5 Ocak 2009 Pazartesi

Krizler ve Fırsatlar Bir Olgulardır - 1

Labirentten Kaçış Hayatımızın hep bir düzen ve plan içerisinde olmasını isteriz, çünkü bu sayede güvende olduğumuzu düşünüp rahatlarız. Sonradan her şeyin monoton olduğunu hissederek, çeşitli programlar ve aktiviteler yaparız. İçimizdeki mutsuzluk duygusunu gerçek hayatta somut olarak hissettirecek problemler yaratırız ve birde bakarız ki yaratmış olduğumuz problemler, planlar ve çözümler hayatımızın tekrarları olmuş. Her döndüğümüz ‘corner’ dan sonra yeni bir yere geldiğimizi sanarak eskinin devamı ile karşılaşmışızdır. Problemlerimiz de çözümlerimiz de aynı düzlem içerisinde bir olmuş, zaman içerisinde umutlar zamanda yok olmaya başlayınca bunları kabullenir olmuşuz ve artık tek isteğimiz kendi çaresizliğimizde durmak olmuş. Ancak aramızdan bazıları, kimimiz tarafından lider, kimimiz tarafından aydınlanmış, kimimiz tarafından da geleceği yaratan senaristler olarak nitelenen bu korkusuz insanlar problemlerin ve çözümlerin bir olduğunu görmüş ve bunu bizlere gösterebilmek için çalışmışlardır, tabi ki bu farkındalığı yaşayanlara. Şu an yaşananlara bir bakalım. Global krizi 1929 krizine benzetenler, yine çözümün aynı yönde olması için uğraşıp; çaresizliği ve korkaklığı planlı bir çözüm olarak sunmaktadırlar. Sorunları yaratanlar, sorunların içerisinde olan ve yaşayanlar nasıl çözüm olabilirler ki? Peki Türkiye, her yedi yılda bir yaşadığımız ekonomik krizlerin tekrarını kopya misali yeniden yaşıyor ve anlık umutları çözüm sanarak hep bir kurtarıcıyı bekliyoruz. Peki ya şirketler? DİE raporuna göre 1967 yılında Türkiye’nin en büyük 100 şirketinden, bugün sadece - evet sadece 17 tanesi kalmış. Dile kolay, insan ömründen de kısa, kırk yılda bütün bilgi ve birikimin %80’ini kaybetmişiz. Peki çözüm nerede? Bunu tek bir yazı ile anlatmak çok zor, ama kısaca İkarus’un yolu diyebiliriz. Yani: Olaylara yukarıdan bakabilmek Bir sorun veya problem hayatımızda tekrar ediyorsa, bu bizim labirentte kalmamızdandır. Çözüm bulabilmek için labirentten tek çıkış yolu tepeden bakabilmektir. Labirentten çıkabilmek için uçmak ve bütün fırsatları görebilmek yani kendi fırsatlarını yaratan olabilmek gerekir. Uçabilmemiz için bütün yüklerimizden hafiflemeli, geçmişi gömmeli ve geleceğe korkusuzca bakabilmeliyiz. Yeni tabirle ormanın tamamını görebilmeliyiz. Eski dünya düzeniyle ve taşıdığımız problemlerle yeni bir dünya kuramayız. Çok iyi anlamalıyız ki problem de çözüm de bizleriz. Bizler ancak 100% bütünlüğümüze ulaştığımızda hiçbir sorun kalmadığını anlayabileceğiz. Önemli akademisyen ve yazar Robert J. Sawyer’ın da dediği gibi : Bu yüzyılın ilk 20 yılında, geçen yüzyılın tamamında kaydedilen gelişmeyi gerçekleştireceğiz. 2020-2034 yılları arasındaki 14 yılda ise 20.yüzyılın tamamına denk gelen bir gelişime daha kaydedeceğiz. 2041 yılına kadar geçecek bir sonraki 7 yılda ise bir 20yy kadar daha gelişme kaydetmiş olacağız. Geometrik ölçekte düşünmeyi öğrenmemiz, kendimizi bu muazzam değişime hazırlamamız ve bir sonra neler olacağını görebilmemiz gerekmektedir. Peki çözüm; bugün, şimdi, şuan labirentten çıkma kararı almalıyız. Tavsiyem bu konuda bize yol gösterecek Prof.Stefano D’Anna’nın bestseller kitabı Tanrılar Okulu’nu okumamız ve firmamız Asemble’ın 02.02.2009’da düzenleyeceği ‘Time to Labyrinth Exit’ – Labirentten Kaçış konferansına katılımınızdır. Bir dahaki yazımda veya eğitimlerimde buluşmak üzere… Krizler ve Fırsatlar Bir Olgulardır Her şey bir başlangıcını arıyor. En azından krizin de niye başladığını bulursak nasıl çözebileceğimizi buluruz umuduyla arayışlar devam ediyor. Bu, insanlığın hep aradığı bir kurtarıcı ve umut gibi. Biz ne zaman kurtarıcının ve umutların boş olduğunu görebileceğiz? Kişinin kendine güvenmediği veya güvenini yitirdiği her ortam krizdir. Belki dünya ekonomisine bakmadan önce kendi şirketimize ve hatta kendimize biraz daha bakmalıyız. Kendimize bakmaya biraz başlayabilsek halbuki - problemleri yaratanın bizim iç dünyamız olduğunu daha iyi fark edebileceğiz. Biz her daim problemdeyiz, kıskançlıklarımız, rekabetçiliğimiz, kinlerimiz ve nice kötü duygularımız bu oluşumların yaratıcısı, yani biziz. Bunu kabul ettiğimizde gercek çözüm kendini oluşturacaktır. Şimdi sormak istiyorum. Sorunlardan bir tanesi bankaların kredi vermemesi veya kredileri durdurması değil mi? Şimdi yine soruyorum. Siz kendiniz her şeyinizi, şu anda şirketinize yatırdınız mı, ama her şeyinizi? Sizin yatırım yapmadığınız yere banka nasıl yatırım yapsın? Biz-kendimiz bütün çalışmamızı masraf kısmaya mı ayırdık yoksa yeni fırsatları görmeye mi? Biz, yani şirket sorumluları, yani komutanlar şu soru sormalıyız: Savaşta silah ve mermi almayı durdurur musunuz? Geri çekilerek savaşı kazanabilir miyiz? Şu anda ne planlaması ve toplantıları yapıyoruz? Yeni bir şeyler yaratmak, kaynaklarımızı verimli kullanmak, çalışanlarımızın yani en önemli değerlerimizin üzerine neler yapıyoruz? Yoksa pes mi ettik? Yine soruyoruz değil mi - peki çözüm ne? Bu soruyu her problemle karşılaştığımızda soruyoruz. Bir örnek ile biraz daha açıklamaya çalışalım. Ormanda gezinirken hiç farkında olmadığınız bir anda bir hayvan size saldırsa ne yaparsınız? Düşünmeye, planlar hazırlamaya mı çalışırsınız? Çok büyük bir düşman saldırdığında kısıtlı yemek ve imkan var diye orduyu azaltır mısınız? Başarının sırrı daha önce nereden geliyordu? Neden başarılıydık? Atatürk’ün savaş öncesinde bir parça olsun yaptıklarını bir düşünmemiz belki bizlere çok ciddi bir bilgi ve ya yol gösterici olacaktır. Ülkede hiçbir ayrım yapmadan bütün herkesi bir birlik ve amaç doğrultusunda birleştirmek için yapmış olduğu Sivas ve Erzurum Kongrelerini hatırlayalım… Sizce böyle bir oluşum gercekleştirmemiş olsa başarılı olabilir miydi? İlk yaptığı içeride birlik oluşturmak değil miydi? Hatta kendisine savaştan sonra yabancı basının sorduğu, “Başarınızın sırrı nedir?” sorusuna hiç düşünmeden, “Milletimizin göstermiş olduğu başarının altında Sarsılmaz Bütünlüğümüz yatmaktadır” demiştir. Acaba bir kere olsun şunları düşünmüş müdür; Yeterli silahımız, askeri gücümüz, top, tüfek, para yiyecek var mı, diye. Konsantrasyonunu nereye vermiştir? Komutanları ile veya arkadaşları ile buluştuğunda, “Yandık abi ben böyle bir felakat görmedim” diye dert mi yanmıştır? Biliyorum biz Atatürk değiliz ve ne yazık ki şu inanılmaz imkanlarımızla dahi onun yaptıklarını yapmamız mümkün değil. O zaman bizde en azından kendimizi ve şirketimizi kurtarabiliriz. En azından bunu yapabiliriz değil mi? Başarının sırrı: • Kaybedecek tek şeyin kendimize olan inanç olduğunu fark etmeliyiz. Bunu geri almak çok pahalı, hatta imkansız olabilir. Ancak bütün maddi değerleri daha iyisi ile her zaman yerine koyabiliriz. • Kendimize olan güveni ekibimize ve çalıştığımız herkese çok iyi aktarmalıyız ve onlarda da aynı duyguların oluşumu için çaba sarf etmeliyiz. • Kendimizle ve ekibimizle iletişim her zamankindan daha yoğun ve daha şeffaf olmalı. Kapalı kapılardan ve kapalı toplantılardan kaçınmalıyız. • Herkesi bu sürece dahil etmeliyiz, unutmayalım ki ummadığımız fikirler farklı ve özgür kişilerden çıkar. • Her gün, hatta her dakika şartları değiştirebileceğinizi unutmayın. Bugünü kurtarırken yarınınızı heba etmeyin, diğer gözünüzle de O’nu planlayın. Ve oluşumları devamlı inceleyin, şirketinizi ona göre hazırlayın. • Hiçbir plana bağlı kalmayın. Plan, şirket sahibinin veya şirketindir. Buna kesinlikle anlayış gösterelim. • Komutanlarımıza ve çalışma arkadaşlarımıza bağlılık en önemli konu, bu konuda kimseye taviz vermeyin. Birliği bozabilecek her şeyden kurtulun. • Kısa dönemde doğabilecek fırsatlara konsantre olun ve şirketinizin etik değerlerinden kesinlikle, hangi şart ve doğrultuda olursa olsun taviz vermeyin. • Suçlu aramayın, bu bölünme getirir. Tek Suçlu Sizsiniz, unutmayın. • Sakın Pes Etmeyin. Siz ne kadar büyüme yolunda ilerliyorsanız, zorluklarınız da o kadar büyük olacaktır. Bunun için sevinin, kimse, hatta siz dahi her şeyin normal olduğu bir durumu değil, bu ortamların sizi yetiştirdiğini biliyorsunuz. Kendinizi deneyin ve yenilmez olduğunuzu görün, başaracaksınız. Sonra nasıl diye sorduklarında, gerçek cevabın ne olduğunu hatırlayamayacaksınız. Ama tek bildiğinizin Pes Etmemek olduğunu söyleyeceksiniz. Çünkü siz bu Labirentte yaşamak istemiyorsunuz.

Hiç yorum yok: