27 Nisan 2012 Cuma

DÜNYA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR YÖRÜNGEDEN NE KADAR UZAKLIKTA?








Brundtland Raporu’ndan, 1992’de Rio de Janeiro, Brezilya’da düzenlenmiş olan

... Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan (Rio Dünya Zirvesi) ya da Rio

ilkelerinin teyit edildiği 2002 Johannesburg Zirvesi’nden bu yana gerçekten ne değişti?

1990 – 2010 arasında gerçekleşen değişimlere genel eğilimler açısından bakarsak;

Ozon tabakasının incelmesi önemli ölçüde yavaşlamıştır, 1980 öncesi

seviyelerine 2060 ile 2075 arasında döneceği tahmin edilmektedir.

Antarktika üzerinde büyük bir ozon “deliğinin” fark edildiği 1980’lerin sonlarından

itibaren, dünyanın koruyucu tabakası olan stratosferik ozonun incelmesi en önemli

çevresel kaygılardan biri haline gelmiştir. Ozon tabakası giderek iyileşmekte..

1992-2010 döneminde dünya ekonomisinin toplam GSYİH’sı %75 ve kişi

başına geliri % 40 büyümüştür ancak dünya nüfusun en zengin %10'luk kısmının

ortalama geliri en yoksul %10’luk kısmın gelirinin yaklaşık dokuz katıdır.

Gelişmekte olan ülkelerde 2000 ve 2008 yılları arasında yetersiz beslenen

insan sayısı yaklaşık 20 milyon artmıştır. Başta Afrika ülkeleri olmak üzere açlık

artmaya devam etmektedir.

Dünyada 7 milyar nüfusu bile rahatça besleyecek yeterlilikte küresel gıda üretimi

gerçekleştirilmektedir. Ancak, gıdaya ulaşım bir sorun olarak devam etmektedir. Bir

yandan açlık giderek artarken diğer yandan gıda fiyatları da sürekli artmaktadır.

Her yıl 5,2 milyon hektar orman alanı kaybedilmektedir.

Kaybedilen ya da dönüştürülen orman alanları 1990’larda yıllık yaklaşık 16 milyon

hektar iken, 2000-2010 yılları arasındaki kayıplar yıllık yaklaşık 13 milyon hektardır.

Ormansızlaşma oranı azalma belirtileri gösterse de, dünya hala alarm verici şekilde

orman alanlarını kaybetmektedir.



Dünya nüfusunda toplam yetişkinlerin %16’sı - 793 milyon insan (üçte ikisi

kadın) hala temel okuma yazma becerisine sahip değildir.

1999-2008 döneminde okur-yazarlık oranları artmasına rağmen artış oldukça yavaş

seyretmektedir.



En az gelişmiş ülkelerde bu artış 6 yıl olarak gerçekleşmişken, bu ülke vatandaşları

dünya ortalamasından 11 yıl daha az yaşamaktadır



884 milyon kişi temiz suya erişimden yoksun ve dünya nüfusunun sadece

57’si temiz içme suyu elde edebiliyor.

Dünya nüfusunun %20’sinin, yani 1,3 milyardan fazla insanın, güvenilir

elektriğe erişimi yoktur.

2,7 milyar insan ise hala pişirme ihtiyaçları için geleneksel biyoyakıt kullanmaktadır.

Geçtiğimiz yıllarda, ısınma ve ulaşımda kullanılan yenilenebilir enerjinin payı artmış ve

küresel toplam enerji tüketiminin %16’sına ulaşmıştır.







_ Dünya enerji ihtiyacı 2010 yılında %5 artmıştır. Yani, CO2 emisyonu yeni bir rekora

taşındı.

_ Fosil kaynaklı yakıtların kullanımını gerektiren projelere verilen devlet sübvansiyonları

400 milyar Dolar’ a ulaştı. Buna rağmen elektriğe ulaşımı olmayan insan sayısı aynı

kaldı. Dünya nüfusunun %20 si hala elektrik kullanamıyor. Bu yüzdenin sayısal

karşılığı: 1,3 milyar insan.

_ OECD üyesi olmayan ülkeler nüfus artışının %90’ından, ekonomik büyümenin %70

inden ve 2010 – 2035 arasında ortaya çıkacak olan enerji ihtiyacının %90’ından

sorumlular.

_ 2035 yılında Çin’ in kişi başı enerji tüketim miktarı Amerika’nın yarısı seviyesinde

olurken toplam enerji tüketimi Amerika’ dan %70 daha fazla olacak.

_ Yenilenebilir enerji, enerji ihtiyacındaki artışın ancak yarısını karşılamaya yetiyor.

_ 2017 yılına kadar gerekli önlemler alınmadığı takdirde 2035 yılında beklenen ısı artışı:

6oC. Aynı senaryo önlemler alınsa bile 2oC’lik bir ısı artışını öngörüyor.

_ Kritik CO2 salınımının %80 ine çoktan ulaşılmış durumda; enerji ihtiyacı hızla artarken

enerji verimliliği ile ilgili maalesef önemli bir başarı elde edilemedi. Bunun manası şu:

2035 yılı için öngörülen CO2 emisyonuna 2017 de ulaşılmış olacak.



2030 yılında dünya nüfusunun en az 1.3 milyar kişi daha artacağı, gıda ‘da % 50, su’da

% 40, enerji’de %35 oranında bir açığın oluşacağı bugünden biliniyor ise; daha ne

bekliyoruz? 2030’larda; açlık ve susuzluktan komşu ülkelere 100 milyonlarca insanın

zoraki göçlerini engellemek için çıkacak savaşları mı?



www.ozetkitap.com

Devamını Gör

http://www.ozetkitap.com/

www.ozetkitap.com

16 Nisan 2012 Pazartesi

BİZİ BÜYÜK BİR SAVAŞ BEKLİYOR

Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu




LÜTFEN BU METNİ SABIRLA SONUNA KADAR, ÖNYARGISIZ OKUYUN, İSTERSENİZ PAYLAŞIN... HANGİ ZEMİNİN ÜZERİNDE OTURDUĞUNU VE HANGİ MİRASI ALDIĞINI BİLMEYEN SADECE BAŞKALARININ KÖLESİ OLUR... İşte o müthiş metin:



Atatürk'ten İsmet Paşa'ya





"SEVGİLİ Paşam, Cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.



Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.



Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet'le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor.



Nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek.



İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.



Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet'e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.



Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!"





Tarih 30 Ekim 1923... Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'yı Köşk'e davet eder. Ülkenin genel durumu hakkında hazırlattığı raporları İsmet Paşa'ya böyle sunar. Atatürk ve arkadaşlarının devraldıkları ülke işte böyle perişan durumdaydı. 10 Kasım'da parlak nutuklar atarak, bağlılıklarımızı bildirerek andığımız Atatürk'ün nasıl bir mucize yarattığının bilincinde miyiz? Bugün ona sahip çıkabiliyor muyuz? Yoksa sadece nutuk mu atıyoruz?





(*) Cumhuriyet-Türk Mucizesi, ikinci kitap-TURGUT ÖZAKMAN

— Göksal Sönmez ile birlikte.