31 Mart 2009 Salı

Bülent Uygun'dan Muhsin Yazıcıoğlu'na şiir

  • ''Yaşarken yüreğiniz söküldü mü yerinden
  • Konuşurken diliniz kitlendi mi hiç?
  • Yanan ateşe el uzattınız mı, kırıldı mı
  • parmaklarınız teker teker?
  • Ciğerinize hançer saplandı mı nefes alıp verirken Çat ayazda dondunuz mu hiç?
  • Kerbela'da yanarken inlediniz mi bir yudum su diye?
  • Bu acılar tarif değil ki, yüreğim yangın yeri gibi yanmakta
  • Yüreğim yangın yeri şimdi, Ne söz dinler, ne sükut eder. Ruhum çıplak, ruhum bedensiz acısı, yanmaktan daha beter
  • Bu ne ateş ki, yandıkça yanmakta?
  • Bilen yok mu, nasıl diner, nasıl söner?
  • Yokluğu hançer gibi saplanmakta. Şüphe yok, herkes Rabbin'e döner
  • Kekik kokulu değil artık dağlarım
  • Üstünde ağlamaklı yılkı atları
  • Biliyorum üşümeyeceksin bir daha
  • Çünkü üstünde Resul'ün kanatları''

30 Mart 2009 Pazartesi

İl Genel Meclisi

İl Genel Meclisi İl özel idaresi yönetiminin karar organıdır. İlçeler adına seçilen üyelerden oluşur. Meclisin üye sayısı ilçe sayısına ve nüfus oranına göre ilden ile farklılık gösterir. Görev süresi beş yıldır. İl genel meclisine, kendi üyeleri arasından seçilmiş meclis başkanı başkanlık eder. İl genel meclisi, kendi belirleyeceği bir ay dışında her ay toplanır. Kasım ayı toplantısı dönem başı toplantısıdır. Bütçe görüşmesine rastlayan toplantı süresi en çok yirmi gün, diğer toplantıların süresi en çok beş gündür. İl genel meclisi, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve katılanların salt çoğunluğuyla karar verir. Ancak, karar yeter sayısı, üye tam sayısının dörtte birinden az olamaz. İl genel meclisinin kararları en geç beş gün içinde valiye gönderilmediği takdirde yürürlüğe girmez. Vali, hukuka ayrı gördüğü kararları tekrar görüşülmek üzere meclise iade edebilir. Meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlara karşı valinin 10 gün içinde idari yargıya başvurma hakkı bulunmaktadır. İl genel meclisi; kendisine kanunla verilen görevleri süresi içinde yapmayı ihmal eder ve bu durum il özel idaresine ait işleri aksatırsa, il özel idaresine verilen görevlerle ilgisi olmayan siyasî konularda karar alırsa İçişleri Bakanlığının bildirisi üzerine Danıştay?ın kararı ile feshedilir. İl genel meclisinin görevleri şunlardır: Stratejik plân ile yatırım ve çalışma programlarını, il özel idaresi faaliyetlerini ve personelinin performans ölçütlerini görüşmek ve karara bağlamak. Bütçe ve kesin hesabı kabul etmek, bütçede kurumsal kodlama yapılan birimler ile fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyleri arasında aktarma yapmak. İl çevre düzeni plânı ile belediye sınırları dışındaki alanların imar plânlarını görüşmek ve karara bağlamak. Borçlanmaya karar vermek. Bütçe içi işletmeler ile Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek. Taşınmaz mal alımına, satımına, trampa edilmesine, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın akar haline getirilmesine izin; üç yıldan fazla kiralanmasına ve süresi yirmibeş yılı geçmemek kaydıyla bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesisine karar vermek. Şartlı bağışları kabul etmek. Vergi, resim ve harç dışında kalan miktarı beşmilyardan yirmibeşmilyar Türk Lirasına kadar ihtilaf konusu olan özel idare alacaklarının anlaşma ile tasfiyesine karar vermek. İl özel idaresi adına imtiyaz verilmesine ve il özel idaresi yatırımlarının yap-işlet veya yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına, il özel idaresine ait şirket, işletme ve iştiraklerin özelleştirilmesine karar vermek. Encümen üyeleri ile ihtisas komisyonları üyelerini seçmek. İl özel idaresi tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek. Norm kadro çerçevesinde il özel idaresinin ve bağlı kuruluşlarının kadrolarının ihdas, iptal ve değiştirilmesine karar vermek. Yurt içindeki ve yurt dışındaki mahallî idareler ve mahallî idare birlikleriyle karşılıklı işbirliği yapılmasına karar vermek. Diğer mahallî idarelerle birlik kurulmasına, kurulmuş birliklere katılmaya veya ayrılmaya karar vermek. İl özel idaresine kanunlarla verilen görev ve hizmetler dışında kalan ve ilgililerin isteğine bağlı hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.

YEREL SEÇİM SONUCUNDAN BEKLENTİLER

Ne geçmiş vardır ne gelecek sonsuz bir "şimdi" vardır hiç bitmeyecek.

26 Mart 2009 Perşembe

Töre Cinayetleri ve Ezber!

Töre cinayet nedeni olur mu? Oluyor. Sorun daha buradan başlıyor. Cinayetin başına töre nitelemesi konulunca cinayet bir çeşit meşruiyet kazanıyor. Cinayet ama adi bir nedenden değil töremizden dolayı!!! Hatta onurlandırıcı bir yanı bile var. Töre nedir? Vikipedi'ye göre, "bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü" anlamına geliyor. TDK sözlüğüne göre bir anlamı da "ahlaki davranış biçimi". Dolayısıyla kavramsal, adlandırmaya ilişkin bir yanlış pek yok. Gerçekten de bu tür cinayetler, "benimsenmiş, yerleşmiş yaşam biçimimiz"in gereklerinden birisi olarak "gerçekleştiriliyor". (Bu gerçekleştirmesözcüğü giderek olumsuz eylemler için de kullanılmaya başlandı!) Sorgulanmayan töre tam olarak "ezber"dir. Sadece töre değil sorgulanmayan her şey ezber'dir. Bir toplumda sorgulamamanın kendisi bir töre halini almışsa, -esas anlamı doğru-iyi-güzel de olsa- zaman içindeki anlam kaymaları nedeniyle, benimsenip yaygınlaşmış ahlaki davranış biçimleri anlamındaki "töre" kavramı sonunda cinayet nedeni "töre"ye dönüşmektedir. O halde cinayet nedeni "ezber"dir! Toplumdaki sorunların hemen hepsi "soru sormadan itaat etmek, biat etmek" ile ilişkilendirilebilir. Ama töre cinayetleri denilen olgu tam olarak ezberin, yani soru sormadan itaat etmenin sonucudur. Peki şimdi bir soru.. Türkiye sorunları üzerinde düşünen, konuşan, yazan bunca insanımız var. Nasıl olabiliyor da, tüm sorunlara girdi oluşturabilen (kök neden, root cause) "soru sormamak = biat = ezber" kök sorununu kendisine dert eden birkaç kişi çıkmıyor. Bunun birkaç açıklaması olabilir! 1. Soru sormamak = biat = ezber aslında bir kök sorun değildir. Bu satırların yazarının bir takıntısıdır, 2. Soru sormamak diye bir konu yoktur; çok sayıda soru sorulmakta ama doğru sorular sorulmamaktadır 3. Doğru sorular da sorulmakta, fakat soru sorma kültürü asırlar boyunca dümura uğramış toplum çoğunluğu bu soruların kendileriyle ilgisini kavrayamamakta soru soranlar da bu nedenle vazgeçmektedir, 4. Soru sormak gereksiz görülmekte, çünkü soruların cevapları bilinmektedir, 5. Soru sorması gerekenlerin, cevapları bulmak zorunda olanlarla aynı kişiler olduğu inancı bir töre haline gelmiş, insanlar soruları soracak kişileri beklemektedirler, 6. Bu seçenekler geçerli değildir, başka nedenler vardır, ama o nedenleri sormak ya da cevaplarını vermek ayıp olur. Töre cinayetleri ile uğraşmak için yurt içinden ve özellikle yurt dışından ilgi gösteren çok sayıda kişi ve kurum var. Yurt dışındakileri anlıyorum. Peki yurt içindekilerin -çoğu da eğitimle meşgul- akıllarına "bu neyin töresidir?", "acaba bu töre denilen şey başka alanlarda da var mı?", "acaba benim de benzer ezberlerim var mıdır?" diye hiç düşünmezler mi? Bu soru'nun yanıtlarını düşünmekte yarar var. Yazarı : M. TİNAZ TİTİZ

12 Mart 2009 Perşembe

KÜÇÜK ÇAPLI RÜZGAR SANTRALI

Bu santral rüzgar enerjisi ile çalışır. AC 15 V. İle 30 V. arası gerilim üretir. Gücü 5W. DC 12 V. akümülatör doldurularak, İnverter yolu ile AC 220 V. Çevrilerek Cep telefonu TV. ve bir adet 20 W. ekonomik lambayı çalıştırır. Kullanım yerleri: Elektriğin olmadığı rüzgarın olduğu dağ evleri piknik alanları , küçük kap yerleri için çok kullanışlıdır.Bütün maliyeti 300 TL'dır.( İlk üretimi 11-03-2009 tarihinde öğrenci projesi olarak üretilmiştir. ) Kenan YILDIZ E- Posta. kenmert@mynet.com. İş. Telefonu: 0 224 362 11 25

8 Mart 2009 Pazar

Krizler ve anlamsız kalabilen amaçlar!

Herhangi kaynaklı bir kriz yokken, çeşitli amaçlı ama her birisi de toplumun bir ihtiyacı doğrultusunda örgütlenmiş sivil toplum kuruluşları, bu ihtiyaçların çok geri planlara düşebileceği -doğal, ekonomik, sosyal vd- kriz ortamlarında kendilerini bir anlamsızlık ortamında bulmazlar mı? Bu tür durumlarda, varlıklarını sürdürebilmek için gereksindikleri kaynakları toplumdan talebederken alabilecekleri "bizim derdimiz ne, sizin amacınız ne!" yanıtını tahmin ederek kendi kendilerini anlamsız bulmazlar mı? Benzer şekilde, kendine bir "temel varlık nedeni" (öz-niyet, misyon) tanımlamış bireyler de, bu gibi durumlarda kendilerini boşlukta hissetmezler mi? Örneğin bir savaş patlak verdiğinde ya da bir deprem afeti sonrası, "kendini sanat yoluyla geliştirmeye" vakfetmiş bir kişinin durumu -en azından- ilginç değil midir? Kriz ortamlarında STK'lar! Buna göre, toplam olarak onbinlerle ölçülebilecek sayıda yurttaşın oluşturduğu yaklaşık 70,000 dernek ve yaklaşık 9,000 vakıf için şu kritik soru'nun cevaplanması gerekiyor: Kuruluş amacımdan farklı ihtiyaçlar dayatan kriz ortamında, hem kuruluş amaçlarıma hem de yeni ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verebilecek konumlanma nasıl olmalıdır? İnsanoğlu kolaycıdır! İnsanların çoğu, bir sorun ile karşılaştığında olabildiğince çabuk ve kolay biçimde kurtulmak ister. Kriz ortamında bu daha da baskın olabilir. Bu nedenle de "hemen" çözüm getirmeyeceğini düşündüğü girişimlerin ne içinde bulunmak ne de destek vermek ister. İlk aşılması gereken güçlük budur. Aynı derecede önemli ikinci güçlük, kriz sorunlarının aslında birer "hayalet sorun" (phantom) (http://tinyurl.com/ctuuof) olduğunun atlanıp, ardındaki kök nedenlere yönelmesi gereken çözüm önerilerinin "ilgisiz" sanılmasıdır. Örneğin, "işsizlik" adı verilen ve tam bir hayalet olan sorun'un köklerinin her birinin içindeki "öğrenme" olgusunun "ilgisiz" sayılması gibi (http://tinyurl.com/aj8w9u). Ve üçüncü neden de, kök nedenlere yönelse dahi, gereken çözümleri üretebilecek Sorun Çözme Kabiliyetinin (SÇK) yetersiz olabilmesidir (http://tinyurl.com/c38f33). Bu üç neden birleşerek, bir STK'nu yönlenmesi gereken yolun dışına, hayalet sorunlarla boğuşmaya itebilir. Halbuki bu tür sorunların en önemli özellikleri "çözülemezlikleri ve çözmeye israr edenleri, enerjilerini tükettirerek öldürdükleri"dir. Çok büyük kaynaklar tüketmelerine karşın, eğildikleri alanlarda övünmekten başka katma değer yaratamayan, yaratamadığı gibi yaratabilecek olanların da kaynaklarını tüketen STK'ların durumları budur. SÇK geliştirmeye çalışmak: Yapılabilecek ve de yapılması gereken en önemli iş! Bir STK normal koşullarda hangi alanı ana uğraşı olarak seçerse seçsin, kriz koşullarında o alanla ilgili SÇK'ni geliştirmeye çalışmak en akıllıca tutum olur. Çünkü, kriz ortamlarından olumsuz etkilenenlerin hemen tamamı SÇK düşük birey ve kurumlardır. Toplumun bütününün ya da bir kesiminin SÇK'ni geliştirmeye, sorun çözme araçları dağarcığına yeni ve etkili araçlar eklemeye çalışmak hem kriz ortamında hem de olağan koşullarda yarar sağlayacaktır. Ama bir sorun var! SÇK'nin geliştirilmesine yönelik girişimler, STK'nın ayakta durması için gereken kaynakları sağlamak durumunda olanlara çekici -hatta gerçekçi- görünmeyebilir. İşte bu gerçek bir sorundur. Bir toplumda kaynakları ellerinde tutanlar karmaşık görünüşlü bu mekanizmayı farketmemişlerse o durumda kale içerden fethedilmiş duruma düşülebilir. Ama her durumda yine de yapılacak bir şeyler vardır, olmalıdır... Toplumun tümü ya da bir kesiminin SÇK'nin geliştirilmesi için kullanılabilecek yol sorun çözme araçları dağarcığına yeni aletler koymak olduğuna göre burada bir esneklik vardır. Bir STK'yı oluşturan ve destekleyecek olanların tercihleri dikkate alınarak şu 2 araç türünün uygun bileşimleri birlikte kullanılmalıdır: 1. Kullanıldığında somut sonuçları görülebilecek araçlar, 2. Sonuçları ancak uzun vadede ve değişik yararlar biçiminde ortaya çıkabilecek araçlar Hekimlerin genelde benimsedikleri tedavi usulü de aşağı yukarı böyledir. Bir yandan, hastalığın rahatsız edici semptomlarını giderip zaman kazandıran ve hekime güven duyulmasını sağlayan ilaçlar; diğer yandan da kök nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik ilaç bileşiminin kullanımı. STK bu iki bileşenin ağırlıklarını iyi ayarlayabildiği ve STK katılımcısı ile destekçilerinin profilleri de bu ağırlıklarla uyumlu olabildiği takdirde, en ağır kriz durumlarında bile işe yarayabilecek sonuçlar alınabilir. Bütün bunlara karşın hasta (yani sorun) kurtulmazsa (yani çözülmezse) n'olacak? Onun yanıtını da yine hekimler veriyor: Ameliyat çok başarılıydı, ama hastayı kaybettik! Şubat 24, 2009 Yazarı:M.Tinaz TİTİZ

1 Mart 2009 Pazar

BİLİM MERAKTIR !

BU RESİM İLK HİDROELEKTRİK SANTRALI RESMİDİR • Acaba kaç anne baba, bir oyuncağı parçalayıp içindekileri görmek istiyen çocuğu hoş görür; dahası, kırıp içine bakması için özendirilir. • Acaba kaç milletvekili veya belediye başkan adayından, vaat olarak, bir “Bilim Merkezi” kurması istenmiştir ? • Acaba kaç kişi Van gölünün yükseldiğini merak etmektedir ? • Acaba kaç öğrenci, Yeni Çağ’ın niçin İstanbul’un fethi ile başladığını merak etmiştir ? • Acaba kaç vatandaşımız, niçin herkesin bize düşman olduğunu merak etmektedir ? • Ve acaba kaç kişi niçin meraksız olduğumuzu merak etmektedir. M.Tınaz TİTİZ