Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Davranışlar,
  belirli çevresel koşullar içinde oluşan olaylar olduğuna göre psikoloji, çevre, organizma ve
  davranışlar arasındaki etkileşimi inceler.
  Etkileşimin ana öğelerinden biri çevredir. Organizmanın alıcı sinir uçlarına etki
  edebilen her türlü enerji değişikliğine “Uyarıcı” denir. Kırmızı bir trafik ışığının görülmesi,
  çürük bir dişten gelen sızı gibi…
  Aynı uyarıcı karşısında farklı bireyler, farklı davranışlar göstermektedir. Eğer
  uyarıcılar karşısında farklı bireylerin davranışları hep aynı olsaydı, psikoloji bilimine gerek
  kalmazdı. Çünkü uyarıcı bilindiği takdirde davranışın tahmini (ne olacağının bilinmesi) çok
  basit bir işlem olurdu. Özellikle konuşmak, düşünmek ve problem çözmek gibi davranışlar
  söz konusu olduğunda organizma ile ilgili etmenler, davranışların oluşumuna daha çok
  katkıda bulunmaktadır.
  İnsan Özellikleri
  İnsan biyolojik, toplumsal, kültürel ve psikolojik özelliklere sahiptir. Bu özellikler
  insanları diğer canlılardan farklılaştırır.
  Çevre
  Zaman
  Kalıtım
  Davranışlar
  Beş Duyu
  Çevredeki her türlü uyarıcıyı duyu organları sayesinde fark edebiliyoruz. Eğer duyular
  olmasaydı bunları başaramaz, yaşamımızı sürdürmede zorluk çekerdik.
  Görme: Görmemizi sağlayan duyu organımız gözdür ve gözün uygun
  uyarıcısı ışıktır. Işığın az ya da çok olmasına göre göz bebeği büyür ya
  da küçülür. Gözde iki tür alıcıya rastlanır. Birincisi, gece görmeye
  yarayan çubuklar, ikincisi gündüz görmeye yarayan konilerdir.
  Çubukçuk ve konilerdeki ışığa duyarlı renk hücreleri farklıdır. Bu da
  insanların hangi renkleri daha kolayca görebileceklerini belirler.
  Renkler, konilerdeki renk hücrelerinin farklılığı sayesinde algılanır.
  Bireylerin ayrıntıları algılayabilmesindeki duyarlılığa, Görsel
  Keskinlik adı verilir. Görsel keskinliği fazla olan kişiler ışık ve
  renkteki değişmeleri, nesnelerdeki ayrıntıları daha çabuk fark ederler.
  İşitme: İşitme duyu organımız kulaktır. Kulağın uygun uyarıcısı olan
  ses, titreşen bir cismin yarattığı hareketlerin bir ortamda iletilmesi sonucu ortaya çıkar. Ses
  genellikle hava ya da su dolu bir ortamda kulağa iletilir. Titreşimler, dış kulak aracılığıyla
  toplanır.
  Koklama: Koku alma duyu organımız burundur. Kimyasal uyarıcılar, koklamada burnun
  alıcı hücrelerinin emebileceği gazların içindedir. Birkaç gaz molekülü bile koku duyumunu
  uyarmak için yetebilir. Koklama ve tat alma arasında yakın bir ilişki vardır. Burnumuzu ve
  gözümüzü kapatarak yediğimiz bir yiyeceği, acı, tatlı, ekşi, tuzlu biçiminde ayırt edebiliriz,
  ancak yediğimizin ne olduğunu anlamayız.
  Tat alma: Tat alma duyumuzun organı dildir. Dilde bulunan tat tomurcukları, içlerine sızan
  kimyasal maddeler yoluyla bu duyumu başlatır. Genel olarak, dilin uç kısmı tatlıya, önyanları
  tuzluya, arka-yanları ekşiye ve arka kısmı da acıya duyarlıdır.
  KOKLAMA
  TAT ALMA
  DOKUNMA
  İŞİTME
  GÖRME
  DUYULARIMIZ
  Dokunma: Deri bir değil dört ayrı duyunun organıdır. Bunlar, dokunma, sıcak, soğuk ve
  ağrı adlarını alır. Derinin bir bölgesi belirli bir duyum için duyarlı iken, başka bir bölgesi
  başka bir duyum için duyarlıdır. Yani dokunma, ağrı, sıcak ve soğuk duyumları derinin her
  yerinde aynı düzeyde ortaya çıkmaz. Buna da Nokta Duyarlılığı denir.
  Düşünme
  Bu kitabı okurken düşünmektesiniz, okuduklarınız ile kendi yaşantılarınız ve
  bilgileriniz arasında ilişki kurmaktasınız. İnsanlar uyanık oldukları zaman genellikle
  düşünürler. Düşünememek zor bir iştir. Herhangi bir işle meşgulken düşüncelerimiz başka
  bir konuya kayar. Örneğin, ders dinlerken akşam evde olanlar veya bugün yapmayı
  planladığınız işleri düşünüyor olmanız mümkün ve genelde bu herkesin yaşadığı şeylerdir.
  Bu durumlara Hayal Kurmak denir. hayal kurmak da bir düşünme biçimidir.
  Düşünme; olay ve nesneler yerine onların simgelerini (sembol) kullanarak yapılan
  zihinsel bir işlev ve sorunlara çözüm arama yoludur.
  Öğrenme
  Öğrenme kavramının kapsamı çok geniştir. İnsanlar öğrenmeye, doğduktan hemen
  sonra başlayarak önce aileden ve çevreden, okulda öğretmenlerinden, arkadaşlarından,
  kitaplardan, deneyimlerinden, kısaca yaşam boyu karşılaştığı herkesten ve her şeyden
  etkilenerek davranışlarını değiştirir, geliştirir ve ömürlerinin sonuna kadar devam ederler.
  Öğrenme, yaşantısal deneyimler yoluyla davranışlarda değişiklik oluşturma sürecidir.
  Farklı bir deyişle öğrenme, yaşantı ürünü, kalıcı izli davranış değişikliğidir.
  Zeka
  Zekâ, zihinsel becerilerin tümüdür. Zekâda kalıtımın ve çevrenin rolü büyüktür.
  Dünyayı anlama, tanıma, değerlendirme konusunda zekâ, bilgileri kazanma gücü olarak
  ortaya çıkar. Böylece zekâ, kalıtsal faktörlerden, sinir sistemi ve duyu organlarının biyolojik
  yapısından etkilenir.
  İyi bir çevrede büyüyen, sevgi ve ilgi gören ailelerin çocuklarının daha zeki olduğu
  gözlenmiştir.
  Duygu
  Duygu ve heyecanlar olmaksızın yaşam çok sıkıcı olurdu. Duygu ve heyecanlar
  yaşama renk katar, yaşamın tuzu biberi olurlar. Okula başladığınız ilk günün heyecanını
  hatırlayın. Çocukluk günlerinin acı düş kırıklıkları bile hatırlandığında eğlence kaynağı olur.
  İnsanlar, iç ve dış dünyadan etkilenir. Bu etkiler onlarda hoşlanma ve acı duyma gibi
  iki şekilde ortaya çıkar. Hoşlandığımız şeyi sever, ona yaklaşırız. Hoşlanmadıklarımızdan da
  kaçarız, işte bu duruma Duygu denir. Bir başka ifadeyle duygu, duyumların organik ve
  ruhsal yaşantıyı etkilemesi anlamındadır.
  Duygulanma ise bazı uyarıların ve fizyolojik işlevlerin iç dengeyi ve ruhsal yaşantıyı
  olumlu veya olumsuz etkilemesi ve bu etkinin bilinçte anlam kazanmasıdır.
  Dikkat
  Derste öğretmeni anlayarak dinleyen ve aklından başka bir şey geçirmeyen öğrenci
  dikkat halindedir. Televizyonda önemli bir haberi izleyen veya çok sevdiği bir arkadaşından
  cep telefonuna gelen mesajı okuyan insan, dikkat halindedir. Bir yemeğin tuzluluk derecesini
  veya tadını anlamaya çalışmak, burnumuza gelen kokunun neye ait olduğunu anlamaya
  çalışmak, dikkat halidir. Bu ve benzeri şeyleri anlamaya çalışmamak, gereği gibi yapmamak
  dikkatsizliktir. Ders anlatan öğretmeni, kendini zorladığı halde dinleyemeyen, aklına gelen
  başka şeyleri kafasından atamayan öğrenci dikkatsizdir.
  Dikkat; bütün ruhsal faaliyetin ve uyarıcının bir duyumda ve bir davranışta
  toplanması, bir yönelmedir. Dikkat, zihin çalışmasının ve duyguların bir uyarıcı üzerinde
  toplanması halidir.
  Unutma
  Öğrendiğimiz her şeyi hatırlayabilseydik ne iyi olurdu. Hepimiz kocaman bir bilgi
  deposu olurduk. Ayrıca öğrenme için çok zaman harcamazdık. Çünkü, unuttuklarımızı
  yeniden öğrenmek zorunda kalmazdık. Gerçekte, öğrendiklerimizin çoğunu, çok çabuk
  unuturuz. Unutma, öğrenmenin tersi olan bir bellek işlevidir. Yani öğrenilenlerin zihinde
  yeniden canlandırılamaması olayıdır.
  Merak
  İnsanların bilmedikleri bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duydukları istektir.
  Günlük yaşamda meraklı olmak, bazen olumsuz karşılanır. Sorulmaması daha uygun
  olan soruları soran kişiler, olumsuz nitelikteki meraklılardandır. Bu tip kişiler etrafındakileri
  rahatsız ederler. Eğer merakımız yeni gelişmeleri, işle ilgili değişiklikleri öğrenmeye yönelik
  olursa takdir edilen, istenilen bir davranış sayılır.
  Kıskançlık
  Kıskançlık; kendinden üstün, başarılı, güzel, mutlu, olanlara katlanamamak diye de
  tanımlanabilir. Kıskançlık, olumsuz duygulardan biridir. Ayrıca kıskançlık, düşmanlık ve
  kızgınlık duyguları ve kendine güvenmeme ile de yakından ilgilidir.
  Gelişme
  Gelişme; doğum öncesi dönemden ölüme dek bireylerin yaşamlarında dönem dönem
  oluşan değişiklikler biçiminde tanımlanır. Büyüme ve olgunlaşma kavramları ile de
  ilişkilidir. Büyüme, bireylerin fiziksel olarak değişmeleridir: Boyun uzaması, kilonun
  artması gibi. Olgunlaşma, organların belli bir işlevi yerine getirebilecek hale gelmesidir.
  Örneğin; 2-6 yaş arasındaki bir çocuk kendi yemeğini yemeyi, giyinmeyi başarabilir.
  Davranışlar
  Davranış; insanların gözlenebilir hareketlerini kapsadığı gibi duyguları, tutumları ve
  zihinsel süreçleri diğer bir deyişle, doğrudan gözlenemeyen tüm içsel olayları kapsar.
  İnsanların; beslenmek, barınmak, acı veya ağrıyı dindirmek, sevmek, sevilmek, takdir
  edilmek gibi ihtiyaçları onların davranışlarıyla belirlenir.
  Güdüler
  Güdü , canlıları belli hedeflere yönelten ihtiyaç, istek ve dürtü gibi davranışlardır.
  Örneğin, kişinin susuzluk ihtiyacını gidermek için bir şeyler içmesi, canının sıkıntısını
  gidermek için çeşitli işlerle uğraşması, güdüsel davranışlardır.
  Güdüsel davranışların bir kısmının fizyolojik ihtiyaçlardan kaynaklandığı, bir
  kısmının da sosyal ilişkiler içinde öğrenildiği kabul edilir. Örneğin, organizmadaki su,
  oksijen ve kan şekeri oranları, açlık, susuzluk, ısı derecesinin düzenlenmesi gibi güdüsel
  durumlar, sinir sistemi ve diğer fizyolojik süreçler tarafından kontrol edilmektedir. Belli bir
  işte başarılı olma isteği, para ve toplumsal statü kazanma istekleri fizyolojik değil, öğrenilen
  güdülerdir.
  Eksiklerin giderilmesi yönünde organizmada beliren güce “Dürtü”, ihtiyacı gidermek
  için gösterilen eğilime de “Güdü” denir.
  Güdü- dürtü ilişkisi aşağıdaki gibi açıklanabilir.
  Değer Yargilari
  Toplumsal değerleri doğruluk, namus, başarı, dayanışma olarak kabul edebiliriz.
  Değer yargıları, davranışları belirlemede önemli bir etkendir. Sahip olunan değer
  yargıları yaşa ve zamana göre değişebilir. Kuşaklar arasında farklılıklar gösterebilir.
  Örneğin, lise düzeyinde bir genç kızın ailesi, karşı cinsle arkadaşlık etmesini, gece dışarıya
  çıkmasını istemezken, ergenlik çağındaki bir delikanlı için bunlar doğal davranışlar olarak
  kabul edilir.
  İHTİYAÇ
  (Besin
  Eksikliği)
  DÜRTÜ
  (Açlık)
  DAVRANIŞ
  (Yemek
  yeme)
  GÜDÜ
  (Besin
  arama)
  Şuur (Bilinç)
  Şuur, kişinin olayların ve çevrenin farkında olmasıdır. Kişinin kendi yaptıklarının,
  düşündüklerinin, hissettiklerinin neler olduğundan haberdar olmasıyla ilgilidir. Olayları
  yaşıyorken, kendisinin bilincinde olan kişi, olaydan nasıl etkilendiğini bilir. Bilinçli kişinin
  çevreyle ilişkileri de iyidir. Dolayısıyla başarıları da yüksektir.
  “Çok bilinçli insan“ diye adlandırılan kişi, etrafında olup biteni kolaylıkla algılayan,
  farkına varan ve gerçekçi olarak değerlendiren kişidir.
  Kişilik
  Kişilik, insanın toplumsal hayatı içinde edindiği ve onu diğer insanlardan ayırt eden
  alışkanlıklar, davranışlardır.
  Kişilik tutum, değer, umut, sevgi, nefret, alışkanlık gibi özelliklerden oluşur. Kişilik
  kavramı ile karakter kavramı her zaman birbirine karışır. Bu kavramlar birbirinden farklıdır.
  Karakter, kişiliğin değerlendirilmesi ile ilgilidir. Bir kişi için “Arkadaş canlısı, dürüst,
  sevecen.” derken onun kişiliği değerlendirilmektedir. Fakat aslında karakteri
  kastedilmektedir.
  Kişiliğin gelişmesinde, kalıtım ve çevrenin etkileşimi de önemlidir.
  Yaşamın Yankısı
  Bir aile pikniğe gitmişti. Anne öğle yemeği için yanlarında getirdikleri yiyecekleri
  hazırlarken baba ve oğlu da ormanda yürüyüşe çıkmaya karar verdiler. Uzun bir tırmanıştan
  sonra düzlüğe çıktıklarında çocuğun ayağı bir ağaç köküne takıldı ve yuvarlanarak boşluğa
  düştü. Düşerken canı yanan çocuk avazı çıktığı kadar bağırıyordu: “Ahhh!”
  Ayağa kalkmaya çalışırken ileride bir dağın tepesinden “Ahhh!” diye bir ses duydu.
  Şaşkınlıkla babasına baktı. Sesin babasından gelmediğini anlayınca merakla bağırdı: “Sen
  kimsin?”. Aldığı yanıt “Sen kimsin?” oldu. Çocuk gelen yanıta sinirlenip “Sen bir
  korkaksın!” diye bağırdı.
  Dağdan gelen ses: “Sen bir korkaksın!” diye yanıt verdi. Çocuk babasına dönüp “Baba
  ne oluyor böyle ?” diye sordu.
  “Oğlum” diye söze başladı babası “Dinle ve öğren.” . Dağa dönüp “Sana hayranım”
  diye bağırdı. Yanıt hemen geldi “Sana hayranım.” Baba tekrar bağırdı:”“ Sen
  Muhteşemsin.” Gelen yanıt “Sen muhteşemsin.” oldu.
  Çocuk, babasını dikkatle izlemesine karşın ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı.
  Babası, soran gözlerle bakan oğluna açıklamaya devam etti: “ İnsanlar buna ‘Yankı’ derler
  Ama aslında bu yaşamdır’.”.