30 Nisan 2009 Perşembe
Yine İşsizlik!
23 Nisan 2009 Perşembe
DİKKATİMİZİ NASIL ARTTIRABİLİRİZ ?
Nefesi izlemenin, dikkatin  gücü ve kalitesini nasıl geliştireceğinden bahsedelim.İnsana yaşam enerjisini veren”nefes” dediğimiz ilahi olgudur.Nefesle varız, bu nedenle bilgeler “hayat bir nefestir” diye tanımlar.”nefes tüketmek nefesi küvetli olmak ifadeleri , nefesin insan yaşamındaki rolünü ve gücünü ifade eder. Nefesi izlemek bize iki yönlü katkı sağlar. Birinci dağılan dikkatin toplanması, kendimize gelmek, ikincisi kendimizi tanımak.
Dağılan dikkatin toplanması :  Dikkatin kalitesinden bahsederken, “ Dikkatin yönü: iç yada dış dünya” diye tanımlanır. İç dünyadan kastedilen, kendi öz varlığımızdır. Nefes kendi öz varlığımızla  en somut bağlantı ve direk bir köprüdür. Dikkatimiz dağıldığı anlarda, dikkatimizle nefesimizi izlemeye başlarsak; dış dünyadaki dikkati iç dünyaya yönlendirmiş ve nefes aracılığıyla öz varlığımıza bağlanıp kendimize gelmiş oluruz. Dışarı dağılan ve yayılan enerjimiz , iç merkezimizde toplanmaya başlar. Kendimizi daha rahatlanmış, dizgin ve huzurlu hissederiz.
  Nefesi izlemek, her an ve her durumda kolayca yapılabileceği için; pratik ve etkileyicidir.
İstediğimiz bir anda, dikkatinizi nefesinize verin.Sadece , nefesin alınış verişini izleyin. Nefes almak ve vermek için hiçbir çabanız olmasın.Çünkü, o zaten kendiliğinden doğal bir ritim içinde olmaktadır. Bu nedenle nefesi izleme çalışmasına, farkına varmakta diyebiliriz.Eğer  gözleriniz kapalı iken nefesi 1-2 dakika izlerseniz,çeşitli hedeflere dağılan işlemciler kendiliğinden bir araya gelir. Bunun nedeni, dikkatle nefesi izlerken düşüncenin durmasıdır. Düşünce neden durur? Dikkatiniz özünüze odaklandığınız için özde söz olmaz sadece yaşam enerjisi vardır. Bu enerji yenilenmesi ile, tekrar kaldığınız  yerden dış hedefinize konsantre olabilirsiniz. Kendini tanımak : Nefesi izlemenin ikinci katkısı kendimizi tanımaya yardımcı olmasıdır. Bunun için: Sessiz bir yere oturup gözlerinizi  kapatarak, tüm dikkatinizle nefesi izlemeye başlayacağız. Hiçbir şey düşünmeden, sadece nefesi izleyin. Bu nefes izleme çalışması, meditasyon olarak da tanımlanabilir. Uygulama ortalama 10-20 dakika sürdürülmelidir. Burada beklenen nedir ?  Nefesi, sizin alıp vermediğinizi keşfedeceksiniz. Ben ya da kendim dediğimiz şey, bu nefese bağlı  bir varlıktır. İçimizde nefes alıp veren varlık var., biz uykuda olsak da, komada olsak da nefes alınıp veriliyor.. Yaşamımız bu nefes alıp verene bağlı, fakat nefes bizim irademize bağlı değil. Bunu anlamak ve kabul etmek,nefes izleme çalışmasının ikinci amacıdır. Bu uygulama sırasında, olağan üstü bir enerji hissedilir. Tüm bedende bir elektriklenme olur. Tüylerin ürpermesi, karıncalanma, yanma ve titreme gibi hissedilebilinir.Bu nefes çalışması , her gün düzenli olarak en az bir kez, en fazla üç kez yapılmalı ve ortalama bir veya üç ay devam edilmeli.NEFES ALIP VEREN VARLIĞI HER AN HİSSEDER DURUMA GELMEK AMAÇTIR. Bu gerçekleşirse dikkat sorunu diye bir şey kalmaz.Çünkü dikkatin de kaynağı olan kaynağı bulmuş olursunuz.
 Eğer bu uygulamayı yaparken aklınıza sorular geliyorsa ( başlangıçta gelmesi  çok doğaldır ), yanı düşünüyorsanız nefesi izleyemiyorsunuz demektir. İzlerken düşünce olmaz. Düşünce varken de izleme olmaz İzleme ile düşünme arasındaki farkı yakalarsanız, dikkat hakkında iyi bir keşif yapmış olursunuz.
 Yazarı: Klinik psikolog YALÇIN KİREÇCİ
9 Nisan 2009 Perşembe
Yatak odanızın havasını gece boyunca size yeteceğinden emin misiniz?
3 Nisan 2009 Cuma
KADIN DİLİ
2 Nisan 2009 Perşembe
Bir şey öğreten aslında ne öğretir?
 
Ağrı Dağı'nın yüksekliği, üçgenin iç açılarının toplamı, cisimlerin niçin düştüğü, Karlofça Antlaşması'nın maddeleri ve daha binlercesi... 
Bunları bize öğretenler, aslında esas öğrettiklerinin bu bilgiler olmadığının acaba farkındalar mı? 
Burada “öğreten” sözcüğü ile yalnızca eğitim sınıfını değil, birilerine bir şeyler öğretmeye, benimsetmeye, ezberletmeye, belletmeye çalışan tüm kişi, kurum ve kuruluşları kastediyorum. 
“Saklı içerik”! 
Bu bir eğitim terimi. Alttan alta öğrenilen anlamına geliyor; hatta, öğreten de öğrenen de farkında olmadan. 
Bir karikatür görmüştüm. Saklı içerik terimini çok iyi açıkladığını düşünürüm: Muhtemelen bir diktatör, bir kürsüden halka hitap ediyor. Dinleyenlerin ellerinde çeşitli yüceltici pankartlar var. “Yaşa varol”, “sen bizim her şeyimizsin”, “seninle sonsuza kadar”, “ülkemizi kalkındırdın”, “dostlarımız sevinsin düşmanlarımız korksun” ve bu gibi onlarcası. Fakat bu övgü dolu pankartları taşıyanlar öyle dizilmişler ki büyük harflerle şöyle bir sözcük oluşturmuşlar: YUH! 
Buradaki fark sadece, dizilenlerin ne söylemek istediklerini çok iyi bilmeleri. 
Bir de deney! 
Bir kafese beş maymun koyulur..Ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar.. 
Her bir maymun aynı denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk suyla ıslatılır...Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. 
Daha sonra, suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun koyulur. İlk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur; fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler... 
Daha da sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir...ve merdivene ilk yaptiği atakta dayak yer..Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur. 
Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur.. 
Son olarak en baştaki ıslanan maymunlarin dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir.Tepelerinde bir hevenk muz asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.. 
Saklı içerik öyle etkilidir ki.. 
Öğretilmesi niyetlenilene açık içerik (Arapça müfredat) denilirse, saklı içeriğin en önemli özelliği, öğrenilebilme düzeyinin açık içeriğe oranla kat be kat yüksek oluşudur. Bu nedenle, öğreticilerin ne öğretmeye niyetlendiklerinin bir önemi yoktur, nasıl olsa pek öğrenilmez, ama saklı içerik çok iyi öğrenilir. 
Hatta denilebilir ki açık içerik yoluyla sadece bilgiler, saklı içerik yoluylaysa eğitimin esas amacı olan davranışlar öğrenilir. 
Her açık içeriğin arkasında bir de saklısı vardır! 
Neredeyse bir kural olarak, öğretilmek istenilen her şeyin ardında bir de saklı içerik vardır. Eğer öğretici kişi bunun farkında ise gerekli önlemleri alarak saklı içeriğin varsa olumsuz etkilerini silebilir. 
Bu kavramın farkında olan kişiler, karşılarındakilerin gerçekten öğrenmelerini istediklerini saklı içerik biçiminde verirler. Tabii ki bu, öğreticinin farkındalığına ve de niyetine bağlıdır. Farkında ve iyi niyetli kişiler bu dolaylı mesajlar yoluyla gayet yararlı davranışlar kazandırırken, bu kavramın farkında olmayan öğreticiler -bilmeden de olsa- derin olumsuzluklara yol açarlar. 
Hem farkında ve hem de kötü niyetli olanlar ise gerçek birer zihin soykırımcısıdırlar. 
Peki öğretenler -aslında- ne söylüyor? 
Herhangi bir yolla birisine bir şey öğretme girişiminde bulunan bir öğreticinin dolaylı mesajı açıktır: “bir şey öğrenmen gerekiyorsa, bir öğretici olmaksızın bunu kendi kendine yapamazsın”. 
Bunun, hergün yeni bilgi, beceri ve davranışlar kazanmak zorunda olan ve de bunu kendi kendine yapmak zorunda olan çocuk, genç ve de erişkinlerimiz açısından ne anlama geldiğini düşünebiliyor musunuz? 
Tüm insanların -hiç ayrımsız- doğuştan sahip oldukları genetik miraslarından, yaşamlarını sürdürmede başlıca yardımcıları olabilecek bir araçtan mahrum bırakılmaları demek değil midir? 
Öğretme-benimsetme okulda bitmez! 
Keşke bu süreç okulda bitseydi. Türünün öğrenme yeteneğini keşfeden insan, kendi doğrularını benimsetebileceği etkili bir yol bulmuş, üstüne üstlük bunu “ona yararlı bilgileri öğretirken” dolaylı olarak öğrettiği “sen kendi başına öğrenemezsin, öğreticilere ihtiyacın var” koşullandırmasıyla, gelecekteki ideolojik, etnik, dini saklı içeriklere de zemin hazırlamıştır. Bu ise giderek benimsetme, zorlama, şiddet, terör ve savaşların gerçek alt yapısıdır. 
Çevrenize bakınız, “aklına geliveren” ya da “duyduklarından” bu kadar emin insan başka nasıl mümkün olabilirdi? 
Yaşlı, orta yaşlı ve genç cesetler! 
Bildiklerinin doğruluğuna yürekten ikna olmuş / ikna edilmiş, artık merak etmeyen, sadece bildiklerini başkalarına da benimsetmeye, öğretmeye çalışarak, gerekirse bu yolda ölmeye ve öldürmeye azimli kaçınılmaz sona adım ,adım yürüyen her yaştan milyonlar.. 
Yeni çağın sadece “bildiklerinden kuşku duyanların, sürekli merak edenlerin ve kendi kendine öğrenebilenlerin” ayakta kalacağı, diğerlerinin ise kendi kendilerini yok edeceği bir çağ olduğunu umabilir miyiz? Maymun ve muz deneyi ümidimizi kırıyor ama.. 
Yazarı : M. Tinaz TİTİZ