarından elde edilir. Glucosamine Tırnak,tendon(kasların kemiklere yapışmasını sağlayan yapı), kemik,deri,göz ve Eklem bağlarının oluşumunda önemli rol oynar. Glucosamine sülfatın ağrı ve iltihap gidermede standart ağrı kesiciler ve plasebolardan daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. Chondroitin vücutta kartilaj, tendonlar, bağ doku,cilt mukoza dokusu ve gözlerin yapısında çok miktarda bulunur.
KULLANIM ALANLARI VE YARARLARI
Yapılan araştırmalar sonucunda Chondroitin'in, osteoartritin semptonlarını azalttığı ve ilerleyişini yavaşlattığı veya tersine çevirdiği belirlenmiştir.
Özellikle ergenlerde 30 yaş sonrasında oluşabilecek ya da oluşmaya başlamış kemik erimelerini önlemede / yavaşlatmada ve kıkırdakları güçlendirmede kullanılır.
Yine Damar sertliği olan kişilerde kalp krizini önlemeye yardımcı olduğunu göstermektedir. Böbrek taşlarını düşürmede yardımcı ek besindir. MSM ağırlığının %34 'ü kükürttür. Bitki ve hayvanların dokusunda bulunur. Deri, saç, tırnaklar, adeleler ve eklem bağ dokuları için gerekli bir besindir. Hücre sertleşmesini önlemeye yardımcı olur bu sebeple güzellik minerali olarak da anılır.
Alerjiler, artrit, romotoitartrit, akne, kanser(meme, kolon), eklem ağrısı, mide yanması, tırnak kırılması, göz sağlığı, böcek sokması, parazitler, akciğer sorunları, sedef, deri, saç, tırnak sorunları, horlama gibi sağlık sorunlarında ek besin olarak kullanılabilinir.
STANDART AĞRI KESİCİDEN FARKI NEDİR?
Eklem ve kıkırdak sorunlarında standart ağrı kesici, ilaç tedavisi,acı ve iltahaplanmayı yok eder; ancak gag sentezini ve kıkırdak onarımını önleyerek hastalığın ilerlemesine yol açabilir.  Bunun tersine Glukosamine ve Chondroitin ikilisi, Gag oluşumunun temel taşıdır.

GLUCOSAMİNE CHONDROİTİN TAMAM! PEKİ MSM'NİN ETKİSİ NEDİR? 
 
MSM (metil sülfonil metan), hayvan kıkırdaklarında, pek çok bitkide en çok da inek sütünde bulunan bir sülfür kaynağıdır. En yüksek biyoyararlanıma sahip organik sülfür kaynağı MSM'dir. MSM eklemlere, kıkırdaklara ve saç gibi katılgan dokulara sülfür girişini destekleyerek bağ doku elastikiyetinin devamlılığına yardımcı olur ve dolayısıyla eklemlerdeki mevcut ağrıların giderilmesine, eklemlerdeki elastikiyetin sağlanmasına doğrudan yardımcı olur.
HANGİ DOZAJDA ALMALIYIM?
Sağlık danışmanınızın önerdiği herhangi bir fizik tedavi programına ek olarak günde 1500 mg. Glucosamine, 1200 mg. Chondroitin ve 250 mg. MSM almanız temel anlamda eklem ağrıları ve romatizmal sorunlara karşı uzun vadede korunmanızı sağlayacaktır. Bunun dışında eklem sıvısındaki azalmanın yol açtığı çöküşü de büyük oranda azaltacağınız söylenebilir. MSM'si daha yüksek bir ürün tercih etmeniz veya MSM'yi dışarıdan farklı tabletlerle temin etmeniz de mevcut ağrılarınıza karşı korumanızı artıracaktır.
HERHANGİ BİR YAN ETKİSİ VAR MIDIR? SAĞLIK DANIŞMANIMA, DOKTORUMA SORMALI MIYIM?
Elbette sağlığınızı ilgilendiren bir konu olması bakımından sağlık danışmanınıza, doktorunuza bu konuda danışmanızı öneririz. Ancak yapılan araştırmalar bu bitkisel tabletlerin herhangi bir yan etkisinin bulunmadığını göstermektedir. Günümüzde birçok hekim de, klasik tedavi yöntemleri yerine veya onlara ek olarak Glucosamine, Chondroitin içeren bitkisel tabletleri hastalarına önermektedirler.

Kaynak: Eklem ve romatizmal ağrılara; Glucosamine, Chondroitin ve Msm



5 Nisan 2013 Cuma


STEVE JOBS'DAN ÜÇ ÖNEMLİ MESAJ

Apple Bilgisayar’ın kurucularından olan Steve Jobs’un 12 Haziran 2005’de Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmadan hepimizin alacağı çok önemli dersler olduğunu düşünüyorum.

Steve Jobs’un bu konuşmasında temel olarak üç mesaj var;

Mesaj 1 : Meraklı olun ve sezgilerinize güvenin - Geleceği önceden bilemezsiniz. Önceden nelerin hangi noktada birleşeceğini görmeniz mümkün değildir. Neleri doğru yaptığınızı ve hangi noktaların ne şekilde birleştiğini ancak geriye baktığınızda görebilirsiniz. İşte bu sebepten dolayı yapacağınız işlere karar verirken kalbinizin sesini dinleyin. Yaptığınız şeylerin a Sitesindenbir gün bir şekilde birşeylerle birleşeceğine inanın.

Mesaj 2 : Sevdiğiniz işi yapın - Önemli olan kişinin sevdiği işi yapmasıdır. Sevilen bir iş bir rutin değil, bir oyun gibidir. Sevilmeyen bir iş veya uğraş bir zorunluluktur, zorunluluk da yorucudur. Başarılı insanların çoğunun gizli gücü sevdikleri ve uğraşmaktan dolayı mutlu oldukları bir işle meşgul olmalarıdır. Ya sevdiğiniz işi yapmalısınız, ya da yaptığınız işi sevmenin yollarını bulmalısınız.
Mesaj 3 : Ölümü düşünün - Beklentiler, gururlar, küçük düşme, ya da başarısızlık korkuları, tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirirler. Kaybedecek birşeylerinizin olduğu düşüncesini yok etmenin en iyi yolu ölümü düşünmektir. Ölüm kaçınılmazdır. Ölümü düşündüğünüzde, esasen hiçbir şeye sahip olmadığınızı ve bu dünyadan çıplak gideceğinizi hatırlarsınız. Sahip olmadığınız hiçbir şeyi kaybetme gibi bir riskiniz olmadığını düşünmek sizi rahatlatacak ve cesaretlendirecektir.

Kaynak :Mega Hafız Sitesinden alınmıştır.
http://www.megaaritmetik.com/

30 Mart 2013 Cumartesi

GDO'nun bir soykırım aracı olduğu ispatlandı.....




Rusya'daki Ekolojik Tehlikelere Karşı Savunma Günleri'nde sunulan bir çalışma, GDO'lu besinlerin tüketimine bağlı gizli tehlikeleri bir kez daha açığa çıkardı. Araştırmaya göre GDO'lu ürünlerle beslenen insan ve hayvanlar birkaç nesil sonra tümüyle kısırlaşıyor.

Rusya'nın Sesi'nin haberine göre 'Gen Güvenliği Ulusal Birliği ile Ekolojik ve Gelişimsel Problemler Enstitüsü' bilim adamları, normal beslenme düzenlerinin bir parçası olarak, GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanların ve insanların, üreme yetilerini kaybettiklerini keşfettilerini açıkladılar.

BİRÇOK ARAŞTIRMAYI KÜRESEL SERMAYE FİNANSE EDİYOR

'Gen Güvenliği Ulusal Birliği ile Ekolojik ve Gelişimsel Problemler Enstitüsü' bilim adamlarının bulgularının, küresel sermaye tarafından finanse edilen araştırmaların aksine GDO ile kısırlık arasındaki ilişkisi çok net bir şekilde ortaya çıkardığı belirtildi.

GDO'lu ürün tüketen canlıların tüketmeyenlere oranla daha fazla kısırlaştığı tespit edilen araştırma bu konudaki iddiaları doğrulamış oldu.

GDO'LU SOYA İLE BESLENEN CANLILARIN CİNSEL OLGUNLAŞMASINDA YAVAŞLAMA GÖZLENDİ

Denek olarak hamsterların kullanıldığı çalışmada, genetiği değiştirilmiş soya fasülyesi tüketiminin sonucunda, cinsel olgunlaşmada yavaşlama eğilimi ve gittikçe üreme yeteneklerinin yok olduğu gözlemlendi. Bir kaç nesil sonra, GDO'lu soya yiyen hamsterlar, temel yetenekleri olan üremeyi kaybettiler.

Araştırmanın yazarlarından biri olan Dr. Alexei Surov:"Bir kaç grup hamster seçtik, onları çiftler halinde kafeslerde tuttuk ve alışmış oldukları besinlerinden verdik. Bir grubun besinine hiçbir şey katmadık, diğer grup genetiği değiştirilmiş bileşen içermeyen soya ile besledik. Üçüncü grup, bir miktar GDO'lu bileşenle, dördüncü grup ise yüksek miktarda GDO'lu bileşenle beslendi" dedi.

GDO'LU ÜRÜNLERLE BESLENENLER BİRKAÇ NESİL SONRA KISIRLAŞIYOR

Sonrasında Dr. Surov ve ekibi, çeşitli yavru gruplarının büyüme oranlarını ve yavrulama sıklıklarını takip etti ve bulgularını, yavruların beslenme düzenleriyle karşılaştırdı. Yavruların çiftleşmesiyle oluşan birkaç nesil sonra, GDO'lu yiyeceklerle beslenen yavruların tamamen kısır hale geldiği gözlendi.

"Yavrulardan yeni çiftler seçmeye ve onları aynı şekilde beslemeye devam ettiğimizde, çok ciddi bir etki olduğunu fark ettik. Bu grupların büyüme hızı daha yavaştı ve cinsel olgunlaşmaya daha geç eriştiler. Onların yavrularından alarak, 3. nesil çiftler oluşturduğumuzda, genetiği değiştirilmiş besinler tüketen bu grup yavrulamayı başaramadı. Ve bu çiftlerin, yavrulama yeteneğini kaybetmiş olduğu kanıtlandı."

GDO'lu besinlerin yaygın tüketimi, gelecek insan nesillerinin kısırlaşmasına neden olur mu?

Avusturya kaynaklı bir çalışma, genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerde benzer bir zararın oluştuğunu ortaya çıkardı. Genetiği değiştirilmiş mısır yiyen farelerde, anında ortaya çıkan etkilerden biri, yavruların normalden düşük ağırlıklı olarak doğması. GDO ile beslenen farelerden oluşan, 3. ve 4. nesiller tamamen kısır hale geldiler.

Amerika'daki bazı çiftçilerde, genetiği değiştirilmiş ürünlerle beslenen domuz ve ineklerde kısırlık oluştuğunu bildirdiler. Hindistan'da ise, genetiği değiştirilmiş pamuk tohumu ile beslenen mandalarda kısırlık ve başka ciddi problemler gözlendi.

Kaynak: "Russian Scientists Discover GMO's Cause Animals to Lose their Ability to Reproduce", geochangemag.org, çev. Ayşe Alp, yaklasansaat.com

23 Mart 2013 Cumartesi

ZENGİNLİĞİN ÜZERİNDE YATAN FAKİR HALKIMIZ,




 Zengin kaynaklara sahip olmak yeterli değil, bu kaynakları zenginliğe dönüştürecek maharete sahip olmak gerekir.
Shell Firmasında 20 yıl genel müdürlük yapmış olan Antony ROBİNSON’UN dediği gibi”Bütün Amerikan Petrol Şirketleri bilir ki, yapılan araştırmalar TÜRKİYE’NİN  bir petrol denizi üzerinde olduğunu gösteriyor.”Çekilen uydu fotoğraflarıyla da bu tespit edilmekte, bilhassa 5.000 metreden sonra yoğun petrol yatakları görülmektedir. 1980 yıllarında, yabancılarla yapılan petrol anlaşmalarında 5.000 metreye kadar inilmesi planlanmışken 300 metrede  aramalar bırakılmış, petrol bulunan yerlerin de üzerine çimento dökülmüştür. Bugün çimento dökülen kuyularda yapılan çalışmalarda petrol fışkırmaktadır. Ayrıca Türkiye’de petrol aramak için ayrılan  bütçenin çok az olması da ,bu kaynakların ortaya çıkmasını istemeyen küresel güçlerin etkinliğinden kaynaklanmaktadır.

KAYNAK: Prof. Dr.Haydar BAŞ’IN  Yazdığı” MİLLİ EKONOMİK MODELİ “kitabinin  307 sayfasından alınmıştır.

19 Şubat 2013 Salı

ÖLÜRKEN PİŞMAN OLUNAN BEŞ ŞEY


Yıllarca evlerinde ölümü bekleyen hastalara bakan Avustralyalı hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra kitap yazmaya karar verdi.

Hemşire Ware, hastalara “En büyük pişmanlığınız nedir?” diye sordu. Bronnie Ware yanıtlara kitabında yer verdi.

1. "Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı."

Ware’e göre insanlar, yaşamlarının sona erdiğinin farkına varıp geriye döndüklerinde düşledikleri şeylerin çok büyük bir kısmını gerçekleştirmediklerini görüyor ve pişman oluyor.

2. "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım."

Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa dönüp çocuklarının kaçırdıkları anlarını yaşamak istediklerini gözlemledi.

3. "Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı."

Birçok insanın diğerleri ile ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmak için duygularını bastırdığını söyleyen Ware, bastırılan duyguların insan sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğunu ileri sürdü.

4. "Keşke arkadaşlarımla ilişkimi sürdürseydim."

İnsanların kendi yaşamlarına çok fazla odaklanıp arkadaşlarıyla ilişkilerini yitirdiğini ancak ölüm yatağında fark ettiğini söyleyen Ware, ölmekte olan insanların en çok eski arkadaşlarını özlediğini söyledi.

5. "Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim."

Çoğu insanın mutluluğun aslında bir seçim olduğunu ölüm anı gelene dek fark etmediğini söyleyen Ware, insanların rahat yaşamak uğruna eski alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı kaldığını belirtti.

Alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen insanların değişme korkusu yaşadığını ve daha fazla mutlu olma şansını kendi kendilerine yok ettiğini belirten Ware, ölüm yatağındaki hastalarının "Keşke daha çok gülseydim, keşke aptalca şeyler yapmaktan bu kadar korkmasaydım" diyerek pişmanlıklarını dile getirdiğini sözlerine ekledi.
KAYNAK :FACEBOOK BreakOutdoor

27 Ocak 2013 Pazar

FİLOZOF ÖĞRETMENLER




( Öğretmen, Bilim insanı olmanın yanında aynı zamanda bir filozoftur)
 
Öğretmenin alfabesi, öğretmenlerin mümkün olduğu kadar az öğretmelerini; öğrencilerin ise daha çok kendi  kendilerine öğrenmelerini sağlayacak öğretim tarzlarını araştırmak ve keşfetmektir.
1657 Comenius

İnsan okul için değil hayat için öğrenmelidir.
Seneca

Çocuklara her şey biranda öğretilmemelidir. Öğretim oyun ile birleştirilmelidir. Çocukların bireysel farklılıkları dikkate alınmalıdır.
Erasmus

Eğitim hayatta işe yarar olma durumuna göre hazırlanmalıdır..Eğitimde elden geldiği kadar az kural verilmelidir.Basit metot kullanılmalıdır.Doğa’nın yolu izlendiği taktirde eğitim, otoriter ve baskıcı olmaz; aksine ,bireysel özelliklerin gelişmesi için tüm özgürlükleri kişiye sağlar,öğretmen ve öğrenci arasında karşılıklı güven gerçekleşir.
John Locge

Öğrenim, ana-babaların anlayabileceği ölçüde basitleştirilmeli ve herkesçe anlaşılıp telkin edilebilmeli.Çocuğun bulup keşfetmesi öğretimin temeli olmalı. Öğrenim  sadece bilmeyi değil, bildiğini yapabilmeyi de hedeflemelidir.
İsviçreli pedagog Pestalozzi

Eğitim işi bahçıvan işine benzer. Bahçıvan yapması gereken iş, elma ağacına armut verdirmek değildir.Bahçıvan yapacağı iş ,elma ağacının elma vermesi için gerekli olan dış şartları sağlamaktır.Toprak hava güneş su, gübre  sağlanınca ağaç yemişini kendi kendine verecektir.
İnsan dışarıda yetiştirilemez. Yetişme şartları var olunca insan kendi kendine yetişir. Terbiye etmek yoktur terbiye olmak vardır.

Türk pedagog İsmail Hakkı BALTACIOĞLU.

Anlaşılmadan ezberlenen  şeyler, kabuklarıyla beraber yutulan ve sonuçta hazmedilmeyen çekirdeklere benzer.Bilginin gerçekten bir manevi gıda olması için hazmedilmesi, yani anlaşılıp zihnin malı haline getirilmesi gerekir.
1911 Mustafa Satı Bey.

Kaynak: Öğretmen Olmak Kitabı. Yazarı Doğan CÜCELOĞLU, İrfan ERDOĞAN

 Sayfa :180 – 181 sayfasından alınmıştır.

GANDHİ DER Kİ:


             
 
Olumlu düşünün, çünkü düşünceleriniz, sözleriniz olur.
Sözleriniz olumlu olsun, Çünkü sözleriniz davranışlarınız olur.
Davranışlarınız olumlu olsun, çünkü davranışlarınız, alışkanlıklarınız olur
Alışkanlıklarınız olumlu olsun, çünkü alışkanlıklarınız, değerleriniz olur.
Değerleriniz olumlu olsun, çünkü değerleriniz kaderiniz olur.

22 Ocak 2013 Salı

HİDROKARBON İNSANI;


                                      

Macera bir dizi rastlantı ve bir kişinin azmi sayesinde başladı: George Bissell. New Yorklu bir avukat olan
Bissell Pennsylvania’dan geçerken insanların bazı birikintilerin yüzeyinden paçavralarla bir tür yağ topladığını gördü. Kaya yağı denen bu yanıcı maddenin “ Seneca yağı” adıyla her derde deva bir kocakarı
ilacı olarak kullanıldığını duymuştu. Birden aklında bir şimşek çaktı. Acaba bu yağ ilaç olarak değil de aydınlatmak amacıyla kullanılabilir miydi?
Bissell sonraki altı yılını bu hedefe ulaşmaya harcadı. Fikir, diğer yatırımcıların da ilgisini çekti ve aralarında
bir grup oluşturdular. Grup, 1854’te Yale Kimya Profesörü Silliman’dan yağın aydınlatma ve yağlama yağı olarak özelliklerini araştırmasını istedi. Silliman’ın 16 Nisan 1855 tarihli raporu petrol sektörünün dönüm noktası oldu. Raporda yağın tamamen karbon ve hidrojenden oluştuğunu, değişik kaynama noktalarında
farklı ürünlere ayrıştığını ve bunlardan birinin rahatlıkla aydınlatmada kullanılabileceğini ifade ediyordu.Kaya Yağına bu kadar umut bağlanmasının sebebi tamamen ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. Sanayi devriminin
doğurduğu nüfus artışı ve ekonomik kalkınma, hayvansal veya bitkisel yağa batırılmış fitilden farklı biraydınlatma maddesine olan talebi arttırmıştı. Taş kömüründen elde edilen Havagazı ancak kentlerin ve zenginlerin evlerinin aydınlatılmasında kullanılıyordu. Çeşitli maddeler üzerinde yürütülen araştırmalarsonradan petrol sanayinin temelini teşkil edecek olan arıtmanın (rafinerilerin) gelişmesini sağlamıştı.
Kanadalı Jeolog Abraham Gesner Asfalt ve benzeri maddelerden yağ elde etmeyi başarmış ve buna yunanca“Keros “ (balmumu) ve Elaion ( yağ ) kelimelerinden yola çıkarak “ Kerosen” adını vermişti. 1850 lerde Amerikanın çeşitli kentlerinde ve İngiltere’deki rafinerilerde başlıca taş kömüründen olmak üzere yılda 5milyon dolarlık kerosen üretiliyordu. Petrol insanoğluna yabancı bir madde değildi. Orta Doğu’nun çeşitli bölgelerinde kayalardaki çatlaklardan
gazla birlikte sızan bitüm adlı bir madde Mezopotamya’da M.Ö. 3000 yılından beri ticari meta muamelesi görüyordu. Babil ve Eriha’nı duvarlarında çimento, Nuh’un gemisinde ve Musa’nın sepetinde macun,yollarda asfalt döşeme, evlerde ilaç, savaşlarda silah olarak kullanılıyordu. Ateş almış gaz sızıntılarına kutsal
ateş diye tapılıyordu.
KAYNAK: www.ozetkitap.com.( PETROL, PARA VE İKTİDAR ARAYIŞ DESTANI)