15 Mayıs 2009 Cuma

BİZLER HAVA OKYANUSUNUN DİPLERİNDE YAŞIYAN CANLI TÜRLERİYİZ

Yaşam türümüze göre ağır gazlarla solunum yapan canlı türü olarak bu gezegeni tercih ederek kendimize yaşam alanları yaratarak ,en iyi şekilde yaşamayı seçeriz. Bu yaşam alanlarımızı bilerek ve bilmeyerek kirleterek o ortamlarda da yaşamak zorunda kalırız. Gelir paylaşımında ki dengesizlik , bizi her zaman birbirimizle çatışma ve sürtüşmelere neden olur. Geliri fazla olanda olmayanda aynı havayı teneffüs ederek yaşar . Ama önemli olan çok gelirle yaşamak değil, az gelirle de yaşamak değil . Yaşamından zevk almak ve mutlu olmaktır. Bunun için yapılması gereken yaşadığı ortamın temiz ve düzenli ve planlı olmasıdır. Bu ortamı kurabilmek için herkesin öncelikle biyolojik yapısını iyi tanıyıp, ortamına göre şekillenmesi gerekiyor. Deniz kenarında yaşayan bir kişinin üzerine santimetrekare başına bir kilogram yük düşer. Vücudumuzun alanını hesaplayacak olursak üzerimizde ne kadar yük olduğunu görürüz.. Kalbimizin bu kadar yük altında çektiği sıkıntıları düşününüz . Bu basınç altında daralan damarlarınızdan kanı başımıza basarken ne kadar atmosfer basınç kullanarak kanı ayaklarımıza basıp çekebiliyor. Eğer Yükseğe çıktığımızda ağır gazların sahilde kaldığı yanı azot ve oksijenin sahilde kaldığı ve üzerimizdeki yükün azaldığını , Yüksek yerlerde yaşayarak gözlemliye biliriz . Büyük şehirlerdeki bu kirli ortamlardan kısa sürede olsa köyümüze ve yaylamıza giderek , çiçek kokuları arasındaki az olan oksijeni paylaşmayı düşünmez misiniz ?. Tansiyonu ve baş ağrıları olan kişiler için yüksekler bulunmaz yerlerdir. Oksijeni az ama havası temizdir . Kişilere sorulunca bol oksijen denilir ama oksijen az temiz gazlardan oluşan basıncı düşük ortamdır. Tansiyon ilaçları kullanmadan usanmışsanız , yükseklerde yaşamayı tercih ediniz. Balık suda yaşar, insan havada yaşar. Her nefes alışımızda ciğerlerimize yarım litre temiz hava dolar: böylece günde 12,000 litre hava tüketiriz, yani, havanın litresi 1,29 gram geldiğine göre, 15 kilogramdan fazla. Hava renksiz, tatsız ve kokusuz olduğu için, varlığını, rüzgâr biçiminde esmedikçe, hiç belli etmez. 1773 yılında havanın en az iki gazın karışımı olduğunu ilk bulan, büyük Fransız kimyacısı Lavoisier oldu. Lavoisier bu gazlardan biri olan oksijenin, yanma ve solunum için şart olduğunu, diğerinin yani azotun ise bu fenomenlerde hiç bir rol oynamadığını gösterdi. Azot gazına adını da o verdi. Odun, kömür, mazot, hava olmayan yerde yanamaz: yanan bir mumun üstüne bir kavanoz kapatacak olursanız alevi söner. Bunun gibi, havadaki oksijen, organizmamızda besinlerin (alevsiz ve çok ısı vermeden) ağır yanması için şarttır ve bu yanma, vücut ısısını korur, organizmaya kasların ihtiyacı olan maddeleri sağlar. Yağmur damlalarıyla sürüklenen veya mikroplar aracılığıyla toprağa bulaşan azot, bitkiler tarafından tüketilir. Ama havada, hepsi de yararlı olan başka gazlar da vardır. 100 litre havayı tartar ve bütün bileşimlerini ayıracak olursak, 78 litre azot, 20 litre oksijen ve l litre argon elde ederiz. Çok az miktarda nadir gazlar da buluruz. Bunlar gerçekte nadir adını hak etmişlerdir: çünkü, bir tek litre neon elde etmek için, 70,000 litre havayı işlemden geçirmek gerekir, l litre helyum için ise 200,000 litre ve l litre ksenon için de 10 milyon litre hava gerekir. Sıvı Hava Bütün bu gazlar sanayide sıvı havadan elde edilir. Çünkü bütün maddeler gibi hava da gaz, sıvı veya katı halde bulunabilir. Her şey bir basınç ve ısı sorunudur: havayı sıfırın altında 193 dereceye kadar soğutursak mavimtırak bir sıvıya dönüşür. Ama yeniden ısınmaya bırakacak olursak bileşimindeki maddelerden her biri ayrı ayrı ısıda yeniden gaza dönüşecek ve böylece bu maddeler birbirinden ayrılacaktır. Oksijen çelik yapımında, füze motorlarının çalışmasında ve kaynak makinesinde kullanılır. Azot, kimya sanayisinde hammadde olarak (amonyak, gübre v.b. üretimi) çok geçerlidir. Argon ile kripton bazı elektrik ampullerinin seyreltilmiş atmosferini oluşturur. Neon, ışıklı ilân tüplerinde güzel, kırmızı bir renk verir. Sıvı hava daha birçok yerde, özellikle nakledilecek organların korunması için tıp alanında kullanılır. İşte bahar geldi doğa düğün elbiselerini giydi açtı kollarını sizleri bekliyor. Sizlerle barış içinde yaşayıp güzelliklerini sizinle paylaşmayı düşünüyor. Sizler hangi ortama uygunsanız ,o ortamı seçin ve yaşayın, ölüme giden yolculukta güzel yolculuk yapınız.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

SOL YANIM ACIYOR ANNEM Yine ben geldim. Merak etme okuldan çıktım da geldim. Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama Ali, "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder." demişti de onun için söylüyorum. Geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu. Ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi Ağrıyan yanımın neresi olduğunu. Şimdi iyi biliyorum anne. Hani geçen geldiğimde: Şuram acıyor işte, şuram demiştim de Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne Bak şimdi söylüyorum. Şuram işte, Sol yanım çok acıyor anne. Hem de her gün acıyor anne her gün. Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü. Elinden tutup okula getirdi. Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi. Ben de ağladım, Ağladım hiç de utanmadım. Öğretmen ne oldu dedi? Düştüm, dizim çok acıyor dedim. Yalan söyledim anne. Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne. Bugün ben de saçım örülsün istedim. Babam ördü ama onunki gibi olmadı. Dantel yaka istedim. Babam; "Ben bilmem ki kızım." dedi. Bari okula sen götür dedim. "Kızım, iş..." dedi. Ben de bana ne dedim, ağladım. "Kızım, ekmek" dedi babam. Sustum ama okula giderken yine ağladım anne. Ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne. Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi. Zeynep, "Annem, beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş" dedi. Babam hepsini birlikte yıkıyor. Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne? Uffff, babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme. Üzülmesin diye söylemiyorum ama Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor. Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne. Hava kararıyor, ben gideyim anne. Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi. Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum. Kim bozuyor toprağını, Çiçeklerini kim koparıyor? İzin verme anne, Ne olur toprağına el sürdürme! Eve gidince aklıma geliyor bi de bunun için ağlıyorum anne. Bak, kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım. Biliyor musun anne? Her gelişimde aldığım topraklarını Şu kavanozda biriktirdim. Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum. Her sabah onu öpüyor kokluyorum. Kimseye söyleme ama anne Bazen de konuşuyorum onunla. Ne yapayım seni çok özlüyorum anne. Ha unutmadan, Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi. Ben babama yazdıracağım. Öğretmen anlarsa çok kızar ama bana ne kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne. Senin adın geçince sol yanım acıyor anne. Hiç bir şey yutamıyorum. Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne. Ben gidiyorum anne, Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp. Mutlaka gel anne, Sen rüyama gelmeyince Sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne. Sol yanım acıyor anne. İşte tam şurası, Sol yanım çok acıyor anne. Seni çok özledim anne, çooook... Ayla Aydemir

3 Mayıs 2009 Pazar

NASIL BİR DUYGUDUR TÜRK OLMAK?

Türk olmak, Osmanlı'nin borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi. Kafkaslarda, Kosova'da , Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmiste kalan meselelerin hesabını vermektir, Türk olmak Türk olmak; - Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp - karşılığında yapmadığı soykırımla suçlanmaktir. Türk olmak; - faşist olmaktir, - vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında. - demokrat ve cagdas olmaktır, - vatanına, milletine, tarihine sövüldügünde. Türk olmak, lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktir. Avrupa'da hor görülmektir Türk olmak...Ataların. bilmem kaç asır önce Viyanayı sadece kusatıp, Napolyon gibi bütün Viyana'yi yakmadığı için. Türk olmak; -Boş ve melul gözlerle hayretle bakmaktır her türlü aşağılanmaya -mütevazi kişiliğini ve gururunu yitirmeden. Türk olmak; - Selanik'te Pontus Anıtı'nın, - Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve de - Malta'da papazin üzerine bastigi Türk bayragi heykelinin önünden geçmektir. Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. - Üç kitadan dönüp, - bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmek. Sayısız imparatorluklar kurup , kurup yücelttiği birçok imparatorluk'uçökertmektir Türk olmak... Türk olmak; - Arabaya kosulan ilk atın vatanında, - ilk yazılı antlasmanin imzalandığı yurtta, - yazının bulundugu, - paranın icat edildigi - her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, - kalkınmak icin yabancı sermaye beklemektir. Türk olmak; - Truva'dan bu yana, - Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, - tarihten eski bu topraklarda, - bütün zamanlardan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, - bir haftalık hafıza ile, balık hafızası ile yaşamaktır. - Dogu Roma'yı da - Bati Roma'yı da yikip, - yeni Roma olan AB'ye girmeye calısmaktır, Türk olmak. Türk olmak; - Mostar'da köprüdür, - Kerkük'te kale - Istanbul'da Kızkulesi'dir, - Anadolu'da bugday - Çukurova'da pamuktur, - Ege'de tütün, üzüm, incir - Karadeniz'de fındık, - Trakya'da ayçiçegidir ya da Mimar Sinan Türk olmak; - Çanakkale'de ölmektir. - Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermek - ya da onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımak, - Düsmanın ardından rahmet okumak, - kanlısından helallik almaktir. - Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmak, - Kar yağdığında kayak yapmayi degil, evsizleri düsünmek, - Balkon kösesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymak, - Yagmura rahmet, kara bereket diye bakmaktir,Türk olmak Türk olmak; - harap bir ülkede, - zengin ülkelerin müstemlekesi olmayı reddedip, - tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, - paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirliği olmasina ragmen, - yedi düvele meydan okumaktir. Türk olmak; - askere davul-zurna ile uğurlanmaktir, - belki de dönmeyecegini bilerek. Türk olmak; - Annelerin, sehit oğlunun ardından; 'Bir oglum daha olsun, onu da vatan icin gönderecegim.' - Babaların gözyaslarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken oğullarının,'Vatan sagolsun!' demeleridir. Türk olmak; - 'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ve, - 'Gusül abdesti alana AIDS bulasmaz!' dolanları ile yaşamaktır. Türk olmak; - ecdadın yasadıgı kıtlıktan dolayi, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermek, - aynı nedenle , yemegi ziyan etmekten korkmak - Göz hakkına, diş kirasina saygı duymakdır.. Türk olmak; - Evindeki bir kap aşın yarısını Tanrı misafirine vermektir. - Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak. Türk olmak; - milli maçta, askeri törenlerde ağlamak, - Ayhan Isik'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktir. Türk olmak; - aşkını ölesiye sevmek, - Aşkı icin ölmek, - öldürmektir. - Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir. - En güzel ask siirlerini yüreginde hissetmektir. - Eşkiyaya türkü yakmaktir, Türk olmak. Milletine sövmek, ama baskasina sövdürmemektir, Türk olmak. Türk olmak; - Yunus'u bilmek, - Asik Veysel'i sevmek. - Mevlana'yı, Haci Bektas-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî'yi - tek bir satırını dahi okumasa yüreğinde taşımaktir. Türk olmak; - saz çaldıgında, - ney üflendiginde, - kös dövüldügünde ve kaval çaldıgında, - yüreginin derinlerinde bir sızı hissetmektir, - bir de Yemen Türküsü'nde... - Hayatın sana verdiklerine 'Nasip', - vermediklerine 'Kısmet' demektir. - Her ikisiinin 'Hayırlısına' inanmaktır ve - ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir. Türk olmak; - Asya'da batılı, - Avrupa'da dogulu diye tepki görmektir. Türk olmak; Irk sözünü bilmeden yaşamak, - Magazin programlari ile dizilerin arasına sıkışsa da, - silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak; - mahalle maçı için aynı saatte, - on kisi buluşamazken, - milyonlarca kisinin bir anda bir araya gelmesidir. - tavla oynarken bile kavga ederken, - milyonlarca kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir. Türk olmak; - Ekonomik bunalımda Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, - daha agır durumlarda sıraya girerek, - sorumlusuna en ağır cezayı, tek bir cam kırmadan sandıkta kesebilmektir. Türk olmak; - en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, - en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta bitecegini bilerek - tevekkül göstermektir. - Anadolu'da her düsen yagmur damlasina hamdetmek, - her çıkan başak için sükretmektir, Türk olmak Medeniyetler beşiği, yedi kocadan bakire canım Anadolu'da dimdik durabilmektir, Türk olmak... Velhasıl,zor zenaattir dostlar Türk olmak... Dr.Noyan Umruk