27 Ağustos 2008 Çarşamba

ALTI ŞAPKALI DÜŞÜNME TEKNİĞİ

BEYAZ ŞAPKA :Beyazın şeffaflığı,katkısız olgular,bilgiler ve rakamlar.

KIRMIZI ŞAPKA: Tutkular ve duygular,önseziler ve sezgiler.

SİYAH ŞAPKA : Şeytanın avukatı,olumsuz yargılar, bir şeyin neden yapılamayacağı.

SARI ŞAPKA : Güneş ışığı, parlaklık ve iyimserlik,olumluluk,yapıcılık ve fırsatların

değerlendirilmesi.

YEŞİL ŞAPKA : Verimlilik ,yaratıcılık,tohumlardan bitkinin ortaya çıkması,hareket

Ve kışkırtma.

MAVİ ŞAPKA : Serinkanlılık ve kontrol, orkestra şefi,düşünme üzerine düşünme.

Herhangi bir kuruluşta ne kadar çok kişi bu kavramları öğrenirse, bunların kullanışlığı o kadar çok artar. İşin gerçeği normalde düşünme faaliyetlerimizi kontrol edecek bir dile sahip olmamamızdır. Kendimizi böyle bir kontrol sistemi olmadan da idare edebilecek kadar zeki hissediyorsak bile, bu sistemin sahip olmaktan gurur duyduğumuz zekâmızı daha da etkili bir şekilde kullanmamızı sağlayabileceği olasılığını göz önünde bulundurmalıyız. Koşmaya karşı doğuştan yetenekli biri, antrenmanlardaki disiplinli alıştırmaların yararını diğer insanlardan daha fazla görecektir.

YAZARI: EDWARD DE BONO

SORUN KİMYASI'NIN DÖRDÜNCÜ KANUNU!

Meksika kumarı'nı hemen herkes bilir. Kuralları şöyledir:

· Oyunu bir kişi yönetir ve iki kişiyle oynanır.

· Yönetmen, karşısındakinden bir sayı söylemesini ister.

· Söylenen sayıdan bir fazlasını kendisi söyler ve oyunun kuralını açıklar: büyük sayı söyleyen kazanır!

· Yönetmen karşısındakine devam edip etmediğini sorar. Kuralı öğrenmiş olan ikinci kişi kaybını çıkarmak hatta kazanca dönüştürmek için kabul eder.

· Yönetmen, karşısındakinden yine bir sayı söylemesini ister. Fakat bu defa karşısındaki itiraz edip ilk sayıyı yönetmenin söylemesini ister.

· Yönetmen kabul eder ve herhangi bir sayı söyler.

· İkinci oyuncu daha büyük bir sayı söyler ve kazandığını iddia eder.

· Yönetmen bu oyunun kuralını açıklar: Bu defa küçük söyleyen kazanıyordu!

Üç yıl önce İzmir GÖZLEM Gazetesine, “Sorun Kimyası” adıyla bir yazı yazmıştım. Önce ondan alıntı yapmak ve sonra da Meksika kumarı gibi bir ekleme yapmak istiyorum.

«Toplumumuz sorunların ağırlığı altında kaldıkça, yeni bir kavramın giderek daha çok konuşulur olması beklenmelidir. Bu kavram “Sorun Kimyası” dır.

“Madde Kimyası”, çeşitli maddelerin hangi elementlerden oluştuğu, bunların aralarında nasıl bileşikler yapıp ayrıştığı, sıcak, soğuk, basınç gibi dış etkenlerin bunları nasıl etkilediği gibi soruları açıklar ve bu yolla da insanoğlunun gereksindiği yeni maddeleri nasıl yapabileceği konusunda ona yol gösterir.

“Madde Kimyası” bütün bunları, maddeleri oluşturan “elementler” ve bu elementlerin birleşip ayrışmalarını düzenleyen “kanunlar” yoluyla yapar.

“Sorun Kimyası” da benzer şekilde sorunların hangi elementlerden oluştuğuna, aralarında nasıl yeni bileşikler yaptığına, mevcut bir sorun bileşiğinin onu oluşturan elementlerine nasıl ayrıştırılabileceğine, bir sorunun bileşik mi yoksa temel element mi olduğuna nasıl karar verileceğine ilişkin konularla uğraşır.

“Madde Kimyası”nda olduğu gibi o da bütün bu işleri, sorunları oluşturan “sorun elementleri” ve bu elementlerin birleşip ayrışmalarını düzenleyen “kanunlar” yoluyla yapar.

Uygulamalı bilimlerde bir alan için geliştirilen tekniklerin bir başka alana uyarlanması pek kullanılan yaygın bir yöntemdir. Örneğin, elektrik akımı için geliştirilen analiz yöntemleri, su ve hava akımlarının tahlili için, hatta trafik akımlarının çözümlenmesi için kullanılır.

Sosyal bilimlerle uğraşanlar genellikle bu yalınlıktan rahatsız olurlar ve “içine insan ögesi giren olaylar kolay anlaşılmaz” diyerek kendilerine biraz pay çıkarırlar. İçinde insan davranışı bulunan olayların çözümlenmesinin güç olduğu doğru, ama o tür olayların da kendine özgü kurallarının bulunmadığı ve bulmaya çalışmanın boş iş olduğu da bir o kadar yanlıştır.

“Sorun Kimyası” Kimin İşine Yarar?

Her bilim dalı ve her yeni metot bir ihtiyaçtan doğmuştur.

“-75 derecede yorgandan dışarı çıkan ayağın nasıl üşümeyeceği” eskimoların sorunudur. Eskimoların yapmaları gereken rasyonel davranış, başka kimseyi ilgilendirmeyen bu sorunu anlamaya ve sonra da çözmeye çalışmaktır.

“Sorun Kimyası” ise, yukarıdaki gibi bir sorunu bulunan ve çağdaşlaşma konusunda pek bir iddiası bulunmayan toplumların değil, bizim gibi sorunu çok ve özellikle de onları çözmekte yetersiz kalan toplumların meselesidir. O halde diğer bilim dallarının geliştiği ülkelerin değil bizim, sorunlarla ilgilenen bir bilim alanı tanımlamaya çalışmamız gerekmektedir.

Çağdaş toplumlar, sorunları bulunmayan değil onları çözebilen toplumlardır. Toplumumuz da çağdaş olma arzusundaysa onları çözmek, çözmek için anlamak, anlamak için anladığını sanmaktan vazgeçmek ve bunun için de onları anlayabilmek için bir metotlar dizisi (adına bilim diyemesek de) geliştirmek zorundayız.

“Sorun Kimyası” 'nın Temel Kanunları!

“Madde Kimyası”nın temel yasası Lavoisier Kanunu'dur: “Hiçbir madde yok olmaz, yoktan da var olmaz, ancak şekil değiştirir” biçiminde ifade edilebilecek bu kanunun “Sorun Kimyası” 'ndaki üç karşılığı şöyledir:

Kanun 1- Sorunlar yoktan var edilebilir. Her akılsızca davranış en az bir sorun üretir.

Kanun 2- Hiç bir sorun onu meydana getiren nedenler ortadan kaldırılmadıkça çözülemez, ancak şekil değiştirir. Nedenleri yok etmeye dayalı olmayan her çözüm girişimi yeni sorunların üremesine yol açar.

Kanun 3- Bir sorun çözülmediği sürece doğurma ve başka sorunlarla birleşme yoluyla çoğalma eğilimindedir.

Görüldüğü gibi iki kimya arasındaki başlıca fark “yoktan var etme” konusundadır. O da, işin içine insanın (insanın akılsızca davranışlarının) girmesi nedeniyledir.

Bu yeni kavramı ve onun kanunlarını öğrenmek zorundayız. Sorunlar ağırlaştıkça, ortaya çok sayıda kurtarıcının çıkması geleneksel bir eğilimdir. Bu yeni kimyayı öğrenmekten ve böylece sorun çözme kabiliyetimizi geliştirerek onlardan kurtulmaktan başka çıkış yolu yoktur.»

Aradan geçen 3 yıl içinde bu yaklaşımın doğru olduğunu, ama bir dördüncü kanunun ilave edilmesi gerektiği sonucuna vardım. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kanun 4- Sorunların, aralarında bileşikler yaptığı bir ortam içinde, bileşiksiz bir ortamda uygulanıp iyi sonuç vermiş çözümler hedeflenen sorunu çözemez ve hatta yeni sorunların üremesine yol açar.

Nasrettin Hoca -ünlü düşünürler Wise Nasreddin diyorlar- beline ip bağladığı adamı bir çekişte aşağı indirip ölümüne neden olunca kendini savunur: Dün yine böyle bir kişi kurtarmıştım, ama galiba o kuyudaydı!

Bu, sorunlu ortamlarda birşey yapmadan teslimiyet içinde kaderine boyun eğmek gerektiği mi demektir?

Hayır. Sadece, Sorun Kimyasına boş vererek hiç bir sorunun çözülemeyeceği demektir.

26 Ağustos 2008 Salı

Sorun Çözme Kabiliyeti Yükselebilir mi?

Bir aracın patlayan lastiği onun sürücüsü için bir “sorun”, patlak lastiği onarabilme becerisi ise bu özel konudaki Sorun Çözme Kabiliyeti (SÇK)dir

Aynı kişinin, çocuğunun derslerindeki başarısızlığı bir diğer -araç lastiğine göre biraz daha güç- “sorun”, tekrar başarılı olmasını sağlaması ise bu konudaki “SÇK”dir.

Önce birkaç tanım!“Sorun”, istenmeyen bir duruma yol açan nedenlerin ve/ya istendik bir durum karşısındaki engellerin oluşturduğu durum olarak tanımlanabilir.

Kişiler ve/ya onların -çeşitli anahtarlara göre- bir araya gelmiş topluluklarının karşılaşabildikleri, çeşitli rahatsız edicilik derecesindeki durumları, daha az rahatsız edici başka durumlaraçevirebilme kabiliyetine ise Sorun Çözme Kabiliyeti (SÇK) denilebilir.

Bu iki tanımdan hemen anlaşılabileceği gibi gerek sorunlar gerek SÇK son derece geniş bir alana yayılmıştır.

Bir aracın patlayan lastiği onun sürücüsü için bir “sorun”, patlak lastiği onarabilme becerisi ise bu özel konudaki “SÇK”dir. Aynı kişinin, çocuğunun derslerindeki başarısızlığı bir diğer -araç lastiğine göre biraz daha güç- “sorun”, tekrar başarılı olmasını sağlaması ise bu konudaki “SÇK”dir.

Böylece giderek, daha güç sorunlara doğru ilerlenir ve her bir sorun alanındaki SÇK bir kenara not edilirse, sonuçta iki küme ortaya çıkacaktır: “Sorun Kümesi” ve “SÇK Kümesi“. Kuşkusuz her ikisi de sanal birer kümedir, ama söz konusu kişinin yaşamında birinci derecede belirleyici etkileri vardır.

Söz konusu kişi sorunlarını çözerken çeşitli araçlar kullanabilir. Bunlara da Sorun Çözme Araçları (SÇA) ya da biraz daha anlaşılır bir benzetmeyle “SÇA Dağarcığı” denilebilir. Yine kolayca tahmin edilebileceği gibi her kişinin SÇA, o kişiye özgüdür. Bir başka kişiyle benzer araçları içerebilir ama tıpatıp aynı olması beklenmemelidir.

Bu noktada ilginç iki özellik söz konusudur:

1. Kişilerin tek tek SÇA dağarcıklarının birer imzası sayılabilecek ayırıcı özellikleri vardır. Kaba kuvvet, akılcılık, dini inaçlar, bir başkasının yardımını aramak, yasa dışılık, dogmalar, sevecenlik vb özellikler dağarcığa rengini verebilir.

2. Kişilerden oluşan kesimler, kurumlar ve nihayet toplumun bütününün de bileşik bir SÇA dağarcığı olduğu düşünülebilir ve bu bileşik dağarcığa da renk veren hakim araçlar vardır. Cepheler (Vatan Cephesi, Milliyetçi Cepheler), darbeler, kurtarıcı aramak, övünmek, ya / ya da yaklaşımı (either / or) birer hakim renk örneğidir.

Yukarıda anılan ve gerek bireyler gerekse onlardan oluşan kesimler, kurumlar ve toplum için söz konusu olabilecek Sorun Kümeleri’nin güçlük düzeyleri ile, bunlara karşılık gelen SÇK’nin etkililik düzeyleri karşılaştırılırsa şu olası durumlar ortaya çıkabilecektir:

o SÇA Kümesi’nin etkililiği Sorunlar Kümesi’nin güçlüğüne yakın veya yüksek ise, kişi veya toplum karşılaştığı sorunların genellikle üstesinden gelir ve dahası, SÇA dağarcığındaki araçlar kullanıldığı için daha da gelişirler. Bu durumda kişi veya toplumun SÇK giderek artar.

o SÇA Kümesi’nin etkililiği Sorunlar Kümesi’nin güçlüğünden daha düşükse, bu defa şu sonuçlar beklenmelidir:

1. Kişi, kesim, kurum veya toplum, karşılaştığı sorunları çözemez; her çözemediği sorun yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açar.

(http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=237 adresindeki Sorun Kimyası yazısında anılan üçüncü kanun, çözülmeyen hiçbir sorunun öylece kalmayacağını, yeni sorun bileşikleri üretmeye devam edeceğini ileri sürüyor.)

2. SÇA dağarcığı içinde bulunabilen etkili araçlar kullanılamadığı için zayıflar, bu ise giderek SÇK’nin zayıflamasına, kullanılan etkisiz araçların ise tahribatının artmasına yol açar. Buradan bir dizi başka sonuç ortaya çıkar. Şöyle ki:

a. Evvelce rahatsızlık yaratmayan ve çözülebilen sorunlar bu defa çözülememeye başlar,

b. Kişi veya toplumun, sorunlarını çözeceğine güveni azalır ve kısa vadede etkili gibi görünen, uzun vadede ise tahripkar SÇA’na yönelir,

c. Kişi veya toplumun çevresindeki iç ve dış rakipler bu zayıflamayı fırsat olarak kullanır ve -doğal seçim yasalarının bir sonucu olarak- SÇK’ni daha da zayıflatabilecek, ama tam da öldürmeyecek manipülasyonlara girişirler. Bunu kesinlikle “hıyanet“, “vefasızlık“, “düşmanlık” vb sıfatlarla nitelemek doğru olmayıp doğa kuralının sosyal alandaki birer uzantısıdır.

SÇK oluşumunda başlangıç koşullarının rolü!

Karşılıklı etkileşim halinde, çoğu pozitif geri besleme içeren döngüler içindeki bu olgular açısından iki soru akla geliyor:

Soru 1) Canlıların birçok davranışı yaşama başlangıç anlarındaki verilerle (genetik miras) ilgiliyse, SÇK de benzer biçimde Başlangıç Şartları (BŞ) denilebilecek koşullarla mı işlemeye başlar? Canlılardaki doğum anı, SÇK açısından kişi ve toplumlarda hangi anlara karşılık gelir ve bu koşullar ne kadar etkilidir?

Örneğin, en azından birkaç yüzyıllık geçmişi bulunan toplumumuzun SÇK, Osmanlı kültürünün -SÇK açısından önem taşıyan- iki kültür öğesi tarafından etkilenmiştir. BŞ denilebilecek öğelerden birisi dogma / ezber, diğeri ise biat / itaat‘ın başat olduğu sosyal yaşamdır.

Soru 2) Başlangıç Şartları değiştirilemediğine göre, acaba daha sonra yapılabilecekler yoluyla SÇK’nin yükseltilmesi mümkün müdür, nasıl?

Cumhuriyetin ilanı ile bu BŞ’nın hemen değişmesi beklenemez, ama değişim yönünde bir ivmelenme olduğu da biliniyor. Acaba bu ivmelenme ve devam süresi, BŞ’nın etkilerinin ortadan kalkması için yeterli olmuş mudur?

Bu sorunun cevabını net olarak biliyoruz ki, kesinlikle yeterli olmamıştır. Küçücük yaşlarında -dini ya da laik okullarda- anlamını bilmesine imkan olmayan ezberlerle toplumsal yaşama başlayan çocuklarımızın erişkinliklerinde bu ezberleri sorgulayabilmelerine imkan var mıdır?

Bu basit yaklaşımdan önemli görünen bir sonuç çıkabilir: Eğer bireyler ve toplumumuzun SÇK yükselebilecek ise bu “ezber” denilen sorgulamama alışkanlığının tahripkarlığının idrak edilmesiyle mümkün olabilir görünüyor.

Rekabet ettiğimiz insanlık ailesi üyeleriyle muasır medeniyet yarışına 2-0 yenik başladığımız bellidir. Ama yenilmek bir kader de olamaz. Eğer belirli sayıdaki insan bu kavramların farkına varırsa pekala bu sorunun üstesinden gelebiliriz.

Mevcut durumda böyle bir işaret yoktur. Onlarca radyo, TV, basılı ve internet iletişim aracına, yüzlerce yazar-çizere rağmen 1 kişi (yazıyla bir kişi), sorgulamama (ezber) denilen illetin ne olduğu, nelere yol açtığını yazmamakta, konuşmamaktadır. Bu kadar kesin bilgilere nasıl sahip olunabiliyor? Belirsizlik niçin bu kadar korkutucu oluyor?

Soru sormanın sorun çözmekte ne denli önemli olduğu biliniyor. Soru sormak ise ancak, dogmalarının üstesinden gelebilen, ezberi bulunmayan insanlarca yapılabilir.

Peşpeşe sıraladığı -ve çoğu da sorgulanmamış- yargılarından ürettiği kişisel fantezilerini boyuna benimsetmeye, öğretmeye, dayatmaya çalışan insanlarımızdan, özellikle de aydınlarımızdan çok şey mi bekliyoruz?

Sivil, askeri, siyasal tüm kurumlarımız, tehdit değerlendirmelerinin birinci sırasında SÇK yetmezliğini almalıdırlar. SÇK yetmezliği ile yaşamını devam ettirebilmiş toplum görülmemiştir.

Bu konuda yararlanılabilecek kaynaklar için tıklayınız.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

A. BEYAZ NOKTA VAKFI’NIN EĞİTİME YAKLAŞIMI

Eğitimin Genel Amaçları

Eğitim, «Bireyin içinde bulunabileceği fiziki, doğal ve toplumsal çevreler açısından, insanlık ailesinin gelişimine katkıda bulunmak ve böylece oluşan çevrelerin sürdürülebilirliklerini ve bu çevrelere kendi uyumunu da sağlayıp korumak amaçlarıyla imkanlarını, kısıtlarını ve bu çerçevedeki ihtiyaçlarını belirleyip kendi denetiminde giderebilmesine yardımcı olunmasını sağlamak ve özellikle de;

1. Doğruların tek olmadığı konusunda bilinç kazandırılması,

2. Kendisinin ve normal olarak herkesin güvenilir olduğu bilinç ve özgüveninin kazandırılması,

3. Genelde dilin, özelde ise Türkçe’nin en önemli sorun çözme aracı olduğu bilincinin kazandırılması»

biçiminde anlaşılmak gereken bir süreçtir.

Ezbersiz Eğitim (EE) İlkeleri

Bu tanım çerçevesinde belirlenen ilkelere göre uygulanacak bir EE modeli ile onu destekleyecek EE alt projeleri oluşturulmuştur.

1. Ezbersizlik (Sorgulayarak Öğrenme)

Hiçbir durumda ve hiçbir şekilde, anlamadan bellenmemesi. Bellekte tutulması gereken her bilginin mutlaka “niçinler” ve “başka bilgilerle bağlantılarının bilinerek bellenmesidir”.

2. Gözetimsiz Sınav (Onur Sistemi)

Sınavların tümünün, herhangi bir gözetmen bulundurmaksızın, tamamen öğrencilere duyulacak güvene dayalı olarak yapılmasıdır.

3. Öğrenci Merkezlilik

“Öğretme yerine öğrenme” de denilebilecek bu yaklaşımda bilgi, beceri, tutum ve davranış edinme süreci öğreticinin değil öğrencinin denetimi altında yürür. Bu yaklaşımın nedeni, öğrenme olgusunun ancak öğrencinin öğrenme enerjisinin harekete geçmesi, onun ilgi alanına hitap edilmesi, onun öğrenme profiline uygun şekilde, dolayısıyla da öğrencinin denetimi altında sürmesi halinde meydana gelebilmesi gerçeğidir.

4. Gelişkin Türkçe

Anadilin, yalnız Türçe dersi değil, bütün derslerin içine yerleştirilmiş olarak işlenmesidir.

5. Derin Algılamaya Dayalı Yabancı Dil

Bir “dil”, sözcükler ve bunların kullanım kurallarından oluşan bir sistem değildir. Dil, bir kültüre ait düşünme biçiminin simgesel (söz, yazı, resim tavır vb.) ifadesidir. Her kültürün düşünme biçimini o kültürün asırlar boyunca süren oluşum süreci belirler. Dolayısıyla diller, sözcükler açısından değil temelde bu oluşum süreçleri açısından ve bu nedenle de düşünme biçimleri açısından farklıdırlar. Sözcükler, terimler, deyimler, farklı olan bu düşünme biçimlerini ifadede kullanılan simgelerdir.

6. Senaryo Temelli Eğitim

İçerik bütünlüğünün korunması amacıyla konuların, öğrencilerin ilgi alanlarına hitap eden ve gerçek yaşam kesitlerinden oluşan “Senaryolar”içerisine yerleştirilerek işlenmesidir.

B. EE İÇİN ALT PROJE ÖZETLERİ

I. KONUYLA İLGİLİ OLANLARLA İLETİŞİM KURABİLMEK VE PROJELERİN, ÇEŞİTLİ KİŞİ VE KURULUŞLARIN KATKILARINI ALABİLECEK ŞEKİLDE TANITILIP SAHİPLENDİRİLMESİ İÇİN PROJELER

“Etkinler” haritasının çıkarılması

Resmi ve özel eğitim kurumları, öğrenci, veli ve benzeri ilgililerden oluşan bir kalabalık bir kitle içinde, ezber yöntemi konusunda “etkin” olan, karar süreçlerinde yetkili/etkili kurum ve görev sahiplerinin belirlenmesidir. Bunun belirli periyotlarla yapılarak yeni etkinlik kazanan ve/ya evvelce belirlenmemiş olanların eklenmesi, etkinlik kaybedenlerin çıkarılmasıdır.

“Yardımcı olabilecekler” haritasının çıkarılması

Eğitimin karar süreçlerinde yer almamakla birlikte, ezberle mücadelede herhangi bir biçimde yardımcı olabilecek kişi ve kurumların belirlenmesidir. Projeye maddi destek, zaman ve/ya emek ayırma gibi yardımlar söz konusudur. Bu amaçla bir gazetede büyükçe bir ilan yayınlayıp hem, yardımcı olabileceklere çağrı yapılması, hem ezberin tanımının verilmesi, hem de bu çerçeve içine yerleştirilebilecek diğer mesajların verilmesi öngörülmektedir. Bunu yapabilmek için önce EE için istenecek yardımlar belirlenip “Bize Nasıl Yardım Edebilirsiniz?” Formu hazırlanmalıdır.

Eğitimle ilgili süreli (periyodik) yayınların taranıp belirlenmesi

Eğitim etkinlerine erişmenin bir yolu da bu alandaki basılı, işitsel ve görsel kanalların belirlenmesidir.

Bu amaçla, Milli Kütüphane, eğitim fakültelerinin kütüphaneleri, gazetelerdeki eğitim köşeleri, eğitim dergileri, TV ve radyolardaki eğitim saatlerinin Beyaz Nokta Vakfı kütüphane görevlisince taranması öngörülmektedir.

Bu yapıldıktan sonra bu kanalların bir değerlendirmeye tabi tutulup, etkin olmayanlarının ayıklanması gerekir.

II. KONUYLA İLGİLİ OLANLARIN BİLGİLENDİRİLMESİ İÇİN PROJELER

EE Bülteni Çıkarılması

Projenin amacı (ilk defa bülteni okuyacaklar için),

- projedeki son gelişmeler,

- çağrılar,

- yeni alt-projeler,

- okuyuculardan gelen öneriler (varsa),

- konuyla ilgilenenlerin yapması gerekenler (başvuru telefonu, vbg.),

bilgileri çok kısa olarak yer alacaktır. Gelişmelerin yoğun olması halinde bu köşe bir “insert” haline getirilecektir.

EE Uygulamak ve bilgi edinmek isteyenler için iletişim ve paylaşımı sağlayacak bir platform oluşturulması

EE hakkında bilgi edinmek ve uygulamak isteyenlerin fiziki ortamlar dışındaki iletişimlerini de sürdürebilmeleri esastır. Bunun için internette sanal iletişim platformu oluşturulmalıdır.

III. TÜM “EZBERSİZ EĞİTİM” PROJELERİNE NAKDİ VE/YA AYNİ DESTEK SAĞLANMASI İÇİN PROJELER

Bu doküman aracılığıyla potansiyel sponsorlara çağrı yapılması

“Ezbersiz Eğitim” projesi kapsamında düşünülebilen tüm alt-projeleri içeren bu dokümanın bastırılarak, bu projelerin ayni ve/ya nakdi olarak desteklenmesi çağrısını da içeren bir üst mektupla birlikte potansiyel sponsorlara dağıtılması, ellerine ulaşıp ulaşmadığının gönüllü elemanlar marifetiyle kontrol edilmesi, sonuçların da izlenmesidir.

IV. “EZBER” KAVRAMININ DOĞRU ANLAŞILMASI İÇİN PROJELER

“Bilgi Konisi” kavramının resimlenmesi (illüstrasyon) ve dağıtımı

Bir ters kesik koninin geniş tabanı üzerindeki çok ve çeşitli bilgilerin, dar tabana doğru inildikçe aralarında birleşip, sonunda dar tabana varılınca daha az çeşit ve miktarda bilgiye dönüştüğünün resimlenmesi ve bunun poster biçiminde bastırılarak okullara ve velilere eriştirilmesidir.

Bilgi Konisi resimlemesinin, defter iç kapaklarında da kullanılması

Kırtasiye firmaları tarafından üretilen defter ve bloknot iç kapaklarına, ezbersizliği (sorgulayarak öğrenme) konusunu işleyen yazı ve örenekler konulmasıdır.

“Ezber Nedir, Ne Değildir?” yapışanları (sticker) yapımı

İçinde, “Ezber, hakkında kuşku bulunmayan bilgilerin akılda tutulmasıdır. “Doğruluğu hakkında meraka dayalı kuşku duyulan bilgiler ezber değildir” yapışanlarının çok sayıda (örneğin 1 milyon) yapılıp okul çevrelerine dağıtılmasıdır.

Bu tür yapışanlara karşı özellikle çocuklarda bulunan merakın, ezber kavramının doğru yere oturtulmasında yararlı olacağı düşünülmelidir. Bu alt-proje, yapışanın tasarımı ile bunların yapımı ve dağıtımından ibarettir. Dağıtımın BN örgütünce yapılacağı, ayrı bir masraf yapılmayacağı düşünülmektedir.

BN Vakfı, BN Dernek ve Duyarlık Grupları tarafından yazılan tüm mektupların içine birer adet konulması, tüm BN örgütüne mensup kişilerin kişisel mektupları içine koymaları da özendirilebilir.

V. “EZBER” YÖNTEMİNİ DESTEKLEYEN ÖGELERİN BELİRLENMESİ VE BUNLARIN GİDERİLMESİ İÇİN PROJELER

Test yöntemiyle yapılan sınavların, ezbere yol açmayacak şekilde düzenlenmesi gereğinin anlaşılması için çalışmalar:

a. Mektupla başvuru

Milli Eğitim Bakanlığı, ÖSYM ve YÖK’ e birer mektup yazılarak, test yoluyla yapılan sınavlarda, çok sayıda soruya, ancak ezberleyenlerce yanıtlanabilecek kadar bir süre verilmesinin, ezberi destekleyen önemli bir faktör olduğunun anlatılmasıdır.

b. Test-geleneksel sınav yöntemlerinin karşılaştırılması

Yürürlükteki biçimde (çok sayıda soru’nun, kısa sürede yanıtlanmasının istenilmesi) yapılan test sınavlarında başarılı olmuş öğrencilerin, aynı soruları geleneksel yolla da yanıtlanmasının istenilmesi ve bu iki yöntemin karşılaştırılmasıdır.

Ayrıca, mevcut yöntemle yapılan sınavlarda başarılı olamayan öğrencilerin geleneksel yol kullanılsaydı başarılarının ne olacağı da araştırılacaktır.

Böylece, mevcut uygulama biçiminin ezbere yol açtığının kanıtlanması öngörülmektedir. Bu araştırmaların iki ayrı alt-proje biçiminde yapılması öngörülmekte olup :

a. Çalışmanın bir üniversiteye yaptırılması

Çalışma tahminen, 24 adam x ay’lık bir araştırma projesi biçiminde bir üniversiteye yaptırılabilir.

b. Bu konuda bir master ya da doktora tezi hazırlanması

“Ezbersiz Eğitim” ile ilgili akademik çalışmalar

Bu alt projelerin bilimsel olarak desteklenmesi için bir dizi çalışma öngörülmektedir.

a. Ezbere yol açan nedenlerin, bunların ağırlıklarının ve giderilme yollarının irdelenmesi,

b. Ezbersiz eğitim uygulaması için yeni metotlar geliştirilmesi,

Araştırmanın bir üniversiteye yaptırılması ve bunun için etkinler veri-tabanından yararlanılması öngörülmektedir.

“Bilim Çantası”nın çocuklara ulaşmasının sağlanması

İçinde; çocuğun merakını uyandıracak, bilimin basit ama o ölçüde de yaşamımıza yön veren gerçeklerini bizzat dokunarak hissetmesine yol açmak amacıyla içinde teleskop, mikroskop, TÜBİTAK kitapları, merak listeleri vb. bulunan “Bilim Çantası”nın öğrencilere ve okullara ulaştılması sağlanmalıdır. Bu proje Bilim Merkezi Vakfı işbirliği ile başlatılmış ve Bilim Çantaları hazırlanmıştır. Bu yolla, çocuk ve gençlerin meraklarının uyandırılması ve öğrenme isteklerinin canlandırılması amaçlanmaktadır.

“Bilim Çantası” nı çok sayıda çocuğa eriştirebilmek için çeşitli yayın organları kanalıyla küçük katkı sahiplerinin etkilenmesi öngörülmektedir.

Şaşırtıcı “Ezber” örneklerinin (saçmalık düzeyinde) esas alınacağı, Guiness Rekorları benzeri bir”Ezber Örnekleri Sistemi” oluşturulması

“Ezber”e bilgi ve/ya ezberci davranış” örnekleri toplanıp, belli bir değerlendirmeden geçirildikten sonra, Guiness Rekorlar Sistemindekine benzer bir şekilde yayımlanacaktır.

Bu tür bir derlemenin aşağıdaki yararı olacağı varsayılmaktadır.

VI. Toplumumuzun ezbere dayalı bilgi ve davranışlarının çokluğunun kanıtlanması

VII. “Ezber” den vazgeçilmesi için bir baskı aracı oluşturması

Bunun gerçekleştirilmesi için önce çok sayıda kişi ve okuldan (bilhassa öğretmenlerden) ezber örnekleri istenecek; kaynakları da belirtilmek üzere toplanan örnekler, oluşturacak bir jüri tarafından değerlendirilecektir. Guiness sisteminin işleyişi öğrenilerek uygun olan yanları bu sistem için kullanılacaktır

VI. EZBERSİZ EĞİTİM”IN NASIL YAPILACAĞI KONUSUNDA YOL GÖSTERMEK İÇİN PROJELER

“EE Elit Ağı” oluşturulması

Ezbersiz Eğitimi uygulayan öğretmenler arasında “Ezbersiz Eğitim Elit Ağı oluşturulması yoluyla öğretmenlerin birbirleri ile etkileşim ve dolayısıyla da dayanışma içine girebileceği mekanizmalar oluşturulması yönünde çalışmalar da hedeflenmiştir. (örneğin bir dernek kurulması ve/ya rozet, künye, kravat iğnesi takılması vb. yollarla ezbersiz eğitim yapanların diğerlerinden ayırt edilmesi gibi.)

EE’ye “İlk adım” uygulamaları

Ulusal müfredat, öğretmen, öğrenci, veli okul yöneticisi ve ME Bakanlığının, hatta eğitim akademisyenlerinin, eğitim konusundaki anlayış ve tutumlarını önemli ölçüde değiştirmelerini gerektiren ezbersiz eğitime tam olarak geçişin belirli bir süreyi alacak bir süreç olduğu bilinmektedir. Bu sürecin ilk adımları olarak,

- “öğretilen her bilginin, mevcut bilgilerle ilişkilendirilmesi”,

- bu o an için mümkün olamıyorsa (ön bilgi yetmezliği vbg nedenlerle)

- “öğrenilen bilginin, nedenlerinin merak edilmesi alışkanlığının kazandırılması”,

- “bazı sınavların açık defter-açık kitap sistemine ve tümünün onur sistemine göre

yapılması” gibi adımlar öngörülmektedir.

Bu amaçla yakın ilişkiler içinde bulunulan okullarda uygulama için girişimde bulunulması düşünülmektedir. Uygulama için başvuran okullarda belirli bir model uyarınca uygulama yapılması öngörülmektedir.

VII. EZBERİN YOL AÇTIĞI SONUÇLARIN TESBİT VE SERGİLENMESİ İÇİN PROJELER

Ezberin yol açtığı sonuçların incelenip şematize edilmesi

Ezber, yalnızca bir öğretim yöntemi olarak okulu ilgilendirmez. Merak duyguları ve yaratıcılığı söndürülmüş bir çocuk erişkin hale geldiğinde, bu yoksunluklarını, çeşitli biçimlerde davranış ve tutumlarına yansıtır. Sonuçta, ezberin olumsuz izleri, bireysel ve toplumsal yaşamımızın tümkesitlerine yayılmış olur. Bu alt-proje, bu yayılmışlığı kanıtlamayı, böylece de toplumun alarme edilmesini amaçlamıştır.

Sistem mühendisliği gösterim biçimine göre şematize edilecek “ezberin ardışık sonuçları” nın, toplumun çeşitli kesimlerinin ilgisini çekebilmesi için öngörülen alt projeler şunlardır:

Ezbersiz eğitim konusunda katkıda bulunmak isteyen kişilere, kapsam, süre, bütçe gibi özellikler açısından “küçük” sayılabilecek alt-projeler verilebilecektir. Bunun için, zaman kaybettirici ilgi gösterici yerine gerçek katkı sahiplerine erişebilmek için, bu dokümana bir ücret karşılığı sahip olunabileceği belirtilecektir.

Ezberin yol açtığı psikolojik travmaların araştırılması

Yoğun bir belleme baskısı altında çeşitli sınavlara hazırlanan çocuklar arasında psikolojik sorunların sıklığının araştırılması için hastanelerin psikiyatri kliniklerinde bir araştırma yapılmasıdır.

VIII. “EZBERSİZ EĞİTİM” UYGULAMALARINI BAŞLATMAK VE

YAYGINLAŞTIRMAK İÇİN PROJELER

EE için Çalışma Gruplarının, “Çabuk Başvuru Kartı” türünde belgeler hazırlaması

Ezbersiz eğitim ilkelerine göre, çeşitli derslerin çeşitli düzeylerde nasıl işleneceğinin belirlenme çalışmaları yapılacaktır.

Yapılan çalışmalar, kent ya da kırsal kesim okullarındaki öğretmenlerce güçlük çekilmeden kullanıma sokulabilecek biçime getirilecektir. Bu amaçla, karmaşık kullanımlı aletlerin kalın el kitaplarını okumaya gerek kalmadan aletleri kullanabilmek için hazırlanan “Çabuk Başvuru Kartı” (Quick reference card) benzeri belgeler hazırlanacaktır.

Böylece bir kent ya da köy okulundaki öğretmen, kendi sınıfında ezbersiz eğitimi nasıl yapabileceğini öğrenebilecektir.

Bu amaçla, herbiri yaklaşık onar kişiden oluşan, 30 kadar çalışma grubunun kurulması öngörülmektedir. Her bir grup, bir ders ile ilgili çalışmaları yapacaktır.

Çalışma Grupları, kendi tesbit edecekleri yöntem ve süre içinde çalışmalarını yaparlar, gerekirse dışardan hizmet satın alabilirler. Yaklaşık 1 ay süreceği tahmin edilen, 300 adam-aylık bu çalışmalar sonunda, başlangıçta belirtilen Çabuk Başvuru Kartları ve bunların geniş açıklamalarını içeren kitapçıklar elde edilmiş olacaktır.

EE’nin temelleri ve uygulamaları konusunda veri-tabanı oluşturulması

Bu alt proje “Ezbersiz Eğitim Uygulamaları veri-tabanı oluşturulması” adı ile başlatılmış ve bu projenin bir bölümü tamamlanmıştır. Bu projenin geliştirilerek çok daha kapsamlı bir hale dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla EE’nin temelleri konusunda date-base oluşturulması ve bunun kurum dışından alım yoluyla yaptırılması için çalışmalar öngörülmektedir. BN web sayfasında oluşturulacak bu date-base’de bulundurulacak bilgiler:

- Yazılı, sesli ve görsel her türlü eğitim aracına ulaşılabilecek kaynakların adresleri

- EE yapan okulların adresleri

- Eğitim kitapları yazarlarının adresler

- Eğitim araçları üreten firmaların adresleri

şeklinde öngörülmüştür.

Programların/senaryoların üretilmesi

Ezbersiz eğitim’in geniş kitlelere ulaştırılmasının sağlanması için ulusal ve yerel TV ve radyo network’ünde yayınlanacak programların/senaryoların üretilmesi varsa mevcutların satın alınması planlanmaktadır.

EE modüllerinden Senaryo Temelli Eğitim’in yaygınlaştırması amacıyla Türkiye Genelinde öğretmenler için yarışma düzenlenmesi

Ezbersiz Eğitim uygulamalarının yaygınlaşması için müfredat konularının öğrencilerin ilgi alanlarıyla birleştirilerek hazırlandığı senaryolar üretilmesine dayalı bir yarışma düzenlenmesi öngörülmektedir. Tüm Türkiye genelinde duyurulması planlanan bu yarışma sayesinde projenin öğretmenlere tanıtımı ve benimsetilmesi amaçlandığı gibi uygulamaya yönelik “senaryo” örneklerinin artması sonucu, öğretmenler için “senaryo örnekleri” kılavuzu hazırlanması da planlanmaktadır.

Yarışmanın duyurulması ve Senaryo Temelli Eğitim hakkında dokümanın dağıtımı için MEB olanaklarından yararlanılması için girişimde bulunulması öngörülmektedir.

16 Ağustos 2008 Cumartesi

ANADOLU ORKİDE ÇİÇEĞİ

Salep olarak da bilinen Anadolu orkidesi, bir salep türüdür. Çok yıllık, iki yumrulu, otsu bir bitki olan Anadolu orkidesi, düşük rakımda yayılış gösterir. Kalkerli topraklarda, pırnal, çobançırası ve çaltı diplerinde ya da aynı yerlerde açık arazide kendiliğinden yetişir. İri, uzun, ucu sivri, üzeri lekeli, dört ya da beş yaprağın arasından, iki yaprağa sarılı mor ya da yeşil bir sürgün çıkar. Mor sürgünün çiçeği mor; yeşil gövdenin çiçekleri beyazdır. 20 ya da 25 cm boyundaki bu ince, silindirik gövde, belirli aralıklarla çok küçük, yapraksız sekiz civarında dala ayrılır ve çiçekler bunların ucunda açar. Çiçeği üç parçadan oluşur: İkisi kulak şeklinde yandadır. Ortadaki parçadan bir dudakçık sarkar. Çiçeğin bu parçası, lekeli olup diğer bölümlerden büyüktür. Dudakçığın arka kısmından da bir parça ters yönde uzar ve mahmuz denilen uzun bir çıkıntı meydana getirir. Çiçeğin tümü, kimine göre kurt başına, kimine göre de tavşan başına benzer. Tavşana benzetenler fazla olmuş ki bitkinin yöresel adı “tavşan topuğu”dur.

Kökünde iki yumrusu vardır. Eski insanlar bunları koçyumurtasına benzetmişler. Yunancada “orchis”, haya yani erbezi torbası demektir. Arapçada da “tilki testisleri” anlamına geliyormuş.

Yumruları sökülüp yıkanır. Bez torbaya konmuş taze çökelekten sızan, sarı suyla pişirilir ve serilip kurutulur. Salep yumrusundan elde edilen un, kışın sıcak sütle karıştırılarak içilince insanın içini ısıtır; göğsü yumuşatır, öksürük ve bronşitte faydalıdır. Yazın ise dondurmanın hammaddesi olur.

15 Ağustos 2008 Cuma

BNV DoSis projesi öğrenci kendine güven anketi

Öğrenciler ders sonunda 2 dakika içerisinde bu anketi doldururlar.

Bugün derste kendini nasıl hissettin?

Hangi seçenekleri hissettiysen o seçeneklerin önüne çarpı işareti koy.

………Kendimi çok iyi hissettim.

…… Kendimi oldukça güvende ve rahat hissettim.

………Her konuda kararsızdım.

………Kendimi iyi hissetmedim moralim sıfırdı.

………Kendimi ümitsiz,kötü ve aptal hissettim.

Bu anket toplanır değerlendirilir ve sonuçlar haftalık ve aylık olarak değerlendirilir ve sonuçlara göre sınıf ve okul düzeyinde çalışmalar yapılır.

KiGeP’in BANA KAZARDIRDIKLARI

KiGeP, eminim çoğumuzun hayatında birçok değişikliğe neden olmuştur. Kendimden bahsetmek gerekirse, seminerden çok kısa bir süre sonra Koçbank'ta 5 aşamalı bir mülakattan sonra işe başlamam sanırım tesadüf değil. Orada edindiğim tecrübe sonrasında da, Efes Pilsen gibi köklü bir kuruma geçmem kendimin farkına varmam konusunda bana çok yardımcı oldu. Okul hayatının sonrası, zorluklarla yüz yüze geldiğimiz bir dönemdi. Ya da en azından benim için böyleydi. Kendime güvenimin yavaş yavaş azaldığı ve her geçen gün moralimin biraz daha azaldığı olduğu bir süreçti; ta ki Beyaz Nokta Vakfı ile buluşana dek. KiGeP’e katılmakla güven ve başarıya doğru yol aldığımı düşünüyorum. İş hayatında henüz yeni olmama rağmen, önümde başarılarla dolu çok uzun bır sürecin olduğunu düşünüyorum. Sürekli araştırmacı olmakla ve pozitif düşünceyle pek çok süreçten kolayca geçebileceğimin farkına vardım. Ve ne mutlu ki bunu yalnız ben değil, bu sürece katılan pek çok arkadaşım biliyor. Bize yol gösteren büyüklerimiz ve sivil toplum kuruluşlarının olması biz gençlere en büyük güveni ve desteği sağlayacaktır. Çalışmakta olduğum kuruma en iyi şekilde hizmet vermeyi ve bu esnada kendimi de sürekli yenilemeyi kendime en büyük uğraş olaraktan seçtim. Hayatımda -küçük ya da büyük fark etmez- hedefsiz yaşanamayacağını öğrenerek, her geçen günü kendime kazandırmaya çalışıyorum. Tüm bunların başlangıç noktasını soracak olursanız cevabım KiGeP'tir. Yani Kişisel Gelişim Platformu. Haydi arkadaşlar, siz de bir deneyin. Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız. Ufacık bir yönlendirmeyle, yapamayacağınız işin olmadığını göreceksiniz. Yeter ki, istekli ve öğrenmeye açık olun.

ÇİĞDEM KARABULUT

KiGeP’e katılmadan önce okuldan mezun olalı dört ay kadar olmuş, iş arıyordum. Bir taraftan düşük sermaye gerektirecek bir iş kurarak kısa zamanda para ve üne kavuşma sevdası, diğer bir taraftan saygın bir şirkette isteklerime çok aykırı düşmeyecek bir pozisyonda çalışma fikri arasında kalmıştım. İşte böyle bir psikoloji içinde iken KiGeP ile tanıştım. Çok fazla faydası olmayacağı, zaten anlatılacakları bildiğim önyargısı ile gittiğim daha ilk toplantıda değişik bir platformda olduğumu farketmeye başladım. Evet, düşündüğüm gibi anlatılan bazı konularla kitaplarda ya da dergilerde, bir yerlerde karşılaşmıştım ama burada çok daha farklı bir anlatımla karşılaştım. Burada bana ben anlatılıyordu, hem de şimdiye kadar hiç göremediğim tarafımla. Farkında olmayı öğrendim; Önce kendi içimde çok hedefim olduğu halde, hayatta kendime hiç hedef koymadığımın farkına vardım. Mesela, hep düzenli olarak kitap okumayı hedeflemiştim ama hiç kendime her akşam yatmadan önce 30 dk. kitap okumalıyım dememiştim. Engellerin dışarda değil içimde olduğunu öğrendim; Yapmak istediğim ancak kısıtlarım yüzünden yapamayacağımı düşündüğüm aktiviteleri yapmak için aslında en büyük kısıtın kendim olduğumu ve kendi sınırlarımı aştığım zaman diğer engellerin de ortadan kalktığını farkettim. Hatta bunu bir süre tecrübe ettikten sonra aslında sınır diye birşey olmadığını da farkettim. Mesela Almanca ve İspanyolca öğrenmek istediğim halde, beni bunu yapmaktan alıkoyan tek engelin kendi içimde duyduğum, yeni bir dil öğrenmenin zor olması korkusu olduğunu öğrendim. Kendime güvenmeyi öğrendim; “Yapmaya çalışırım” değil “yaparım” demenin gücünü öğrendim. Kendine güven duygusunun denizi yükselttiğini, bu sayede geminin dipteki kayalara çarpmadığını öğrendim. Mesela şu sıralar açmaya hazırlandığım, kendi adıma açacağım ve sanki bir ‘guru’ymuşcasına kendi fikirlerimi insanlarla paylaşacağım web sitemi açınca gülünç duruma düşmekten korkmamayı, bu işin üstesinden gelebileceğimi öğrendim. Öğrenmenin sonunun olmadığını öğrendim; Kısacası KiGeP sayesinde kendimi, “Can Demirağ”’ı farkettim. Mutlu olabilmem için gerekli tek sermayenin, aslında kendi içimde yattığını anladım. Herşeyi yapabileceğimi, hiçbir konuda aciz kalmayacağımı kendime ispatlamış oldum. Şu anda KiGeP’in ilk toplantısından beri çok zaman geçmiş durumda. Çalışmak istediğim bir şirkette bana en uygun pozisyonda çalışıyorum. KiGeP’te öğrendiğime benzer, kendime göre özelleştirdiğim bir bireysel öğrenme planına sahibim, sürekli güncelliyorum ve hedeflerimi sayısal olarak görebiliyorum. Yapmak istediğim her şeye ulaşmanın yolunu biliyorum ve kendime her konuda güveniyorum. Gelecekte kişi olarak gelmek istediğim noktaya, asıl hedefime ise her gün bir adım daha yaklaşıyorum. KiGeP benim için bir dönüm noktasıydı. Hem ben, hem de çevremdekiler bendeki bu değişikliğin farkındayız ve herşeyden önemlisi, bugünlerde “Nasılsın?” diye soranlara tek bir kelimeyle, “mutluyum” diyebilmenin tatlı huzurunu yaşıyorum.

CAN DEMİRAĞ İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümünden 2002 Haziran ayında mezun oldum. Şu anda yine İTÜ’de Endüstri Mühendisliği bölümünde Mühendislik Yönetimi üzerine Yüksek Lisans yapıyorum Beyaz Nokta Vakfı ile Kişisel Gelişim hakkında verdikleri bir hafta sonu seminerinde tanıştım. Her ne kadar iki güne sığdırılmış bir seminer olsa da, yapılan program oldukça dolu ve de eğlenceli idi. Seminer genellikle insanların farkında olmadıkları kişisel özellikler ve bunları geliştirme hakkındaydı. Seminerlerde söylenen her şey bana “Oyalanma! Yap ve gör” mesajını veriyordu. Ben kişisel özelliklerime göre böyle bir mesaj almıştım, kim bilir diğer kişiler nasıl mesajlar almışlardı. Dediğim gibi, seminer çok dolu ve herkesin kendine göre bir mesaj çıkartabileceği kadar seviyeli idi. Bu mesaj, girişimcilik özelliğimin farkına varmamı sağladı. Hatta çok ilginçtir, seminerin ilk günü eve dönerken aklıma birden bir web sitesi projesi geldi. İşin asıl ilginç tarafı ise, sitenin projesinin 15 dakika içerisinde kafamda net olarak belirmesiydi. Buradan anladım ki, aslında böyle bir proje zihnimde daha önce tasarlanmıştı ama ben farkında değildim. Seminerin bana asıl faydası ise, kendisinden çok önemli bilgiler edindiğim ve tasarladığım projeyi hayata geçirme safhasında bana yol gösteren bir mentor kazanmam oldu. Tınaz Titiz Bey, seminere konuşmacı olarak katılmıştı. Herkesin akıl danışacağı bir rehberi olması gerektiğini söylemiş ve mentor olarak danışabileceğimiz iş hayatındaki önemli kişilerden oluşan bir liste vermişti. Seminer sonunda kendisinden bana mentorluk yapmasını rica ettim ve sonuç çok şaşırtıcıydı. Sanki yıllardır dostmuşuz gibi teklifimi memnuniyetle kabul etti. Sitemizin hayata geçirilmesindeki asıl adım budur. Sadece site konusunda değil, kişisel özelliklerim hakkındaki her konuda kendisiyle halen ilişkimiz devam etmektedir. Sitenin faaliyete geçmesi, belki de hayatım boyunca başarının anahtarı olacak bir özellik olan kendime güvenimi artırdı. Çünkü site için gerekli finansal desteği bulamadığım ve yalnız kaldığım zamanlar oldu. Bu zamanlarda bile mentorumun tavsiyeleri sonucunda yılmadan projenin ilk adımını tamamladık. İlk adımı diyorum çünkü gerekli desteği sağladığımız takdirde aynı isim altında proje genişletilecektir. Projeyi kurmak için bir Beyin Fırtınası grubu oluşturdum ve bu gruba başkanlık ettim. Bütün bunlar bana inanılmaz tecrübeler kazandırdı. Sonuç: İş hayatında çok büyük başarılar hedefleyen bir genç ve çok kısa zamanda binlerce üyeye kavuşan ve hızla yayılan bir web sitesi; www.beyinFIRTINASI.com Beyaz Nokta Vakfı’na sonsuz teşekkürler...

ARİF ARISOY

KiGeP’e katılarak hazırladığım Bireysel Öğrenme Planımda kendim için 11 tane hedef belirlemiştim. Bunları tümüyle gerçekleştiremedim. Ancak hepsinde ilerleme gösterdim. Bireysel Öğrenme Planımı hazırlarken, kendimi geliştirmek istediğim alanların üzerine sistematik bir şekilde düşünmeye zaman ayırmanın çok faydasını gördüm. Bireysel Öğrenme Planının en faydalı gördüğüm yönü, kendimle ilgili çok farklı noktaları birlikte düşünmekti. Hayatıma etkisi olan, ancak yeterince bilincinde olmadığım bazı eksiklikleri fark etmemi sağladı. Ayrıca Bireysel Öğrenme Planını hazırlarken, kendimi geliştirmek istediğim alanlarla ilgili birçok somut çözüm de geliştirmiştim. Daha sonradan bu çözümlerin bazılarını uygulamakta zorluk çektiysem de, yine de en azından ne yapacağımı bilmek, enerjimi doğru yöne sevk etmemi sağladı. Bireysel Öğrenme Planının dışında, seminerden ve mentorlardan da elde ettiğim çok büyük yararlar oldu. Arkadaşlarımla, trafikle ilgili teknoloji geliştiren bir şirket kurduk. Bu işle ilgili olarak, şu ana değin iki mentordan aldığım katkı beni motive etti.

MERT NUHOĞLU

KiGeP KATILIM FORMU

www.kigep.org.tr/

KiGeP’e katılırsan sana yol gösterilir, ama kimse sana bir şey öğretmez. Kendin öğrenirsin.Kimse senin için veya senin adına bir şey yapmaz. Kendin yaparsın

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Sevgili Gençler,

Kendimizi bilebildiğimiz ilk yıllardan beri, çevremizdeki herkesin, hemen her konuda, iyi niyetlerle verdikleri öğütleri hatırlayalım. Ben bu öğütler içinden kimilerini hatırlıyorum; eminim, benim hatırlamadığım bazıları da başkalarına yararlı olmuştur. Benim bu yoğun öğüt bombardımanından niçin bütünüyle yararlanamadığımı irdelerken başlıca iki neden öne çıkıyor: Birisi, benim özgün ihtiyaçlarım ile bana verilen öğütlerin örtüşmeyişidir. Ya da en azından, “ihtiyaç duyduğum anlar” ile “öğüt aldığım anlar”ın üst üste gelmeyişidir. Ama bundan daha önemli bir başka neden, her öğüt verildiğinde içimden yükselen, “ama onu yapabilmem için gereken ......... yok; o halde bu öğüt doğru olsa dahi benim için bir sözden ibarettir, işime yaramaz” itirazıdır. Gide gide, her öğüdü aynı kefeye koyarak, “öğüt, öğüt vermek için yapılır, başkaca bir işe yaramaz” gibisinden yanlış bir genellemeye varmak da mümkündür. Ben böyle bir genelleme yapmıştım ve ancak ileri yaşlarımda bu genellemeyi kırıp, öğütler içinden işime yarayanları arayıp seçip kullanabilmeyi öğrenebildim. Sonraları, bir başkasının deneyiminin bir parçası demek olan “öğüt”ün işime yarayabilmesi için gerekenlerin bende var olduğu, ama üzerinin örtülü ve keşfedilmeyi beklediği gerçeğini keşfettim. Bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bu ilk anda inanılmaz gibi görünüyor, ama gerçektir. Soğuktaki ısınma, acıkınca doyma gibi ihtiyaçlarınız, sizin dışınızda vardır ve donuk olarak beklemektedirler. Siz onları fark edip sahiplendiğiniz andan itibaren birer enerji kaynağı haline gelirler ve sizi harekete geçirirler. KiGep (Kişisel Gelişme Platformu) katılımlı çalışma oturumları, öğrenme merkezi, mentor çemberi, öğrenme çemberleri ve benzeri araçlarıyla bir “öğrenme ve iletişim platformu” olarak hazırlandı. KiGeP’te size çeşitli formlar altında sunulacak örnek olaylarla birlikte,

  • kendi yetenek ve sınırlarınızı keşfetmenize yardımcı olunacak” ve
  • “kendi yetenek ve sınırlarınızdan oluşan bir alan içinde yaşadığınız ve bu alanı her genişlettiğinizde yeni imkânlarla karşılaşacağınız”,
  • “her sorunun öğrenme yetmezliği demek olduğu, dolayısıyla sorunlarınızın ancak öğrenme yoluyla çözülebileceği”,
  • “çözülemez gibi duran sorunlarınızın, daha çözülebilir formlara dönüştürülebilmesi için nasıl sorular sorulabileceği”,
  • “olumsuz tutumların birer sorun kaynağı, olumluluğun ise başlıbaşına bir güç olduğu”,
  • “tüm çevrenizin, sizin öğrenme ihtiyaçlarınızı gidermek için hazır bekleyen imkanlarla çevrili olduğu”,
  • “amaçlarınıza erişmek için bir öğrenme planını nasıl yapabileceğiniz”,
  • “öğrenme ihtiyaçlarınızın giderilmesinde mentorlardan nasıl yararlanabileceğiniz ya da yeni mentorları nasıl bulabileceğiniz”

gibi konularda sunumlar yapılacak, diğer katılımcılarla yardımlaşmalı çalışmalar yapacaksınız. Bütün bunlar için aklınıza gelebilecek olan “ben bunları nasıl yapabilirim ki” sesine kulağınızı kapatın ve şunu hatırlayın: “Ben bunları yapabilirim. Gerçekten bende böyle bir güç varsa bunu denemeliyim. Eğer bir kere başarılı olursam müthiş bir hazine ile karşı karşıyayım demektir.” Sevgili Gençler, Bu mektubumu okuduğunuz andan itibaren önünüzde iki seçenek olacak: biri, sizi alıkoyan, bir şeyler yapamayacağınızı ve de yapmamanız gerektiğini söyleyen ömür tüketme yoludur. Diğeri ise kendinizi ve çevrenizdeki imkanları keşfetme yoludur. Ben, yaşamımın bir bölümünü birinci yolda geçiren, ama sonraları tamamen tesadüflerle ikinci yolun varlığını fark etmiş bir örnek olarak, size deneyimlediğim ve gerçekliğinden yüzde yüz emin olduğum bir yolu deneyimlemenizi öneriyorum. Bu yol, herhangi bir amacınızı gerçekleştirmek için kullanılabilir. İş bulmak, hizmet satma yoluyla işinizi kurmak, bilmediğiniz bir sporu öğrenmek ya da kilo vermek gibi herhangi bir amaçla bu yolu kullanabilirsiniz. “Kendinizi ve çevrenizdeki imkanları keşfedip, amaçlarınıza göre bir plan yapıp bu imkanları harekete geçirmek ” olarak özetlenebilecek bu yolda sizlere başarılar diliyorum ve başarınızdan zerrece de kuşku duymuyorum. Haydi bakalım!

M. Tınaz Titiz

Öncelikle herşeyin kendi kontrolümüzde olabildiğini ve tercihlerimiz sonucunda oluşabileceğini öğrendim. Kendimin farkında olma, kendimi tanıma ve geliştirme konusunda yardımcı olabilecek yöntemler elde ettim. Benim için bunların en önemlileri "zihinsel zincirler" ve "yaşam alanı" kavramları oldu. Bu zihinsel zincirlerden kurtulmanın ve yaşam alanımızı hedeflerimiz doğrultusunda nasıl genişletebileceğimizi bilmenin, yaşamımızdaki hareket kabiliyetini nasıl arttırdığını tecrübe edebildim. Hem rahat ve doğru iletişim kurma, hem de kendinden memnun olma yönünde kazançlar sağladım. Bir diğer önemli konu da KİGeP'in, bizleri "kurban" psikolojisinden kurtulmaya, olumlu düşünmeye, olumlu davranmaya yöneltmesiydi. "Yaşamınızın ya efendisisinizdir ya da kölesi" ifadesi benim için çok vurucuydu. Tercih bizim; KİGeP'le yaşamımızın efendisi olmak çok kolay. Yeter ki, kendimizin, içimizdeki gücün, potansiyelimizin farkına varalım ve bu gücü doğru yönetelim. "Öğrenmeyi öğrenmek" ise diğer bir kazanç oldu.Yaşam boyunca hepimiz öğrenciyiz. Öğrenmek hiç sona ermiyor ve bulunduğumuz her ortamda oğrenme fırsatlarının olduğunun farkına vardım. Her kişi, her olay, her ortam bizim için öğrenme kaynağı olabilir. Bunu düşünerek algılarımı açık tutmaya başladım. Projede mentor olarak da rol aldım ve hayatımda edindiğim kazanımları başka kişilerle paylaşarak yeni kazanımlar elde ettim. Öğretmenin de öğrenmek olduğunu gördüm. Şimdi hem çalışma, hem de özel hayatımda bu kazanımlardan faydalanıyorum. Yaşamı kendim ve birlikte olduğum insanlar için kolaylaştırmaya, mutlu hale getirmeye çalışıyorum. KiGeP'in öğrenci, çalışan, anne-baba herkes için çok faydalı bir "yaşam bilinci" oluşturduğunu düşünüyorum. Sağlıklı toplumların sağlıklı bireylerden oluştuğu, bu yüzden de mümkün olduğunca çok kişinin bu "yaşam bilinci" ne sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Aileler, okullar, şirketler, kamu kuruluşları, ordular, ülkeler böyle bireylerle mutlu, huzurlu ve refah olabilir. KiGeP projesi için BEYAZ NOKTA VAKFI’na, tüm katılımcılara, bu projede bize destek veren herkese çok teşekkür ederim.

ÖZLEM ŞERBETÇİOĞLU

12 Ağustos 2008 Salı

Gürcistan’da enerji yolları

Serpil YılmazSobe

syilmaz@milliyet.com.tr

Yine akrabalarımızın evine ateş düştü. 20 Mart 2003 günü Irak’ı yakan savaş, kapımıza dayandı; aynı yıl Gürcistan’da açılan yaralarımız, yeniden kanamaya başladı. Türkiye’nin Sarp Gümrük Kapısı’ndan Gürcistan’a günde 500 araç geçiyor ve 400 milyon dolarlık mal taşıyordu; dört gündür durdu. Irak’a Habur Gümrük Kapısı’ndan günde 5 bin araç gidiyordu; bugün sayı 3 bine gelemedi. Türkiye’nin iki sınırında da savaş sürüyor; öte yandaki akrabalar ağlıyor. Düğün ve savaş Geçtiğimiz akşam TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş’ın oğlunun Çırağan’daki düğünündeydik. Düğün ve savaş duygusu aynı anda yaşanıyordu masamızda. Conrad Oteli’nin sahibi Erol Aksoy ile oturuyorduk. Aksoy, Gürcistan’ın Müslüman bölgesi Acara Özerk Cumhuriyeti’nin kıyısı Karadeniz’e uzanan merkezi Batum doğumlu. Gürcistan’ı, etnik ve dini kimliklerini oluşturan Hıristiyan, Müslüman, Yahudi; ya da Oset, Ermeni, Türk, Abhaz, Rus diye ayrıştırmak öyle kolay da değil. Aksoy “Müslümanların çoğunlukta olduğu Acara’nın Başbakanı’nın ismi Aslan, soyadı Abaşidze’ydi“ diyor. Ayrılıkçı Osetya, Abhazya veya Acara meselesi çıktı bir kere; artık kalemler tek bir Gürcistan yazmıyor. Turan Alem’e sattı Kafkaslar’daki savaşın Batum çevresine yansımadığını söyleyen Aksoy, Gürcistan’daki akrabalarıyla telefonda görüştüğünü, belki Türkiye’ye geleceklerini anlatıyor. Aksoy’un Batum ile ekonomik ilişkileri düne kadar sürüyordu. Aksoy, bundan yaklaşık 12 yıl önce Batum’daki otel ve konut yatırımına başladı. Gürcistan’da 1995 yılından beri yönetimde olan Edvard Şevardnadze’nin, Batı’nın desteklediği “Gül darbesi“ ile 2003 yılında iktidardan düşmesiyle, Aksoy’un Batum’daki projesine ortak olan devlet şirketi ortaklıktan çekildi. Devlet hisselerini, uzun süre beklemede kalan projeye Kazak Bank Turan Alem’in iştiraki Silkroad Grubu’na sattı. Aksoy “Bu grupla birlikte iş yapmamız güçtü, bundan 4 ay önce hisselerimizin tümünü Kazaklara sattık“ bilgisini veriyor. Petkim’den Batum’a Turan Alem, 2006 yılında Özelleştirme İdaresi’nin açtığı ihalede Şekerbank hisselerinin 34’ünü satın almıştı. Turan Alem’in ikinci kez karşımıza çıkışı ise Petkim ihalesinde oldu. Petkim ihalesine TansCentralAsia konsorsiyumu ortaklarından biri olarak girmişti. Konsorsiyumun Ermeni diyasporasını destekleyen ortağı nedeniyle ihale iptal edildi. Petkim ikinci en iyi teklifi veren Türk-Azeri ortaklığı Socar-Turcas-İnjaz konsorsiyumuna geçti. Batum’da yatırımlarını Turan Alem’e satan Aksoy’un ağabeyi Erdal Aksoy, Turcas’ın Yönetim Kurulu Başkanı. Aksoy ailesi ile Turan Alem’in yolları böylece Gürcistan’da da kesişmiş oluyor. Gürcistan’a İran kartı Bu çoğrafyanın ortaklarının resmi beliriyor: Türk, Azeri, Kazak, Gürcü, Ermeni, Kürt, Arap, Yunan, Bulgar, Macar, Rus... Orta Asya ve Ortadoğu’nun zengin kaynaklarının Batı’ya taşınma süreci çok sancılı geçiyor. Gürcistan’ın “geçiş ülkesi“, Irak’ın “kaynak ülke“ olması çekilen acıları farklılaştırımıyor: Enerji savaşı sürüyor. Türkiye bu büyük resim içine oturuyor. Gürcistan’dan gelecek 6.6 milyar metreküp Azeri gazına alternatif arayışıyla ilgili gündem ısınırken, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad 14 Ağustos’ta İstanbul’da ağırlanacak. Ahmedinecad Anıtkabir’i ziyaret etmeyecek ve biz bu meseleyi Batı kadar büyütmeyeceğiz!

Satmak lazım

Yaman TörünerÇözüm

ytoruner@milliyet.com.tr

Kapitalist sistemde, sadece malın üretimi yetmiyor. Üretilen malın satılması da lazım. Satış işlemi, ya iç pazara ya da dış pazara (dış pazarı kontrol edebilmek, çokuluslu şirket veya güçlü devlet olmadıkça neredeyse olanaksız) olacaktır. Üretilen malın satılabilmesi için ise, - Satın almaya mecbur bırakmak, ya da - Ucuza üretmek, ayrıca da - Alım gücü yaratmak lazım. Satın almaya mecbur bırakmak için, - Başkalarının üretemediği bir mal üretmek, ya da - Tekel veya kartel piyasası (petrolde bile, kartel piyasası olmadığını söyleyemeyiz) yaratmak, ya da - Ülke yönetimleri veya kişiler üzerinde ciddi baskı yapmak (Arap şeyhliklerinin silah alımına milyarlarca dolar yatırması bu sayede gerçekleşebiliyor) lazım. Teknoloji önemli Başkalarının üretemediği malı üretmek için, - Araştırma geliştirme çalışmaları sayesinde, icatlar yapmak, yeni ürünler üretmek, ürün ve icatları tescil ettirebilmek, ya da - Büyük sermaye ve/veya yüksek teknoloji gerektiren ürün üretebilmek lazım. Ucuza üretmek için, - Hammadde fiyatlarını düşük tutmak (dışarıda, uluslararası kontrol edilebilen politikalarla veya hükümetler üzerinde baskı yapılarak ya da rüşvet vs ile sağlanabilir. İçeride ise, “serbest ekonomi” söylemi altında, tarım teşviklerini vs kaldırarak), - Enerji fiyatları, kiralar vs gibi üretim maliyetlerini azaltmak (örneğin, ülkemizde geçtiğimiz dönemde enerji fiyatlarına hükümet desteği sağlanarak, petrol dışındaki enerji fiyatları düşük tutuldu), - İşgücü maliyetini düşük tutmak, - Vergi kaçırılmasına göz yummak (kayıtdışı ekonomiyi önleyici tedbirler almamak da bu tedbirin bir parçasıdır) ya da vergi istisnaları tanımak, - Kaçak mal girişine göz yummak gerekiyor. Ucuz işgücü İşgücü maliyetini düşük tutmak için, - Nüfusu artırmak (aslında, “asgari 3 çocuk” gibi söylemler bu amaca hizmet ediyor), - Dışarıdan işgücü transferine izin vermek (halen, sadece İstanbul’da 2 milyon kaçak yabancı işçi çalışıyor), - İşçi maliyetini düşürecek tedbirler almak (doğru dürüst sigorta payı kesmeden, sağlık giderlerini karşılamak ve işsizlik sigortası sağlamak gibi bizdeki uygulamalar da devleti ucuz işgücü sağlamada aracı ediyor), - İnsanları, “Bir lokma bir hırka yeter” veya “Bu dünyada aza kanaat edenler, öbür dünyada, rahat ederler” propagandalarıyla, düşük ücrete ikna etmek gerekiyor. Alım gücü yaratmak için ise, - Para basmak (para basılması her zaman enflasyon yaratmaz ama enflasyon varsa, içeride veya dışarıda bir yerlerde para basılmış demektir), - Vadeli satış yapmak (kredi kartı kullanımı ve bizdeki kredi kartına taksit uygulaması da ek alım gücü yaratıyor), - Beklentilerin yönetilmesi (örneğin, fiyatlar kısa dönemde daha da artar görüşünü satarak, insanları tasarruf etme yerine, alıma yöneltmek) lazım, Yukarıdaki genel tabloyu inceleyerek, “Büyük Ortadoğu” veya “Ilımlı İslam” gibi projelerin ne anlama geldiklerini de rahatça anlayabiliriz.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

SİZCE YAŞAM KALİTENİZ NASIL OLMALIDIR?

Artık dünyada insan güvenliği için yeni ve genişletilmiş bir kavram doğmaktadır.

Güvenliğin milli savunma yönü küçültülmekte, toplumsal, ekonomik ve çevre yönleri vurgulanmaktadır. Bu yüzden biz de güvenlik kavramını halkı tam merkez alan daha insani bir boyuta taşımalıyız. Zaten güvenlik hayatı yalnız dış tehditler için değil, her bakımdan daha güvenli hale getirmek değil midir?

İnsanlar kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla çeşitli önlemler alırlar fakat güvenliğin bir takım ön koşulları mutlaka mevcut olmalıdır ki bu önlemler işe yarasın. Zira çok .güvenli. bir ülkede pek çok güvensiz insan bulunabilir.

Bugün insanların bir kısmı yoksulluk, işsizlik, açlık gibi yapısal güvensizlik içindedirler. Çoğunun tasası savaş çıkıp çıkmama ihtimali değil, günlük yaşamlarını etkileyen konulardır.

Bu yüzden artık güvenlik kavramına ulusal güvenlik yanında halkın incinme, kaza, afet, açlık, işsizlik, hastalık ve şiddetten korunması kavramı da eklenmelidir.

Çevre güvenliği de git gide önem kazanmaktadır, zira erozyon, hava-su kirliliği, ozon deliği, global ısınma gibi çevre sorunları hepimizin yaşam kalitesini kaçınılmaz biçimde etkiler.

Sürdürülebilirlik

Yaşam kalitesini insanlığın geleceği olarak görmek zorundayız.

Sürdürülebilirlik kavramı Doğanın kaynaklarının sınırlı olmasından doğmuştur. Doğa, çevrenin, toplumun ve bireylerin varlık nedenidir.

Sürdürülebilirlik yaşam kalitesi için hem bir ön koşul, hem de onun ayrılmaz bir parçasıdır. Hangi düzeyde olursa olsun yaşam kalitesi ve bu kalitedeki iyileşme sürdürülebilir olmalıdır; aksi takdirde kalite düşecek ve gelecek kuşaklar için durum şimdikinden beter olacaktır.

Temel Haklar

Tanımlanması hayli zor olan .yaşam kalitesi. kavramının kökeni üç yüz yıldır gelişmekte olan insan haklarında yatar. İnsanlar toplum içinde birbiriyle ilişki içinde yaşadıklarından fiziksel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarına yönelik temel haklara sahiptirler. Haklar, temel ihtiyaçların devlet, aile, işveren veya uluslararası örgüt gibi kurumlar tarafından ikrarı yani var olduğunun kabul edilmesidir. Haklar aynı zamanda toplumları ve bireyleri birleştiren iki yönlü ilişkinin içeriğini ve sınırlarını tanımlar.

Yaşam kalitesi insanların fiziksel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmasıyla sağlanır. Bireyin ihtiyaçlarının tatmini .hak. kavramıyla işlerlik kazanır.

Yaşama hakkı ve kişisel güvenlik hakkı en temel haklardır. Vatandaşların bunlara bir zarar geleceği korkusunu taşımaması gerekir.

Eşitlik

Eşitlik, insanın en köklü ihtiyaçlarından biridir. Haksızlığa uğradığımız duygusuna bir kere kapıldık mı, yaşamımıza kalite katan hiçbir şey zevk vermez olur. Eşitlik her bireyin, toplumun ve devletin saygı göstermesi gereken bir ilkedir.

Sosyal ve etnik gruplar/bölgeler arasında gelir ve güç eşitliği ile demokrasi ve doğrudan katılım bulunmaması veya liderlerin halkın taleplerine kulak tıkaması çoğu zaman çatışma doğurur. Bu durumlarda daha fazla katılım ve eşitlik çatışma nedenlerini ortadan kaldırabilir.

Eşitlik yalnızca eşit haklar veya yasalar karşısında eşitlik değildir. Gerçek eşitlik, gerçek fırsat eşitliği demektir. Bu da, geçmişteki haksızlıkları düzeltmek için, şimdiye kadar dışlanmış bireyler veya gruplar lehine bir miktar eşitsizlik uygulanmasını gerektirebilir. Örneğin TBMM.de kadın parlamenterlere belli bir yüzde ayrılması gibi.

Eşitlik, kalkınmanın ileri aşamalarına ertelenecek bir konu değildir. Ülke zenginleştiğinde önemini yitiren bir konu da değildir. Gelişmenin her aşamasının vazgeçilmez ilkesidir

Yalnızca temel ihtiyaçların karşılanmasının yetmediğinden, yaşam kalitesini iyileştirmenin kesintisiz bir süreç olduğundan söz etmiştik. Örneğin yasaların ve yargının var olması bir ülkede adaletin olduğunu göstermez. Hak aramak veya sizin hakkınıza tecavüz edenin cezalandırılmasını istemek gibi, ne sebeple olursa olsun yargıya başvurduğunuzda senelerce sonuç alamıyorsanız, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Yasa ve yönetmeliklerin yalnızca yasak olan şeyleri belirtmesi, geri kalan herşeyin serbest olması gerekirken bizim yasalarımız serbest olan şeyleri belirtip geri kalan herşeyi suç sayıyorsa yaşam kalitesinden söz edilemez.

Devlet ve ona ait kurumların hatalarında bunun aksini kanıtlama yükümlülüğü size düşüyorsa, kurumun hatasını düzeltmek için zamanınızı ve paranızı harcıyorsanız ve kanıtladığınızda boşa giden emeğinizi kurum tazmin etmiyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Doktor hatasından, belediyenin hatasından, karayollarının hatasından, elektrik idaresinin hatasından veya bir başka kurumun hatasından dolayı siz veya bir yakınınız sakat kalıyor veya ölüyorsa ve bunun sorumluları maddi-manevi hesap vermiyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez. Bir işe, bir okula girerken potansiyel suçlu olarak görülüp savcılıktan iyi hal kağıdı getirmek zorunda kalıyorsanız, iyi bir organizasyonla tek kişinin halledebileceği bir bürokratik işlemi tamamlamak için on masa ve binayı dolaşmak zorunda kalıyorsanız, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Trafik kazalarında her yıl savaş veya terörden kaybettiğimizden fazla can ve mal kaybediyorsak ve buna çare bulmak için hala gerekli önlemler alınmıyorsa yaşam kalitesinden söz edilemez.

Boşanma durumunda mal paylaşımı ilkesi yasalarda yer almadığı için bir kadın ömrünü kocasının bir nedenle onu terk edeceği , çocuğu çocuğuyla sokakta kalacağı korkusuyla geçiriyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Siyasilerin büyük bir kısmı değil onbeş, yirmi yıl sonrasını bir yıl sonrasını bile dikkate alan politikalar üretmiyorlarsa, bütün çabaları .günü kurtarmak. ise, bu yüzden ülke, toplum ve ekonomi bir o yana bir bu yana savruluyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Bireyler gerek geçim derdinden, gerek eğitim ve görgü yetersizliğinden, gerekse .adam sende.cicikten yaşadıkları topluma sahip çıkmıyorlarsa, inandıkları konuda seslerini duyurmuyorlarsa, kendileri gibi düşünenlerle veya düşünmeyenlerle tartışma platformu yaratmıyorlarsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Kişi severek yaptığı bir işte çalışmıyorsa, ne iş olursa olsun en iyisini yapma, kendini geliştirme çabasını göstermiyorsa toplumun gözünde ve kendi gözünde değeri olmayacağından, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Kişi çocukluğunda, gençliğinde ve yaşlılığında bir sevgi çemberi içinde yaşamıyorsa, sevilmenin ilk şartının sevmek olduğunu bilmiyorsa, kendisini atılmış, itilmiş, değersiz hissediyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Kişi yapmak istediği tahsili değil, sınav sistemi dolayısıyla hevesinin ve yeteneğinin olmadığı bir branşta tahsil yapmak zorunda kalıyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu görevi yapması normal, yapmaması suç sayılması gerekirken, aksine görevini yaptığı zaman eleştirilip yapmadığı zaman kimse sesini çıkarmıyor, hatta alkışlanıyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Yeterli sıklıkta spor tesisleri kurarak toplumun her kesiminden insana spor yapma imkanı sağlamak yerine ulusça futbola odaklanıyorsak, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Güzel bir manzara, güzel bir müzik, güzel bir bale gösterisi, güzel bir kitap, güzel bir sanat eseri kişiyi duygulandırmıyorsa, artısı olduğu için değil, eksisi olmadığı için haline şükretmiyorsa, yaşam kalitesinden söz edilemez.

Amacım karanlık tablolar çizmek değildir. Bilakis ne kadar çok yapılacak iş olduğunu anlatmak istiyorum. Bu bir süreç, sabır ve mücadele işidir. Eğitim, katılım ister. Hollanda.da 400, İngiltere.de 1000 yılda gelinen noktaya 75 yılda varamazsınız. Ama bu ülke 75 yılda inanılmaz bir mesafe kat edilmiştir. Bu haliyle bile bizim vatanımız, evimiz, yuvamız, canımızdır. Kõsa veya uzun, yurtdışına bir seyahate çıktığımızda özlemiyor muyuz? Koşa ,koşa dönmüyor muyuz? Kızım bir tarihte eğitim için İsviçre’ye gitmişti. Üç ay sonra. Baba, ben çok sıkıldım, daha fazla dayanamayacağım, dönmek istiyorum. dedi. Nasıl olup da İsviçre gibi bir ülkede bu kadar sıkıldığını sorduğumda cevabı, .Nasıl sıkılmayayım ki? Bu ülkede kediler bile kırmızı ışıkta duruyor.

Mevcut yapı içinde siyasi sistemin etkili bir parçası olamıyorsanız üçüncü sektöre yönelin; ideallerinize uygun size huzur ve mutluluk verecek bir veya birkaç sivil toplum örgütüne üye olun. Böyle bir dernek veya vakıf yoksa siz kurun. Akut’a, Tema’ya , Türk Eğitim Vakfı’na, Beyaz Nokta Vakfı’na, Sokak Çocuklarını Koruma Derneği’ne vs. ve daha yüzlerce başarılı sivil toplum örgütüne bakın.

Ülkenizin, ailenizin, çocuklarınızın geleceğini başkalarına ihale etmekten vazgeçin. Biraz evvel sıraladığım ortak değerlere sahip çıkın, katılın, mücadele edin. Güçlü olarak en iyisini isteyin.

You will make it happen.

Bu Yazı : http://www.ozetkitap.com

Alınmıştır