TARİH: 28 Temmuz 2018 00:00
Amatör bilim merakımın nedenlerinden
biridir Vera Rubin. 2016 Aralık ayında kaybettiğimiz Amerikalı bu önemli astronom,
1950’li yıllarda daha 22 yaşında ve bir aylık bebeği kucağında katıldığı bir
bilimsel konferansa sunduğu evrenin rotasyonuyla ilgili provokatif makalesiyle,
herkesin dikkatini çekecekti. O günkü sunumu, deneyimli bilimcilerce biraz uçuk
görülse de sonraki yıllarda galaksilerin dış çeperlerindeki yıldızların
hareketiyle ilgili keşfi muazzam bir ufka kapı aralayacaktı; Evrendeki kütlesel
enerjinin çok önemli bir bölümünün bizce meçhul ‘karanlık madde’den oluştuğunun
ispatına... New York Times’ın Rubin’in taziye portresine göre, bu keşif,
astronomide Kopernik ölçeğinde bir dönüm noktasıydı. Vera Rubin’in 1978’de
doğrulanan tespitleri, 1980 yılında yayınlandığında ‘karanlık madde’yi,
astronominin çözemediği en büyük soru işareti haline getirecekti. ‘Karanlık madde’ nitelemesindeki ‘karanlık’
sözcüğü, ‘aydınlık’ sözcüğünün karşıtı olarak değil, bu madde hakkındaki
bilgisizliğimizin ifadesi olarak seçilmişti. Bizi, hayvanları, bitkileri,
dünyayı, meteorları, yıldızları oluşturan ‘atomik’ yapı taşından oluşmuyor. Bu
yüzden mor ötesi ışıklarla bile göremiyoruz, radyo dalgalarıyla dinleyemiyoruz.
Sadece yıldızların, galaksilerin rotalarına, yörüngelerine etkisi ile varlığını
biliyoruz.19’uncu yüzyıl sanayi devrimi ve 20’inci yüzyılın uzay devrimi ile
bir ara evrendeki her şeyi bilmenin kıyısına geldiğimiz yanılgısına
kapılmıştık. Vera Rubin’in gözlemleriyle şunu bir kez daha öğrendik; evrenin
yüzde 90’ından fazlası hakkında bir şey bilmiyoruz. Neredeyse evren
büyüklüğünde bir cehalet söz konusu…Bu ‘cehalet’, hakaret olarak kullanılan
veya olumsuz bir anlam yüklenen, ‘bilmediğini bilmeme’ cehaleti değil, büyük
fizikçi James Clerk Maxwell’ın tarihteki her bilimsel ilerlemenin bir numaralı
motivasyonu olduğunu söylediği ‘bilinçli cehalet’ti. Yani bilmediğini bilme
farkındalığı…Dahası, henüz bilmediğimizi bilmediğimiz nice bilinmeyenin
olduğunu bilmeyi… Vera Rubin, 2000
yılında Doğal Tarih Müzesinin web sitesinde yayınlanan röportajında, ‘’spiral
bir galakside, aydınlık – karanlık madde oranı 1’e 10’dur. Bu oran, tahminimce,
bizim bildiklerimizin bilmediklerimize oranı için de iyi bir rakam. Yani, tür
olarak belki kreşten mezun olduk ama daha ilkokul 3 seviyesinde bile değiliz’’
diye konuşacaktı.Eğer bir konuyu, 'her şeyi ile biliyorum' diye düşünüyorsak,
gerçekte bu, o konuyu bilmediğimizin ifadesidir. Sadece bir konunun cahili, ben
bu konuyu çok iyi biliyorum diyebilir.
Bir alanda uzmanlık, o alandaki sınırlı bilgiyi vakıf olmanın yanı sıra,
o alan hakkında ne kadar az şey bildiğinin farkında olmak anlamına da gelir.Richard
Feymann, bir TED konuşmasında, bilimsel araştırmalar sonunda bulduklarımızla
cehaletten bilme aşamasına geçmediğimizi, daha yüksek nitelikli yeni bir
cehalete geçtiğimizi anlatırken bunu kast ediyordu.
Columbia
Üniversitesi nöroloji uzmanı Stuart Firestein ise bilimsel yöntemi, ‘karanlık
bir odada olmayan bir kara bir kediyi arama’ atasözünde anlatılan duruma
benzetiyor; ‘’Birisi odadaki ışıkları yaktı mı hemen bir sonraki karanlık odaya
geçerek aramaya devam edilir’’.‘Sapiens’ kitabı ile dikkatleri çeken İsrailli
tarihçi Yuval Noah Harari de, Russ Roberts’a verdiği röportajda, Rönesans
sonrası bilimsel devrimin yaygın yanlış kanaatteki bir ‘bilgi devrimi’
olmadığını, bir ‘cehalet devrimi’ olduğunu belirterek buna vurgu yapıyor. Ona
göre insan tarihinin en ilerici ve büyük bilimsel devrimi, insanın cahil
olduğunu keşfetmesiydi. Harari, ‘Amerika’nın keşfi’nin bile, gerçek anlamda,
Avrupalıların dünya hakkındaki cehaletlerinin keşfi olduğunu' kaydeder. Modern bilimin temel karakteristiği, ‘bilmiyorum’
diyebilmesi ve cehaletini kabul edebilmesidir.2009 yılında, insan türünün evren
hakkındaki cehaletini sonsuz büyüklüğe biraz daha yakınlaştıran bu dipsiz
kuyudan dehşete düşüp düşmediği merak edildiğinde Vera Rubin, hayranlık verici
bir bilim insanı sakinliğiyle şu yanıtı verecekti:‘’Çok az bildiğim için
üzgünüm. Hepimiz çok az bildiğimiz için üzgünüm. Ama bu bir yönüyle de keyif
verici… Değil mi?’’Varlığını tespit ettiği ‘karanlık madde’nin muazzam
bilinmezliği, Rubin’i dehşete düşürmemişti. Aksine, evreni, ağzı açık bir
hayranlıkla gözlemleyerek, anlamaya çalışmaya devam ediyordu. İnsanın bir şeyi
bilmediğini bilir hale gelmesini, öğrenme aşkını tetikleyen bir imkan, hayalin
dört bir yanındaki mumları tutuşturan bir kandil olarak görüyordu.Rubin’in insanın
bilmediğini bilerek öğrenmeye çalışmasındaki keyfe, astronom Carl Sagan da,
işaret eder. 1980 yılında yayınlanan Cosmos belgeselinin girişinde, ‘’Bilim çok
büyük keyiftir. Türümüz, evrim sürecinde, anlamaktan keyif alma yetisi kazandı.
Anlayanlar hayatta kalır’’ diye konuşur Sagan.Türümüzün ufkunu genişleten
insanlar, bilmediklerini bilen ve karşı konulamaz bir merakla anlamaya,
öğrenmeye çalışan insanlardı. Claude Lévi-Strauss’u yerlilerin söylencelerini
dinlemek için tropik yağmur ormanlarının diplerine çeken, Darwin’i Galapagos
adalarına götüren, Ali Kuşçu’yu gökte belli bir alanı rasat edebilmek için
aylarca kuyu diplerinde tutan, kaşifleri kutup yollarında ölümü göze almaya
zorlayan, bir şaire, bir düşünüre yıllar süren bir inzivada sancılar çekmeyi
göze aldıran şeydir öğrenme ve anlama zevki…Bu zevki, ancak bilmediğinin
farkında olabilen bir insan yaşayabilir. Çoğu insan bilmediğini bilmediği için
öğrenme zevkinden yoksun bir yaşam sürer.Platon’un ünlü ‘mağara benzetmesi’nde
olduğu gibi… Onun alegorisine göre
insanların çoğu bir mağarada yüzleri mağara duvarına, arkaları ise mağara
kapısına yani ışık kaynağına dönük oturtulmuş esirler gibidirler. Sadece,
mağara kapısından içeri sızan ışıkla karşılarındaki duvarda oluşan kendi
gölgelerini görebilmekteler ve görülebilecek her şey sandıkları bu gölgelerle
eğlenerek yaşamlarını geçirmekteler. Çoğu insan için bu basitlik bir kafa
konforu sağlamakla kalmaz ama aynı zamanda yüzünü ışığa dönerek gördüğü
gerçekleri anlatanlara düşmanlığa da yöneltir.
Her bir kitap kapağı açmak, her bir arkeolojik kalıntı veya müze
ziyareti, her sanat eseri seyri, gökyüzüne her bakış, her bir öğrenme çabası,
kendi gölgesi ile yetinmeyi bırakıp, yüzünü mağara girişine dönme eylemidir.
Yaşamı, sahibi için paha biçilmez ölçüde zenginleştirir. Anlam kazandırır.
2000
yılındaki bir röportajında Vera Rubin, ‘’Bir galaksiye gidebilseydin hangisine
gitmek isterdin?’’ sorusuna düşünmeden ‘’Andromeda’’ yanıtı verecekti.
Samanyolu Galaksimizin en yakın komşusu. Yıldız nüfusu, Samanyolumuzun iki
katıdan fazla. Nerdeyse 1 trilyon yıldız barındırıyor.Andromeda, yaklaşık 2
milyar yıl kadar sonra, galaksimizin yanından geçmeye başlayacak ve yaklaşık 3
milyar yıl sürecek bu geçiş sırasında belki muazzam bir birleşme ve belki de
görkemli bir ‘çarpışma’ gerçekleşecek.
Peki Rubin neden Andromeda’ya gitmek istemişti?‘’Oradan Samanyolu
Galaksimize bakıp nasıl göründüğümüzü görmek için’’.Bilmediğini bilmenin
güzelliklerinden biri de insanın kendini görebilmesi, dışarıdan nasıl
göründüğünün farkına varma, kendini de keşfetme çabasına girmesidir.
Bilmediğini bilenler, kendini bilen insanlardır.Anlama çabası ve öğrenme,
beyinde bilgi depolama ameliyesi değil, zihni ve ruhu özgürleştirme çabasıdır.
Bir şeyi öğrenmenin ilk şartı da bilmediğini bilmektir. İnsan bildiğini sandığı
bir şeyi asla öğrenemez. Amerikan gazeteciliğinin 20’nci yüzyılın ilk
yarısındaki sıra dışı gazetecilerinden Lincoln Steffens, ‘’Bildiğimiz, bildiğimizden emin olduğumuz
şeyler bu dünyada yanlışları devam ettiriyor ve bizi görmekten ve öğrenmekten
alıkoyuyor’’ diye yakınacaktı.Tarihçi ve felsefeci Will Durant, Uygarlığın
Tarihi serisinin ‘Voltaire’in Çağı’ bölümünde, ‘’60 yıl önce her şeyi
biliyordum. Şimdi ise bir şey bilmediğimi... Eğitim, kendi cehaletimizin
farkına varmamızı sağlayan ilerici bir keşiftir’’ diye kaydediyor 50 yıllık
eğitim sürecini.İşte bu nedenle gerçek bir eğitim politikasının en önemli
hedefi yaşam boyu öğrenme heveslisi ve her aşamada kendisinin ve cehaletinin
farkında olgun insanlar yetiştirmektir.‘Biz bunları biliyoruz’ kafasındaki
insanlarla dolu bir ülkede yaşam, ‘bildiğini okuma’nın doğal sonucu olarak
lanetli tekrarlara mahkumdur. Mağara duvarında gölge oyunu ile geçer yaşamı
sırayla her kuşağının…
@CemalTdemir
Kaynak:
https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/bilmedigini-bilmenin-guzelligi,20169
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder