9 Nisan 2008 Çarşamba

Sizce devlet yönetiminde yapılması gereken en önemli değişimler neler?

Ülkemizde gerekli olan en önemli değişim, yönetim anlayışında gerçekleşmesi gereken değişimdir. Seçimle iş başına gelen iktidarlar üç konuda zihniyet değişimini önce kendinden başlayarak gerçekleştirebilir ve topluma örnek olursa, ülkemizde yaşam kalitesi önemli ölçüde artacaktır. Bu konular atamaların nasıl yapılacağı, Türkiye’nin uluslararası arenada konumlandırılmasına ilişkin vizyon ve kaynakların verimli, etkin ve şeffaflıkla kullanılmasını sağlamak üzere yönetim kalitesinin artırılmasıdır.

Bir toplumda seçimler ya da atamalar, genellikle ‘bizden biri’ mantığıyla yapılıyorsa, yönetim pozisyonlarına gelenler de kurumların misyonlarını en iyi şekilde yerine getirmekle değil, yalnızca kendini seçenlere, atayanlara ya da onların çevrelerine hizmet etmeye uğraşacaklar demektir. Bunun sonucu ise kurumsal başarısızlık ve toplumsal güvenin yitirilmesidir.

Şeffaflığın ve güvenin esas olmadığı toplumlarda ise ‘bizden biri olmak’, en önemli seçim kriteri olmaya devam eder!

Üstelik atamaların ‘bizden biri’ mantığıyla yapıldığı toplumlarda insanlar ‘en iyi’ olmak üzere kendilerini geliştirmeyi öncelik haline getirmeyecekleri için bireysel ve toplumsal gelişmeye de sekte vurulmuş olur. Ayrıca, bu mantık insanları gerçekte olmadıkları gibi gözükmeye ve davranmaya da teşvik ettiği için toplumda riyakârlığı artırıcı bir etki de yapar.

Oysa ‘en iyilere’ öncelik veren toplumlar daha başarılı olur. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun başarılı ve uzun geçmişini açıklayan faktörlerden biri de çeşitli etnik, dinsel kökenlerden ‘en iyi’ olanları en üst pozisyonlara kadar getirme bilincidir. Benzer şekilde, bugün ABD’nin başarı faktörlerinden biri de göçmen politikasını ‘en iyi’ olanları kendisine cezbetmek üzere kurmuş olması.

Dolayısıyla, ülke yönetiminde de yaptığımız atamalarda ‘bizden biri’ mantığıyla değil, ‘kurumsal misyonu en iyi şekilde gerçekleştirecek kişi’ mantığıyla hareket edilirse, başarı ve toplumsal güven için çok önemli bir adım atılmış olacaktır.

Ülkemizin konumlandırılmasına ilişkin vizyon konusunu açabilir misiniz?

Düşünceler söylemleri, söylemler de eylemleri belirler. Bir ülkenin gelişmesi için gerekli tüm kaynakları harekete geçirebilmek için yurtiçindekilerin ve dışındakilerin düşüncelerini etkileyebilecek bir vizyonun ortaya konulması ve bu konuda inandırıcı adımların atılması o vizyonun gerçekleştirilmesindeki temel adımdır.

İlişkilerimizde ne alacağımıza değil, ne verebileceğimize odaklanmalıyız. AB takımının bir üyesi olmayı hedefleyen bir toplum olarak AB’nin sorunlarına çözüm üretme konusuna ne kadar odaklandığımızı sorgulamalıyız. Gerek devlet, gerekse özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin AB’yle ilişkilerini değerlendirecek olursak, maalesef ağırlıklı olarak ‘kapıda ağlayan çocuk’ konumunda olduğumuzu kabul etmeliyiz.

Hangi kurumumuz, hangi şirketimiz, hangi sivil toplum örgütümüz Avrupa’nın dünyadaki yerini iyileştirmek için fikir üretiyor, proje geliştiriyor ve katkıda bulunuyor! AB’ye üye olmak isteyen bir toplumun zihinsel sınırları da ülke sınırlarını aşıp en azından Avrupa sınırlarına dayanmalı. Dolayısıyla sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da sorunlarına çareler üretecek bir konuma gelmeyi sağlayabilirsek, Türkiye AB’nin değerli bir üyesi olur.

Yönetim kalitesi nasıl artırılır?

Toplumumuzdaki diğer bir zihinsel engel de tepedekilerin her şeyi daha iyi bildiği anlayışıdır. Bu anlayışı aşmak için siyaset ile vatandaş arasındaki ilişki temsili demokrasiden, katılımcı demokrasiye dönüşmelidir.

Uygulanmayan kararlar değer yaratmaz. Sahiplenilmeyen kararlar ise iyi uygulanamaz. Toplam Kalite Yönetimi felsefesinin en önemli faydalarından biri de kararların katılımcı anlayışla alınmasını ve dolayısıyla iyi uygulanmasını sağlamak. Bu, kuruluşlar için olduğu kadar toplumlar için de geçerli.

Çeşitli devlet kurumlarında başlatılan toplam kalite yönetimi çalışmalarını bir devlet politikası haline dö-nüştürmek ve bu çalışmalara süreklilik kazandırmak, ülkemizde katılımcı demokrasi anlayışının yerleşmesine yardımcı olacaktır.

Dolayısıyla devlet yönetiminde vatandaş odaklı ve katılımcı bir yönetim anlayışı olan toplam kalite yönetimi anlayışını hayata geçirebilirsek, Türkiye yüksek yaşam kalitesiyle özdeşleşen bir ülke konumuna gelebilir.

Bir toplumda seçimler ya da atamalar, genellikle ‘bizden biri’ mantığıyla yapılıyorsa, yönetim pozisyonlarına gelenler de kurumların misyonlarını en iyi şekilde yerine getirmekle değil, yalnızca kendini seçenlere, atayanlara ya da onların çevrelerine hizmet etmeye uğraşacaklar demektir. Bunun sonucu ise kurumsal başarısızlık ve toplumsal güvenin yitirilmesidir

Yazan : Dr Yılmaz ARGÜDEN

Hiç yorum yok: