29 Mayıs 2008 Perşembe

30 yaşından sonra unutkanlık artıyor

Yaş ilerledikçe daha çok unutkan olduğumuz bir gerçektir. Yeni şeyleri öğrenmek, daha önce bilinen isimleri ve kelimeleri hatırlamak veya kişisel eşyalarımızı bulmak daha uzun zaman alabilir. Bunlar genellikle ciddi bellek kusurlarının değil; ılımlı bir unutkanlığın bulgularıdır. Ancak basit önlemlerle unutkanlığın önünü almak mümkündür. Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş “Unutkanlığı yenmenin yolları” hakkında bilgi verdi.

Bir kişi, unutkanlığı hakkında endişeleniyorsa, doktora başvurmalıdır. Ayrıca belleği canlı tutacak, unutmayı engelleyecek pek çok şey de yapılabilir. Hobiyle uğraşma, zamanını arkadaşlarıyla geçirme, iyi ve sağlıklı beslenme ve egsersiz yapma, kişinin daha uyanık ve daha sağlam kafalı olmasına yardımcı olur.

Belleğe yardımcı yollar şunlardır:

  • Yeni beceriler öğrenin
  • Toplumunuzda, sosyal topluluklarda ve okullarda gönüllü olarak çalışın
  • Mümkün olduğu kadar vaktinizi arkadaşlarınızla ve ailelerinizle geçirin
  • Ajanda kullanmak, liste yapmak ve not tutmak gibi belleğe yardımcı usuller kullanın
  • Cüzdanınızı, anahtarlarınızı ve gözlüklerinizi her gün hep aynı yere koyun
  • Dinlenmenize dikkat edin
  • Eksersiz yapın, iyi ve sağlıklı beslenin
  • Alkol almayın
  • Kendinizi depresyonda hissederseniz yardım arayın

Ciddi bellek problemleri nelerdir?

Ciddi bellek problemleri, kişinin araba kullanma, alışveriş yapma ve para harcama gibi günlük aktivitelerini yapmasını etkileyebilir.

Ciddi hafıza problemleri:

  • Daha önce çok iyi bildiği bir yerde kaybolma
  • Tekrar tekrar aynı soruyu sorma
  • Yön işaretlerine uyamama
  • Zaman, yer ve kişiler hakkında net olamama
  • Kendi bakımını yapamama (kötü beslenme, banyo yapamama gibi.)

Eğer bu problemler varsa, doktora başvurmak gerekir. Ciddi bellek problemine, unutkanlığa yol açan olayı bulmak önemlidir. Çünkü tedavi problemin nedenine bağlıdır.

Ciddi bellek problemlerinin nedenleri nelerdir?

Tıbbi nedenler: Bazı tıbbi nedenler, ciddi bellek sorunlarına yol açabilirler. Bu problemler, tedaviye başlamadan önce giderilmeye çalışılmalıdır.

Bellek sorunlarına yol açan tıbbi nedenler şunlardır:

· Bazı ilaçların yan etkileri

· Depresyon

· Dehidratasyon denilen vücutta yetersiz sıvı olması

· Sağlıklı gıdaları yeterli kadar alamama veya vücutta vitamin ve mineral eksikliği

· Küçük kafa travmaları

· Troid problemleri

Bu durumlar önemlidir ve bir doktor tarafından tedavi edilmelidirler.

Psikolojik problemler

Yaşlı insanlarda bazı psikolojik problemler ciddi hafıza sorunlarına yol açabilir. Üzgün olma, yalnız, kaygılı ve sıkıntılı olma kafa karışıklığına ve unutkanlığa yol açabilir. Aktif olmak, arkadaşlarına ve ailesine daha çok zaman ayırmak ve yeni beceriler öğrenmek yardımcı olabilir. Tedavi için bir doktoru görmek gerekebilir. Problemler çözüldükçe bellek problemleri daha iyi olur.

Alzheimer Hastalığı

Alzheimer hastalığı da, ciddi bellek problemlerine yol açar. Bulgular yavaş bir şekilde başlar ve zaman içerisinde kötüleşir. Başlangıçta basit bir unutkanlık gibi görülebilir. Fakat zamanla net bir şekilde düşünce problemleri gösterirler. Her gün yaptıkları araba kullanma, alışveriş yapma, yemek yapma gibi işler zorlaşmaya başlar. Hastalık ilerledikçe Alzheimerli hastalar beslenme ve banyo yapma gibi ihtiyaçları için başkalarına bağımlı hale gelirler.

Unutkanlığı olan kişiler, durumlarını çevresindeki insanlar ile birlikte değerlendirip, tıbbi yardım alabilirler.

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Kenenin kökünü kazıyacak formül

Yılda 1 milyon kene yiyen keklikler kene avında... Ölüm saçan keneleri ne ilaç, ne karınca yok edebiliyor. Çevre Bakanlığı yılda 1 milyon süne ve kene yiyen 1 keklikten 10 bin tanesini doğaya saldı. Bundan sonra keklikler, keneyle baş edecek. Artık sadece doğada değil, VIP salonlarına kadar dadanmaya başlayan ve ölümlere neden olan kenelere karşı yeni bir mücadele yöntemi başlatılıyor. Hükümet, keneleri keklik sürüleriyle yok edecek. Çevre ve Orman Bakanlığı, Yozgat ve Kahramanmaraş’ta Keklik Üretim Merkezi kurdu. Her iki ilde yılda yaklaşık 90 bin keklik civcivi üretilecek. Önümüzdeki yıl da İstanbul’da Keklik Üretim Merkezi faaliyette geçecek. Kekliklerin yararları saymakla bitmiyor. Bir kekliğin yılda 1 milyon süne, kene yediği belirtiliyor. Yani keklikler bir anlamda doğada keneleri yok edecek silah olarak kullanılacak. Böylece hem doğal hayat korunacak, hem kenelerin çoğalması önlenecek, hem de kene ve süne ilaçları için her yıl milyon dolarlarca kaynağın dışarıya çıkmasının önüne geçilecek. Yani, bir taşla birçok kuş vurulacak

Dur! Telefonu çalar çalmaz açma!

Prof. Dr. Halil Kumbur, cep telefonununa çalar çalmaz hemen alo denilmemesi gerektiğini söyledi ve insan sağlığı açısından yapılması gerekenlere dikkat çekti...

Dilek Akın'ın haberi

Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halil Kumbur, cep telefonunun vazgeçilmez iletişim aracı olduğunu ancak, birkaç küçük önlemle verdiği zararların en aza indirilebileceğini bildirdi. Prof. Dr. Kumbur,, uluslararası bilimsel araştırmaların cep telefonunu sık kullananlarda vücut ısısının artmasına bağlı olarak işitme ve görme bozukluluklarıyla kanser riskinin arttığının belirlendiğini, bu ve buna benzer birçok zararlı etkilerine rağmen cep telefonuyla yapılan görüşmelerde sınırların aşıldığını söyledi. Prof. Dr. Kumbur, özellikle GSM firmalarının rekabeti ve bedava görüşmelerin, cep telefonuyla gereğinden fazla konuşma yapılmasına, hatta konuşma çılgınlığına neden olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Halil Kumbur, cep telefonunun verdiği zararı en aza indirmek için alınması gerekenlere dikkati çekerken, şunları söyledi: ''Cep telefonu diğer birçok elektronik eşyalar gibi sadece alıcı değil aynı zamanda verici durumundadır. Bu nedenle aşırı derecede cep telefonu kullanan kişilere elektrik yüklemesi yapar. Telefona ilk sinyal geldiğinde doğrudan açılarak kulağa götürülmemeli, aksi halde kulağa götürülen telefonla vücut yüzde 50 daha fazla enerji saldırısına maruz kalır. Telefon çalıp, açma düğmesine dokunduktan birkaç saniye sonra (alo) denmeli. Çünkü, cep telefonu çalmak üzereyken nasıl ki bilgisayarlarda titreşim oluyor, görüntü bozuluyorsa, insan vücudu da biz hissetmesek de cep telefonunun sinyalinden etkileniyor.'' Prof. Dr. Kumbur, araçla yolculukta da sürekli baz istasyonu değiştiren cep telefonunun daha fazla zarar verdiğini belirterek, şunları kaydetti: ''Cep telefonu ile görüşmeler, baz istasyonlarındaki vericiler aracılığıyla oluyor. Kişinin bulunduğu yer en yakın vericinin kapsama alanının dışında kalıyorsa görüşme mümkün olmaz, ancak buna rağmen kişi cep telefonu ile bir yeri aramada ısrar ederse her aramada elektrik yüklemesine maruz kalır. Bu nedenle, ulaşılamayan telefonlarda şansı çok zorlamamak lazım.'' -''YOLCULUK SIRASINDA KONUŞMAYIN''- Prof. Dr. Kumbur, yolculuk sırasında da cep telefonunun aracın geçtiği güzergahta sürekli baz istasyonu değiştirildiğini, bu değişimler sırasında da yüzde 50 daha fazla enerji yüklemesi olduğunu bildirdi. Son yıllarda GSM firmalarının rekabeti ve buna bağlı yaygınlaşan bedava görüşmelerin, cep telefonuyla konuşma çılgınlığına neden olduğunu anlatan Kumbur, ''Cep telefonu ile uzun görüşme sırasında beyin sıvısının sıcaklığı 0.1 santigrat derece artıyor'' dedi. Kumbur, cep telefonunun gece yatarken yakın bir mesafeye bırakılmaması, sürekli şarzda takılı bulunmaması gibi küçük önlemlerin de ihmal edilmemesini önerdi.

20 Mayıs 2008 Salı

Eğir Kökü

Eğir (Acorus calamus), azakeğeri, ve hazambel olarak da bilinen bu su bitkisi, genellikle göllerin, su birikintilerinin ve durgun suların kıyılarında yetişir. Kıyı çamurunda yatay olarak gelişen kökten çıkan kılıç biçimindeki yapraklar 1 m' ye kadar yükselir. Yassı bir yapıya sahip olan sapın ortasında, konik biçiminde yeşilden kahverengi- sarıya kadar değişebilen bir koçan vardır. Çok yıllık, otsu bir bitkidir. Yaprakları şerit biçiminde, kenarları kıvırcıklı, kokulu ve boyuna çizgilidir. Çiçekler 5-9 cm uzunlukta bir başak durumunda toplanmışlardır. 1550 yıllarında Türkiye'den Avrupa'ya tıbbi bitki olarak götürülmüş ve bu şekilde Avrupa'ya yayılmıştır. Anadolu'da Sapanca, Yeniçağa ve Beyşehir göllerinin kenarlarında yetişmektedir. Başparmak kalınlığında ve 1 metre kadar uzun olabilen kökü, tazeyken kokulu bir acılığa sahiptir. Kurutulduğunda bu etkinlikleri azalır. İlkbahar başlangıcında veya sonbahar sonunda toplanır. Dış kabuğu soyulduktan sonra veya soyulmadan güneşte kurutulur. %1,5-3,5 arasında uçucu yağ taşır. Bu yağda asamil alkol, ögenol ve asaron bulunmaktadır. (Referans2: T.Baytop) Eğir kökü güçlendirici etkileri nedeniyle, yalnızca sindirim sistemi genel güçsüzlüğünde, mide ve bağırsak gazlarında ve koliklerinde kullanılmakla kalmayıp, beze ve gut hastalıklarında da büyük bir başarıyla yardım eder. Tembel midelerin ve bağırsakların ısıtılmalarında ve salgılardan arındırılmalarında bitki çok başarılıdır. Metabolizma ve bağırsak tembelliklerinde olduğu kadar, kansızlık solgunluklarında ve ödemlerde de önerilir. Kilolarını iyi beslenmemekten ötürü yitirmemiş olan çok zayıf kişiler, eğir kökü çayı içmeli ve arada sırada, eğir kökü katkılı banyolar almalıdırlar. Bitki, iştahsızlığı giderir, böbrek rahatsızlıklarında yardım eder ve tüm bedenin temizlenmesini sağlar. Hatta son zamanlarda çocuklarda sıkça görülmeye başlanan, tahıl alerjilerinde bile, eğir çayı yardım eder. Kurutulmuş kök yavaş yavaş çiğnendiğinde, kişiyi sigara alışkanlığından kurtarabilir. Taze eğir kökünün özsuyu kapalı gözkapaklarına sürüldüğünde, zayıf gözler güçlenir. Gözkapakları birkaç dakika kapalı tutulduktan sonra, soğuk suyla yıkanmalıdır. Pek çok kereler, donuk kabarcıklarında ve her tür donuklarda, sıcak eğir kökü banyoları ile yardımcı olabildim (M.Treben). Kökler akşamdan soğuk suya koyulup, ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılır ve demlenmesi için 5 dakika beklenir. Biraz soğuması beklendikten sonra, çok soğuk olmayan bu suyun içinde organlar 20 dakika banyo edilir. Bu su, yeniden ısıtılarak, 3-4 kere daha kullanılabilir. Soğuk ellerde ve ayaklarda da bu banyolar yardımcı olur. Ama bu gibi durumlarda, banyo suyu mümkün olduğu kadar sıcak olmalıdır. 36 yaşındaki bir adam, karaciğerinden bir tümör alındıktan sonra, tam olarak sağlığına bir türlü kavuşamıyordu. 4-5 hafta aralıklarla yüksek ateş nöbetleri geliyordu. Hasta, Linz’deki bir klinikten Viyana’daki bir kliniğe gönderilmek üzereydi. O sıralarda hastanın annesi, çaresizlik içinde, onun bu umutsuz durumunu bana (M.Treben) anlattı. Hastada, yüksek ateşe neden olan, bağırsak tüberkülozu başlamıştı. Eğir kökü, bu durumda bile yardım etti. Doğal olarak bu tür hastalıklarda birkaç hafta veya ay boyunca sürekli eğir kökü çayı içilmesi gerekiyor. Dağlık arazide yaptığım bir yürüyüş sırasında, sırtlarında ağır çantalar olduğu halde yokuş yukarı çıkmakta olan bir çifte rastladım. Bir dağ kulübesinde birkaç gün geçirmek istiyorlardı. Bir mola sırasında onlardan şu öyküyü dinledim (M.Treben): 1.85 m boyunda ve 50 yaşın epey üstünde olan adam, yıl sonuna doğru, hastalığının nedenini öğrenemeden, hızla zayıflamaya başlamış. 48 kiloya kadar düştüğünde, hemşirenin yardımıyla doktorun odasına girerken, onun bir başka doktorla şu telefon konuşmasını yaptığını duymuş: “ Şimdi size umutsuz bir hastamı gönderiyorum. Akciğer kanseri! ” Böylece, hastalığın adını tesadüfen öğrenmiş. Bunu duyan bir tanıdığı, aynı zamanda sigara alışkanlığından da kurtulabilmesi için sürekli eğir kökü çiğnemesini ve sabah akşam civanperçemi çayı içmesini tavsiye etmiş. Bu tedaviyi uygulamaya başladıktan 6 ay kadar sonra, doktoruna yine görünmek istemiş. Çoktan toprağın altına girmiş olduğunu sandığı kişiyi karşısında gören doktor, şaşkınlıkla ayağa fırlayıp, ellerini masaya dayayarak ona bakmaya başlamış. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: “Ne yaptınız?” “Eğir kökü çiğnedim ve civanperçemi çayı içtim.” “Civanperçemi mi? Nerede bulunuyor bu?” “Onu aramaya gerek yok doktor, Şifalı bitki satıcılarından alabilirsiniz.” O sırada adam, eskiden olduğu gibi, yine normal ağırlığı olan 86 kiloya ulaşmıştı ve 6 ay kadar sonra da ağır sırt çantasını yüklenerek, kendisine rastlamış olduğum dağ yürüyüşüne çıkmıştı. (Referans1: M.Treben) Konferanslarımda (M.Treben) anlattığım ve şimdi sizler için yazdığım eski bir olayı her anımsayışımda, onun Tanrısal bir kayra olduğunu düşünür ve duygulanırım. Ağır hasta olan annemin bağırsaklarının durumu anlatılamayacak kadar kötüydü. Doktorun dediğine göre, en kötü duruma hazırlıklı olmam gerekiyordu. Hastalık bağırsak kanseriydi. O zamanlar, yine de her zaman doğal ilaçlar kullanmaya ve kimyasal ilaçlara el sürmemeye özen gösterdiğim halde, şifalı bitkilerle yakından ilgilenmeye henüz başlamamıştım. Doktorun sözleri beni çok şaşırtmıştı. Gün boyunca yapmam gereken işlerin hiçbirine el değdirememiştim. Alışkanlıklarıma aykırı olarak, akşam saat sekizden sonra yattım. Annemin umutsuz durumunu düşündüğüm sırada odaya giren eşim, masanın üstüne küçük bir radyo koyarak, şöyle dedi: “Hiç olmazsa böylece yalnızlık çekmezsin” Biraz sonra da, radyoda biri konuşmaya başladı (Almanya). “Şimdi aile doktorunuz konuşuyor. Hastalık, inatçı, eski veya kötü karakterli olsa bile hiç fark etmez. Yarım tatlı kaşığı eğir kökü bir bardak soğuk suya eklenir, gece boyunca demlenmeye bırakılır, sabahleyin hafifçe ısıtıldıktan sonra birer yudum olmak üzere, günde 6 yudum, içilir. Daha fazla içilmemelidir. İçilen çay beden ısısına eşit olmalıdır . Bu tedavi biçimi, Mide ve bağırsakların boyunca, ayrıca da karaciğer, safrakesesi, dalak ve pankreas için de geçerlidir." Ertesi sabah büyük bir sevinçle, duyduklarımı anneme anlattım. Ama o artık kendinden umudu kesmişti. Kendisine hiçbir şeyin yardım edemeyeceğini söyledi. Hemen eğir kökü aldım ve tarife uygun bir biçimde hazırladım. 14 gün sonra annemin hiçbir şikayetinin kalmadığını söylemem bir mucizeden farksız. Önceleri çok zayıflamış olan annem, artık haftada 400 gr almaya başlamıştı. Bu olayın etkisiyle, yavaş yavaş şifalı bitkiler hakkında bilgi sahibi olmaya başlayarak, pek çok umutsuz hastalıkta yardımcı olabildim (M.Treben). Özellikle, eğir kökü her zaman şaşırtıcı başarılar sağlar. Kimde, Mide asidi eksik veya fazlaysa, eğir kökü mide asidini normal düzeye indirir veya çıkarır. Tanıdığım bir kadın yıllardır mide ağrısı çekiyordu ve her gün tablet alması gerekiyordu. Önerim üzerine (M.Treben), her gün 6 yudum eğir kökü çayı içmeye başladı ve kısa bir süre sonra ağrılar kesildi, bir daha da hiç başlamadı. Başka bir hanım tanıdığım da onikiparmak bağırsağı ülseri çekiyordu. Ağrılara karşı sürekli ilaç almak zorundaydı ve katı besinleri kaldıramıyordu. Zaten iştahı da yoktu. Eğir kökünü duyunca, günde 6 yudum çay içmeye başladı. Ağrı günden güne azaldı ve 5 hafta sonra tümüyle kesildi. İştahı yeniden açıldı ve evde pişen yemeklerin hepsini yiyebilmeye başladı. Yaşlı bir kişi, yıllardır ishal hastalığı çekiyordu. Artık hiçbir zaman iyileşemeyeceğine inanıyordu. Sonunda o da günde 6 yudum eğir kökü çayı içmeye başladı ve kısa süre sonra tümüyle iyileşti. Bir adam, 10 yıl boyunca, günde 30-40 kere yineleyen bir kanlı ishal çekmekteydi. Bu yüzden çok karamsar bir kişi olmuştu. Bu yıllar boyunca denediği hiçbir ilaçtan yararlanamamış, sonunda da genç yaşında emekli olmuştu. İlkbaharda, önceleri bayağı kuşkulu olarak, günde 6 yudum eğir kökü çayı içmeye başladı. Eşinden aldığım bir mektupta, hastanın haziranda yeniden çalışmaya başladığını büyük bir mutlulukla öğrendim (M.Treben). Kullanım Biçimleri: Çay hazırlamak: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış veye öğütülmüş kök, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya akşamdan eklenir, gece boyunca demlenmeye bırakılır, sabahleyin ılıklaştırılır ve süzülür. Çay içilirken ılık olmalıdır.

Eğir Kökü Karışımlı Bitkisel Çay

Marka:

Eğir Kökü Karışımlı Bitkisel ÇayEğir Kökü Karışımlı Bitkisel Çay *Eğirkökü (%14): Prostata karşı etkilidir. *Ayrık Otu: Prostat büyümesine ve prostat iltihabına karşı etkilidir. *Defne Yaprağı: İdrar yolu enfeksiyonlarını giderir. *Isırgan Otu: Kanı temizler, idrarı arttırır. *Kereviz Tohumu: İdrar tutulmalarına karşı etkilidir. *Kiraz Sapı: İdrar söktürücüdür. *Kırkkilit: İdrar söktürücü, ödem çözücü ve iltihap gidericidir. Meyan *Kökü: İdrar arttırıcı ve iltihap gidericidir. *Mısır Püskülü: İdrar sökt Xip 0 ürücü ve taş düşürücüdür. *Yavşan: İltihap kurutucu, uyarıcı ve kuvvet vericidir *Zeytin Yaprağı: İdrar söktürücüdür.

CİVAN PERÇEMİ

Bilgi: Bileşikgiller familyasındandır. Kuzey Yarıküre'nin ılıman iklim kuşağında yaygın olan civanperçemi, ülkemizde özellikle Kuzey ve Doğu Anadolu'daki kırlarda ve yol kenarlarında görülür. 100 cm. kadar boylanabilen, dayanıklı çokyıllık otsu bitkidir, içi boş olan ve dallara ayrılan gövdesi, yaz boyunca açan kirli beyaz, sarı ve kimi zaman da pembe renkli küçük çiçeklerinden oluşan çiçek salkımları vardır. Bitki, döktüğü minik tohumlarıyla çoğalır.

Tüm civanperçemi bitkisi, insan bedenine yararlı olan uçucu yağ, tanen ile acı organik asitler ve yapışkan bitki sıvılarını içerir, ince ince kıyılan yapraklan salatalara katılarak yenir. Böylece bedene tonik etkisi sağlar.

Tıbbi Etkileri ve Kullanımı Civanperçeminin tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöylece özetlenebilir:

• En etkili terletici şifalı otlardan biridir.

• Soğuk algınlığının iyileştirilmesinde kullanılır.

• Kılcal damarların genişlemesiyle oluşan yüksek tansiyonu düşürür.

• Sindirimi kolaylaştırır.

• Sistit enfeksiyonlarında antiseptik etkisi yapar.

Bütün bu etkileri sağlamak için bitkinin gövde, yaprak ve çiçekleri yaz boyunca toplanarak gölge ve havadar bir yerde kurutulur, l bardak kaynar suya 1-2 tatlı kaşığı kurutulmuş, olan karışımı konulup 10-15 dakika süreyle demlendirilerek hazırlanan infüzyon günde iki-üç kez birer bardak ve sıcak olarak içilir.

• Civanperçemi, aknelerin iyileştirilmesine yardımcı olur.

Bunun için yukarıda anlatılan infüzyon yüze uygulanır.

• Ayrıca iyi bir yara iyileştiricidir.

Bunun için bitkinin yaprakları körpeyken ezilip yara lapası hazırlanır. Bir tülbentin içine konulan lapayla, yaraların üzerine kompres yapılır.

• Hemoroitte de iyileştirici ve rahatlatıcıdır.

Bunun için civanperçeminin yukarıda anlatılan yara lapası, basur memelerinin üzerine elle uygulanır.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

ALTERNATİF YAKIT SİSTEMLERİ

Dünyadaki petrol rezervlerinin aşırı kullanımı sonucu azalması ve buna bağlı olarak fiyatının artması, ayrıca çevreye vermiş olduğu zararlar bilim adamlarını doğada bol miktarda bulunan ve çevreci olan alternatif yakıtlar üzerinde araştırma yapmaya itmiştir.İçten yanmalı motorlarda kullanılan fosil yakıtlardan kaynaklanan egzoz emisyonlarının çevreye verdiği zararların çok büyük boyutlara ulaşması ülkeleri bu konuda önlemler almaya itmiştir.Bunun için bilim adamlarına çevre dostu olan alternatif yakıtların araştırılması için destekler verilmiştir. Yapılan çalışmalar evrende bol miktarda bulunan hidrojenin, bir yakıt için gerekli özelliklerin bir çoğuna sahip olduğunu göstermektedir.Hidrojen, suyun ve temiz güç kaynağının olduğu her yerde potansiyel olarak mevcuttur.Diğer yakıt türlerine kıyasla daha verimli yanma özelliğine sahiptir.Hidrojen, karbon ve sülfür içermediği için yanma ürünleri arasında CO, CO2 ve HC yoktur.Teorik olarak hidrojen yandığı zaman sadece su oluşur.

Özellikle motor ve araç teknolojisi açısından alternatif olarak seçilen yakıtın içten yanmalı motorlarda kullanımı, depolanması, doğal dengenin korunması ve fosil yakıt türleri ile yarışabilir karakteristiğe sahip olması gerekir.

Hidrojenin birçok yönüyle ekolojik açıdan avantajlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İkincil bir enerji kaynağı durumunda olan hidrojenin değişik ve yenilenebilir birincil enerji kaynakları ile elde edilebilir olması, bu yakıt türünü geleceğin en önemli enerji taşıyıcısı durumuna sokacağı kabul edilmektedir.

Ayrıca hidrojen diğer fosil yakıtlarla kullanılabilme özelliğine sahiptir.Bu özelliğiyle de bir çok avantajlar sağlamaktadır. Bunlar:

- Yakıt/hava karışım sınırı düşürülmesi sonucu NOX ve CO emisyonlarının azalması ve termal verimliliğin artması

- Çevrimler arasındaki basınç farklarının azalması

- Karışımın alev hızının artması

Hidrojen Hakkında Genel Bilgiler

Kokusuz, renksiz, tatsız ve saydam bir yapıya sahip olan hidrojen, doğadaki en hafif kimyasal elementtir. Sıvı hidrojenin birim kütlesinin ısıl değeri 141.9 MJ/kg olup, petrolden 3.2 kat daha fazladır. Sıvı hidrojenin birim hacminin ısıl değeri ise 10.2 MJ/m3 tür ve petrolün % 28'i kadardır. Gaz hidrojenin birim kütlesinin ısıl değeri sıvı hidrojenle aynı olup, doğal gazın 2.8 katı kadarken, birim hacminin ısıl değeri 0.013 MJ/m3 ile doğal gazın % 32.5'i olmaktadır. Metal hidridlerin kütlesel enerji içeriği 2-10 MJ/kg ile sıvı hidrojene göre çok küçükken, hidridlerin hacimsel enerji içeriği 12.6-14.3 MJ/m3 ile gaz ve sıvı hidrojenden büyüktür.

Dünya nüfusundaki ve uygarlık düzeyindeki artışlarla birlikte toplam enerji gereksiniminin artmasına karşın günümüzde kullanılmakta olan enerji kaynaklarının hızla tükenmekte olması alternatif enerji kaynaklarına olan gereksinimi zorunlu kılmaktadır. Petrol krizinin ve çevre sorunlarının etkisi altında yakın gelecekte içten yanmalı motorlarda kullanılan benzin, mazot gibi petrol kökenli konvansiyon el yakıtlarında yerini alacak alternatif yakıtlarında bulunması gerekmektedir.

Hidrojenin yakıt olarak kullanılmasında yarar sağlayacak en önemli özelliklerinden biri farklı hava hidrokarbon karışım oranları için hava fazlalık katsayısının 0.3-1.7 değerleri arasında tutuşma sağlanabilmekte iken hidrojen için bu sınır 0.15-4.35 değerlerine ulaşmaktadır. Hidrojen-hava karışımlarını ateşlemek için gerekli enerji miktarı da diğer yakıtlara oranla çok düşüktür. Bu durum tutuşma garantisi sağlaması açısından Otto ilkesi ile çalışan motorlarda avantaj sağlamakla birlikte erken tutuşma ve geri yanma gibi sorunları da beraberinde getirmektedir.

Hidrojenin kendi kendine tutuşma sıcaklığının oldukça yüksek olması (1 Atm. Basınçta 847-867 K) ve oktan sayısının yüksek olması, hidrojenin dizel motorlardan çok Otto ilkesi ile çalışan motorlar için daha uygun bir yakıt olacağını göstermektedir. Dizel motorlarda hidrojen tek başına veya mazotla birlikte kullanımının gerçekleştirildiği örneklerde bulunmaktadır.

Hidrojenin yanması sonucu elde edilen alev hızı da oldukça yüksektir. Bu değer stokiyometrik karışımlar için benzin- hava karışımlarındaki alev hızının yaklaşık dört katı düzeyindedir. Hidrojen diğer mevcut İ.Y.M. yakıtlarından çok yüksek ısıl değerlere sahiptir (Alt ısıl değer 119.9 MJ/kg, Üst ısıl değer 141.86 MJ/kg). Ancak hacimsel olarak ele alındığında hidrojenin ısıl değerinin öteki yakıtlardan çok daha düşük olduğu görülecektir. Bu duruma bazı çözümler sağlanmaması halinde motorun maksimum gücü açısından eşdeğer özellikteki benzin motorlarına göre bazı kısıtlamalar getirecektir. Hidrojenin difüzyon katsayısı da öteki yakıtlardan daha fazladır. Ayrıca gaz halindeki hidrojen; kağıt, kumaş, kauçuk vb. malzemelerden ve platin, demir, çelik gibi bazı metallerden difüzyon yolu ile geçebilmektedir. Hidrojenin bu özelliği depolanmasında bazı sorunlar oluşturmaktadır.

Hidrojenin Diğer Yakıtlarla Karşılaştırılması

Ulaşımda kullanılan enerji türlerinde hızlı bir değişim çağı yaşanır. Hidrojen Yakıt Pili ile çalışan yeni taşıtlar geleceğin farklı yolcu taşımacılığı hakkında köklü bakış sunmaktadır.Çünkü, geleceğin yakıtı yenilenebilir ve çevre kirliliğinden bağımsız olarak çalışabilendir.

Batarya ile çalışan elektrikli otomobiller gibi diğer yakıt ve otomobil teknolojileri yanında hidrojenle çalışan taşıtlar ulaşım yakıtı olarak kullanılan petrolün alternatifidir. Bu alternatif çevre ve enerji problemlerine çözümler sunmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından hidrojen fazla miktarda üretilebilir olması ve kirliliğin çok az olması sebebi ile gelecek için desteklenebilecek bir yakıttır.

Hidrojen teknolojisi birkaç yıl sonra kullanılabilir duruma gelecektir. Doğal gaz bu sürecin daha kısa ve kolay olmasını sağlayabilir. Hidrojen; doğalgaz, petrol ve diğer enerji taşıyıcılarına oranla daha kullanışlıdır. Doğal gaz benzine oranla karbon monoksit ve toksit hava kirleticilerinde % 95, hidrokarbon emisyonunda % 80, azot oksit emisyonunda % 30’ luk bir azalma sağlar. Böylece küresel iklim değişimlerini azaltıcı özelliktedir. Hidrojen ve doğalgaz ortak yönlere sahiptir.

- Doğal gaz ve hidrojen İ.Y.M.’ da kullanılabilir.

- Hidrojen doğalgazla birlikte temiz kullanım imkanı sağlayabilir.

- Her ikisinde de benzer depolama ve doldurma teknolojileri kullanılabilir.

- Doğalgazdan hidrojen üretimi yapılabilir.

Hidrojeni üretim, dağıtım, kullanım ve güvenlik bakımından benzinle karşılaştırıldığında bazı avantajlara sahiptir. Öncelikle temizdir, yenilenebilir şekilde üretilebilir, sağlıklıdır. Güvenlik açısından da tehlikeli olduğu düşünülüyorsa da uzay çalışmalarından elde edilen tecrübelerle böyle olmadığı anlaşılmıştır. Fakat gerçek dünya şartlarında hidrojenin araçlarda kullanılması halinde karakteristiğinin net olarak belirlenmesine ihtiyaç vardır. Böylece teknolojik çözümler geliştirilebilir.

Hidrojenin kullanımının amacı olan çevre sorunları ve enerji problemlerinin çözümünde önemli olan konu hidrojenin üretim, dağıtım, kullanımında seçilecek olan yöntem ve teknolojilerdir. Hidrojenin üretimi göz önüne alındığında; elektroliz, elektrik üretimindeki maliyetlerin yüksek olması sebebiyle yeterince uygun değildir. Ayrıca elektrik üretimindeki yöntemde önemlidir. Amaç hava kirliliğinin azaltılması iken termik santrallerin kullanılması güvenilir olmasından bahsederken nükleer enerjiden elektrik üretimi uygun değildir. Kömür ve doğalgazdan hidrojen üretiminde ise emisyon faktörlerinin etkileri az olsa da önemini koruyacaktır. Bu etkilerin minimizasyonu için fotovoltaik piller doğrudan güneş enerjisi, bio-kütle gibi üretim yöntemleri kullanılabilir.

Hidrojen Üretimi

Hidrojen bir doğal yakıt olmayıp, birincil enerji kaynaklarından yararlanılarak değişik hammaddelerden üretilebilen bir sentetik yakıttır. Hidrojen üretiminde tüm enerji kaynakları kullanılabilmektedir. Kullanılan hammaddeler ise su, fosil yakıtlar ve biomas materyaldir.

Bugün dünyada teknolojik gereksinimlerle yılda 500-600x109 m3 hidrojen fosil yakıtlardan üretilerek kullanılmaktadır.

Hidrojen, benzinin 3…4 katı daha fazla enerji içeren mükemmel bir yakıttır ve birçok başka enerji kaynağı ile üretilebilmekte ya da birçok endüstriyel işlemin yan ürünü olarak alınmaktadır. Hidrojen gücü, Jules Verne’in suyu yakıt olarak kullandığı eski bir rüyanın gerçekleşmesidir. Hidrojen üretiminde genellikle şu iki metot uygulanmaktadır.

- Elektroliz,

- Buhar ıslahıyla sentez gazı üretimi veya kısmi oksitleme.

Elektroliz:Yakıt hidrojenin temelde, sudan yenilenebilir enerjilerle üretilmesi ana ilkedir. Hidrojen üretim yöntemlerinin başında suyun direkt elektrolizi gelir. Elektroliz için elektrik gereksinimi fosil yakıtlardan, hidroelektrik kaynaktan, nükleer güçten, jeotermal enerjiden, güneş, rüzgar ve deniz dalga enerjilerinden elde olunabilir.

Elektrolizde, su moleküllerini hidrojen ve oksijene ayrıştırmak için elektrik enerjisi kullanılır. Elektrik enerjisi, yenilenebilir yakıt dahil, herhangi bir kaynaktan sağlanabilir. Elektrolizin, gelecekte fazla miktarlardaki hidrojen üretiminin esas yöntemi olması beklenmemektedir.

Günümüzde araştırmalara göre hidrojenli motorların araca sadece su konulmak kaidesi ile çalışabileceği düşünülüyor. Bu yöntem suyun elektroliz edilmesi yöntemiyle sağlanıyor. Elektrik motoru kullanılarak suyun elektroliz edilmesiyle hidrojenin açığa çıkıyor, fakat bu işlem için kullanılan elektrik gücü çok fazla bunu üretecek bir motorun bulunması durumunda bu güç sadece motoru bile çalıştırabileceği için kullanılmasının bir avantajı bulunmamaktadır.

İzlanda üç yıl önce, dünyanın ilk petrol bağımsız ülkesi olacağını açıkladı. Daimler Chrysler ve Shell Hydrogen gibi firmaların da içinde bulunduğu kamu-özel sektör konsorsiyumu tarafından yürütülen proje kapsamında ülkedeki fosil yakıt tüketimi sıfıra indirilecek, yerine hidrojen kullanılacak. Projenin gerçekleştirilmesinde İzlanda'nın üzerinde kurulu olduğu doğal enerji kaynağının önemli bir rolü olacak. Bu kaynak volkanik topraklardan fışkıran sıcak sudan başka bir şey değil. Otomobiller ve otobüsler topraktan fışkıran buharla çalışmayacak tabii ki. Bunun yerine buhar, suyu elektrik enerjisi kullanarak hidrojen ve oksijen atomlarına ayrıştıran hidrolayzır isimli bir makineyi çalıştıracak elektriğin elde edilmesinde kullanılacak. Bu işlem sonucunda elde edilen hidrojen ise binek araçlarına yakıt olarak pompalanacak. Ülkedeki araçların motorlarının değiştirilmesine 2005'te başlanacak. 2030'da ise petrol ürünüyle çalışan ulaşım aracı kalmamış olacak.

Hidrojenin Depolanması ve Taşınması

Üretilen hidrojen depolanabilmekte, boru hatları ve/veya tankerlerle taşınabilmektedir. Doğal gaz boru hatlarının gelecekte hidrojen taşınması için kullanılabileceği belirtilmektedir.

Hidrojenin üretilmesinden sonra ihtiyaç olan yerlere ulaştırılması, kullanılması ve kullanımının azaldığı durumlarda da hidrojenin depolanmasına ihtiyaç vardır. Genel olarak hidrojenin kullanıldığı her yerde depolanmasına ihtiyaç vardır. Taşıtlarda hidrojenin kullanılması durumunda depolama daha fazla önem kazanmaktadır. Bu nokta da hidrojenin depolanmasını makro ve mikro olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Makro düzeyde merkezi bir jeneratör, güneş hidrojen enerji sistemi, rüzgar hidrojen enerji sitemi vb. merkezi olarak üretilen hidrojenin depolanmasıdır. Mikro düzey ise kullanım yeri (pişirme, ısınma vb.) veya hidrojen yakıtlı taşıtlarda hidrojenin depolanmasıdır.

Kullanım yerine ve yöntemine bağlı olarak farklı tipte depolama yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Depolama sistemlerinin maliyet verimliliği geleceğin enerji seçeneklerinden biri olan hidrojen gazının kullanımı için en kritik faktördür.

Bu günün depolama yöntemleri çok pahalıdır ve çeşitli uygulamaların gereksinim gösterdiği performansları karşılamamaktadır. Yüksek enerji yoğunluğuna ve düşük ağırlığa sahip taşınabilir (araç üstü) depolara ihtiyaç duyulmaktadır. Normal sıcaklık ve basınç şartlarında, hidrojen çok düşük enerji yoğunluğuna (benzine göre yaklaşık 1/3300) sahiptir. Bu sebeple depolama konusunda uzun vadede amaç, ağırlık ve hacimsel olarak depolama yoğunluğu açısından benzinle karşılaştırılabilir teknolojilerin gerçekleştirilmesidir.

Ekonomik ve pratik hidrojen depolama sistemi kapasiteye, depo malzemelerinin yapısal bileşenine toplam maliyet ve hidrojen emniyetli kullanım için gerekli olan basınç ve sıcaklık şartlarına bağlıdır..

Hidrojen Depolanma Yöntemleri

Hidrojenin üç çeşit depolama yöntemi vardır.Bunlar;

1. Hidrojenin basınçlı gaz olarak depolanması

2. Hidrojenin sıvı olarak depolanması

3. Hidrojenin metal hidrid şeklinde depolanması

Hidrojenin Basınçlı Gaz Olarak Depolanması

Bu yöntem en ekonomik çözüm şekli olmakla birlikte hidrojenin enerji yoğunluğunun oldukça düşük oluşu ve taşıt boyutlarına bağlı olarak basınçlı kapların belirli boyutlarda yapılma zorunluluğu nedeni ile depolanan hidrojen miktarı ağırlık olarak yetersiz kalmaktadır. Üstelik kullanılan basınçlı kapların emniyetli olmaları gereği nedeniyle kap içindeki hidrojenin az olmasına karşın kabın boş ağırlığı da fazla olmaktadır. Bu durum küçük boyutlardaki taşıtlar için önemli sorunlar yaratmakta ve taşıtın bir depo yakıtla kat edebileceği mesafe kısalmaktadır.

Depolama ve taşıma çevre sıcaklığında yapılabilir.Yüksek basınçtan dolayı depo içerisinde sıvı hale geçen kısmın enerji kaybı söz konusu değildir.

Hidrojenin Sıvı Olarak Depolanması

Sıvı hidrojen bilinen yakıtlar içerisinde kaynama noktasındaki yoğunluğu en küçük ve özgül itme kuvvetinin en yüksek olması sebebiyle roketler, süpersonik ve hipersonik uzay araçlarında yakıt olarak kullanılır.

Hidrojen yaklaşık 20 0K ve 2 bar’da sıvılaşır. Sıvı hidrojen ısı transferini ve kaynama olayını minimize eden süper izoleli dizayn edilmiş çift cidarlı kriojenik kaplarda depolanır. . Taşıtlar için gerekli yakıt hem sıvı hem de gaz fazdan çekilerk motara sevk edilir. Hidrojen taşıtları için sıvı hidrojenin (LH2) tankları Japonya, Almanya ve Amerika’da demostrasyon amacı ile başarı ile kullanılmaktadır.

Hidrojenin Sıvı Halde Depolanmasının Bir Takım Yararları Ve Zararları Vardır:

a) Ağırlık olarak nispeten hafif bir depolama şeklidir.

b) Hidrojen yakıtı, yüksek basınç sıvı hidrojen pompası yardımı ile silindire, direkt olarak püskürtülebilir. Eğer gaz silindire ölü hacmin tam merkezinden püskürtülürse sıkıştırma oranı dizel motorlarındakine yakın bir değere çıkartılabilir.

c) Taşıtta eğer klima ünitesi varsa sıvı hidrojen soğutma amaçlı kullanılabilir.

d) Kontrolsüz yanma önlenebilir ve NOx emisyonlarında azalma sağlanır.

e) Sıvılaştırma için gerekli enerji büyüktür. Sıvılaştırma için hidrojen gazı kullanılmaktadır. Hidrojenin gaz halden sıvı hale geçerken bir kısmı buharlaşır bu sebeple faz değişiminin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerekmektedir.

f) Sıvı olarak hidrojenin tanklarda depolanması ve kullanılması sırasında buharlaşma kayıpları meydana gelir. hidrojenin tanklarda depolanması, düşük sıcaklıklarda gerçekleştiğinden kullanılacak yakıt tankının, ısı yalıtımının çok iyi yapılması germektedir. Depo yalıtımının tam anlamı ile yapılması nedeni ile oluşan ısı transferi, depo basıncının artmasına neden olur. Basıncın artmasını önlemek için buharlaşan hidrojenin atmosfere atılması gerekir.

Hidrojenin Taşıtlarda Metal Hidrid Şeklinde Depolanması

Küçük miktarlardaki hidrojenin depolanması için önerilen yöntemdir. Hidrojen hidrid metallerle veya bu metallerin alaşımlarıyla kimyasal kombinasyon oluşturarak depolanır.

Hidridler, bir tank içinde hidrojen gazının metal alaşım parçacıkları ile bileşik oluşturmuş şekilde depolanmasıdır. Hafif kütleli metal hidridler tercih edilmektedir. Hidridlere ısı verildiğinde hidrojen serbest kalmaktadır. Hidrid oluşturan metaller ve alaşımlar, bir süngerin suyu absorblaması gibi hidrojeni absorbe eder. Bir başka deyişle, bunlar hidrojeni çok yoğun bir şekilde depolayabilirler. Gaz hidrojen katı metallerin kafes şeklindeki iç yapılarına nüfuz edecek kristal yapının çeşitli yerlerine bağlanır.

HİDROJEN DEPOLAMA YÖNTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Hidrojenin binek otomobillerinde kullanılması yönünden depolama şekli ile ilgili karşılaştırmada bir dolum sırasında en fazla hidrojen miktarı ve bu miktarla taşıtın kat edebileceği azami mesafeler önemlidir. Aşağıda çeşitli depolama sistemlerinin kapasiteleri ve özellikleri ile bu depolama sistemleri ile yapılan deneylerde taşıtın gidebildiği en büyük uzaklıklar gösterilmiştir.

-Aşırı soğutulmuş sıvı olarak depolama yöntemi ile yapılan deneylerde:

1 kg sıvı hidrojenle ortalama 43-46 km,

- Sıkıştırılmış gaz olarak depolama yöntemi ile yapılan deneylerde:

1 kg gaz hidrojenle ortalama 35 km,

-Hidridli gaz olarak depolama yöntemi ile yapılan deneylerde:

1 kg hidrojenle ortalama 43 km,

mesafeye ulaşıldığı görülmektedir.

Yukarıda hidrojenin binek otomobillerinde kullanımı için en uygun yöntemin aşırı soğutulmuş sıvı olarak depolama olduğu anlaşılmaktadır.

Hidrojenin Kullanımı ve Karşılaşılan Problemler

Hidrojen kullanımı için bugünkü araştırma ve geliştirme çabaları hidrojenin enerji ekonomisinden ilerlemesini kolaylaştıracak teknolojilere odaklanmıştır. Bu teknolojiler yakıt pillerini, içten yanmalı pistonlu motorları, gaz türbinlerini, evsel kullanımı, kazanları vb. içermektedir.

Biz hidrojenin içten yanmalı motorlarda kullanımını inceleyeceğiz.

Hidrojenin İçten Yanmalı Motorlarda Kullanımı

İçten yanmalı motorlarda hidrojenin kullanımı konusundaki araştırmalar, 1900’lü yıllarda başlatılmıştır. Enerji kaynaklarının azalması sebebi ile ortaya çıkan enerji krizleri ve çevre sorunlarının önem kazanması, hidrojen üzerinde yapılan çalışmaları arttırmıştır. Günümüzde yakıt seçiminde ölçüt olarak alınan ulaştırma yakıtı olma özelliği, çok yönlü kullanıma uygunluk, kullanım verimi, çevresel uygunluk, emniyet ve maliyet açısından yapılan değerlendirmeler hidrojen lehine sonuç vermektedir. 1970’lerde hidrojenin alternatif motor yakıtı olarak kullanılması yeniden gündeme gelmiştir. Egzoz emisyon değerlerinin düşük olması, petrole olan bağımlılığı azaltması hidrojenin uzun yıllar önceden tespit edilmiş olan avantajlarıdır.

Hidrojenin kendi kendine tutuşma sıcaklığı yüksek olmasına rağmen, hidrojen-hava karışımlarının tutuşturulabilmesi için gerekli enerji miktarı düşüktür. Tutuşma aralığının geniş olması, hidrojenin daha geniş karışım aralığında düzgün yanmasını sağlar ve yanma sonucunda daha az kirletici oluşur.Benzin motorları ise stokiyometrik orana daha yakın oranlarda yada zengin karışım oranlarında çalıştırılmak zorunda olduklarından egzoz gazlarında önemli miktarda azot oksit (NOx,), karbonmonoksit (CO) ve yanmamış hidrokarbon (HC)’lar oluşur. Hidrojen motorları, maksimum yanma sıcaklığını azaltacak biçimde fakir karışım ile çalıştırılabilirler. Böylece daha az NOx oluşurken, HC ve CO emisyonları oluşmaz. Alev hızının yüksek olması ise Otto motorlarında ideale yakın bir yanmanın oluşmasını sağlayarak, ısıl verimi arttırır. Geniş tutuşma aralığı sayesinde, gaz kelebeğine gerek kalmadığından, karışımın silindirlere kısılmadan gönderilmesi sonucu pompalama kayıpları azaltılmış olur.

Hidrojenin yüksek sıkıştırma oranlarında, fakir karışım ile yanabilmesi yakıt tüketimini azalttığı gibi, yanma sonucu oluşan maksimum sıcaklığı da azaltır. Yanma sonucu partikül madde oluşmadığından bujiler kirlenmez. Alev parlaklığının düşük olması, diğer karbon esaslı yakıtlara göre radyasyon yolu ile olan ısı kaybını azaltacağından daha yüksek verim sağlar.

Hidrojenin alev hızının yüksek olması, buji kıvılcımından sonra karışımın başka noktalardan tutuşma (detenasyon) ihtimalini azaltır. Bu durum sıkıştırma oranının arttırılmasını sağlayacağından motorun gücü de artar.

Geçtiğimiz 15-20 yılda hidrojen üzerine artan çalışmalar standart otomobillerin dönüştürülmesi içindir. Çeşitli üniversiteler, enstitüler, araştırma merkezleri, otomobil üreticileri ve hükümetler bu araştırmaları desteklemekte ve pek çok projeler gerçekleştirilmektedir. Bu projenin tümünde iki ana unsur bulunmaktadır. Bunlar;

- İçten yanmalı motorların hidrojenle çalışacak şekilde dönüştürülmesi,

- Araç üzerinde hidrojenin depolanması için teknolojilerin geliştirilmesi

- Hidrojenin içten yanmalı motorlarda kullanılmasına ilişkin yapılan ilk incelemelerde aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.

- Bazı küçük değişikliklerle benzin motorları hidrojen ile çalışır duruma getirilebilirler. Isıl verimleri benzin motorununkine yakındır.

- Stokiyometrik çalışma şartlarında hidrojen motorunda yüksek miktarda NOx oluşur. Fakat silindirlere gönderilen karışım fakirleştirilerek NOx oluşumu azaltılabilir.

- Benzin motorundan hidrojen motoruna çevrilmiş motorda, stokiyometrik hidrojen-hava karışımında %20 güç kaybı meydana gelir.

- Karbüratörlü motorlarda emme manifoldundaki alev tepmesi önemli bir problemdir.

Hidrojen motorunun bu dezavantajları, onun benzin motoru ile rekabet etme şansını azaltmaktadır. Fakat günümüze kadar yapılan çalışmalar ile bu problemler çözülerek, hidrojenin motor verimine ve hava kirliliğinin azaltılmasına olan katkıları görülmüştür. Hidrojenin sıkıştırma oranı yüksek olan motorlarda kullanılması ile de sebep olduğu güç kaybı azaltılabilir. Ayrıca aşırı doldurma uygulanarak ilave güç sağlanabilir. Sıkıştırma oranının arttırılması ve fakir karışım ile hidrojen motorunun ısıl veriminde, benzinli motora göre %25’lik bir artış sağlanabilir. Fakir karışım ile alev tepmesi önemli miktarda azaltılır.

Akaryakıt motorlarında görülen buhar tıkacı, soğuk yüzeylerde yoğuşma, yeterince buharlaşmama gibi sorunlar hidrojen motorlarında yoktur. Hidrojen motorları 20,13 °K’ de (-253°C) ilk harekete geçerken bile sorun çıkarmaz.

Hidrojen, Günümüz Taşıtlarının İçten Yanmalı Motorlarında Kullanılabilir mi?

Sorunun cevabı, hidrojen kullanımı için dönüşümlerinin yapılması halinde "evet" olacaktır. Halen, bir başka gaz olan doğal gazı kullanan içten yanmalı motorlar mevcuttur. Hidrojen kullanıldığında, egzoz hemen hemen tamamen su buharı olduğu için taşıt çevreci olacaktır.

Önce kimyasal bakımdan bir değerlendirme yapılabilir. Motorda hidrojen kullanılması halinde, benzine oranla motora hacimsel olarak daha fazla hidrojen gönderilirken (aynı basınç ve sıcaklıkta, 1 dm3 H2 için ~2,38 dm3 hava), yakıt ve karışım kütlesi daha az olmaktadır (1 kg H2 için ~35,5 kg hava). Bu durum, yanmada daha az basınç artışı olacağı ve aynı enerjiyi üretmek için daha fazla daha fazla hidrojen gerekeceği anlamına gelmektedir. Bu değerlendirmeye göre, hidrojen yakıtın çalışabileceği yegane motor, havanın silindire normalden daha yüksek basınçla pompalanarak verim ve gücün artırılacağı türboşarjlı motor gibi gözükmektedir.

İ.Y.M.'larda Hidrojen Kullanımında Karşılaşılan Problemler

İ.Y.M. 'da hidrojen kullanımı ile ilgili ilk deneylerde propan ve doğal gaz için kullanılan yakıt-hava karışım cihazları hidrojene uygun olarak geliştirilmiş ve motor üzerinde deneyler yapılmıştır. Hidrojen diğer yakıtlarla karşılaştırıldığında farklı yanma ve ateşleme karakteristiklerine sahiptir.

Hidrojen yakıtlı motorlarda yanma açısından ortaya çıkan en önemli iki sorun, geri tutuşma ve erken ateşleme olaylarıdır. Hidrojenin tutuşma enerjisinin düşük olması bu iki sorunu ortaya çıkarmaktadır.Hidrojenin yakıt olarak kullanılabilmesi için bu sorunların ortadan kaldırılması gerekir.

Geri yanma (Back flash) problemi: Geri yanma, yanma odasına gönderilen yakıt-hava karışımının emme tamamlanmadan çeşitli etkenlerle tutuşması sonucu motorun emme manifoldundan geriye doğru alevin ilerlemesidir. Bu olay emme sistemi elamanlarını tahrip etmekte ve emniyet açısından sorun oluşturmaktadır. Geri tutuşma hava fazlalık kat sayısının(l) 2 ila 3 arasında olduğu durumlarda oluşmaktadır.

Geri tutuşmanın sebeplerinden biri benzin ile kıyaslandığında hidrojenin tutuşturulabilmesi için daha düşük iyonlaşma enerjisine ihtiyaç duymasıdır. Dolayısıyla hidrojen yakıtlı motorlarda buji kıvılcımından sonra ateşleme sisteminde kalan artık enerji miktarı daha fazla olur. Egzoz zamanı genişleme periyodundan sonra silindir içi basıncının atmosfer basıncına yakın olduğu durumlarda, sistemdeki artık enerji bujide kıvılcım oluşmasına sebep olur. Kıvılcımın oluştuğu nokta çevrimden çevrime farklılık gösterir. Eğer buji kıvılcımı emme zamanında oluşursa, diğer bazı etkenlerle birlikte geri tutuşmaya sebep olur. Artık enerji oluşumunu önlemek için ateşleme sistemi modifiye edilmelidir.

Erken tutuşma (Preignition) problemi: Önlenmesi gereken diğer olaylardan biri de erken tutuşmadır.Yanma odasına gönderilen karışımın bujide kıvılcım çakmadan önce sıcak odaklar tarafından tutuşturularak yanmayı istenilenden önce başlatması da erken tutuşma olarak tanımlanmaktadır.

Yüksek yük altında, yanma odasındaki sıcak noktalar karışımın erken ateşlenmesine sebep olur. Hidrojenin tutuşma enerjisinin düşük olması nedeniyle; yanma odasındaki sıcak noktalar, supap bindirmesinde sıcak egzoz gazları, çok fakir karışımlarda yanma hızlarının düşük olması nedeni ile yanma süresinin artması sonucu yanan gazlarla yeni karışımın teması, motor yağından gelen sıcak partiküller, yanmayı istenilenden önce başlatabilmektedir.

Bu amaçla yanma odası sıcaklığının düşürülmesi gerekmektedir. Bunun için; Karışımın bir miktar fakirleştirilmesi, egzoz gazları resirkülasyonu (EGR), yanma odasına su püskürtülmesi, supap bindirmesi süresinin azaltılması, giriş havasının sıvı hidrojen kullanımı sonucu soğutulması gibi çeşitli yöntemler uygulanabilir. Ancak karışıma EGR uygulanması veya gönderilen hidrojenin azaltılması sonucu fakirleştirilmesi çevrimden çevrime olan farklılıkları artıracak ve motorun düzenli çalışmasını önleyecektir. Ayrıca EGR sonucu ortalama efektif basınçta düşecektir. Hidrojen yakıtlı motorlarda hava-yakıt oranı 0,8 olduğunda egzoz gazları içindeki NOx miktarı maksimum olur. NOx oluşumunu azaltmak için hidrojene saf oksijen ilave edilmelidir. Bu durum ise sisteme daha karmaşık hale getirir ve taşıt ağırlığını arttırır. Bu sorunun çözümü için kullanılan yöntemlerden biri; taşıt üzerinde suyu elektroliz ederek, açığa çıkan hidrojen ve oksijenin basınç altında depo edilmesidir. Aşağıdaki şekilde böyle bir sistem görülmektedir.

Hidrojen-hava karışımı içindeki su buharı yanma sıcaklığını azaltacağından maksimum basıncın, dolayısıyla gücün azalmasına sebep olur. Bunun için karışım içindeki su buharı bir yoğuşturucudan geçirilerek su deposuna geri döndürülür. Yanma odası içinde bırakılan su buharı miktarı ayarlanarak yanma hızı ve vuruntu oluşumu kontrol edilebilir.

Genel olarak geri yanma ve erken tutuşmanın sebepleri şunlardır:

i. Yanma odasındaki sıcak noktalar

ii. Supap bindirmesi sırasında sıcak egzoz gazları ile karışımın temas etmesi

iii. Çok fakir karışımlarda yanma hızının düşük olması sebebi ile yanma süresinin artması sonucu yanmakta olan gazlarla yeni karışımın teması,

iv. Motor yağından ve yanma ürünü olan sıcak partiküllerin erken tutuşmayı başlatması vb. dir.

Hidrojenini Yeni Sistem Motorlarla İlişkisi

Hidrojen geleceğe damgasını vuracak bir alternatif yakıt sistemidir.

Hidrojenin en yararlı olarak kullanılmasını sağlayacak motorlarda geleceğin motorları olarak görülen Wankel motorları olabileceği düşünülmektedir.

Bunun için mazda firması “Miata” motor kapağı altında,şirketin RX-7 spor arabaları üretmiştir.Bu araçlarda iki rotorlu bir döner motor vardır. Mazda’nın diğer modellerinden tek farkı bu aracın hidrojenle çalışmasıdır.

Wankel motoru ele alındığında, hidrojen ve Wankel'in birbirine çok uygun olduğu görülmektedir. Wankel rotorlarının döndüğü odacık içerisinde hareketli bir yanma hacmi meydana gelmekte ve diğer motorlara oranla daha fazla olan yüzey alanı ortaya çıkan ısıyı dağıtmaktadır. Hiç bir bölgesinin daha fazla sıcak olmaması veya sıcak noktalar oluşmaması nedeniyle motor hidrojen kullanımına uygundur. Wankel’in emme, kompresyon, genişleme ve ekzos bölgelerinin birbirinden farklı olması sonucu, hidrojenin hızlı hareket eden alevi hiç bir problem yaratmamaktadır ve gerçekten de Wankel motor hidrojen kullanımına çok yatkındır.

Hidrojenli Miata’nın Dezavantajları

Bu arabanın performansı her gün kullandığımız bir benzinli motora çok yakın bir performans gösterir,fakat bu arabanın yakıt deposu diğer arabalardan biraz daha farklı olacağından ilave bir ağırlık olacaktır.

- Bu arabanın yakıt deposu 225 kg civarındadır.

- Bu aracın bu nedenle normal bir Wankel motordan performansı biraz daha düşük olacaktır.

- Son olarak hidrojenle ilgili bir sorunda yakıt tankının doldurulmasıdır.

- Hidrojen gazının depoya beslenmesi,bu günkü benzinli,taşıtlardaki deponun dolum sürecinden yavaştır(oldukça yavaştır).

- Örneğin 90 km’lik bir yol için gerekli hidrojen,bu günkü metotlarla ancak 10 dakikada doldurulabilmektedir.

- Bu arada gördüğümüz bu güzel arabanın seri üretimi 2020 yılından önce olacağı tasarlanmaktadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Yapılan araştırmalara göre, giderek kaynakları tükenmekte olan petrol kökenli yakıtlara alternatif olarak, hidrojenin içten yanmalı motorlarda yakıt olarak kullanılabilirliği yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Elektroliz ile sudan elde edilmesi, fiziksel ve kimyasal özellikleri, benzine göre motordan daha yüksek güç elde etme imkanı sağlaması ve çevreye olumlu etkileri hidrojeni önemli bir alternatif durumuna getirmektedir.Motor yakıtı olarak hidrojen kullanımı 1920’li yıllarda başlamış ve günümüze kadar yapılan çalışmalarla kullanımı aşamasına gelinmiştir.Uygulamanın yaygınlaştırılmasının önündeki engeller; ekonomik faktörler ve mevcut enerji sistemleri ile geleneksel motorların güncelliğini kaybetmesinin getirebileceği zararlardır.Ancak çevre koşulları hidrojenin biran önce kullanımının başlamasını zorunlu kılmaktadır.

Mevcut sorunlarına rağmen, egzoz gazları emisyonu ve motor performansı açılarından üstün olan ve yenilenebilir olmasından dolayı sınırsız olması hidrojeni geleceğin yakıtları arasında ilk sırada tutmaktadır.

18 Mayıs 2008 Pazar

TOPRAKSIZ TARIM NASIL YAPILIR

Tarım için toprağa gerek kalmadı, girişimciye çatıda balkonda üretim imkanı doğdu. ‘Topraksız tarım da olur mu?” demeyin. Dünya genelinde bu pazarın büyüklüğü 40 milyar dolara ulaştı. Tarıma everişsiz alanları tarım sektörüne kazandırmak amacıyla geliştirilen topraksız tarım aynı zamanda toprağa göre 5 kat fazla verim sağlıyor. Bugün Türkiye’de 100’e yakın sera bu tekniği kullanıyor. Topraksız tarım sistemi, çatılarda ve balkonlarda da temiz üretim imkanı sağlıyor. . Dünyanın son dönemde odaklandığı tek bir sektör var. O da tarım... Son üç yılda yüzde 83 oranında artan dünya gıda fiyatları bir anda dünya ekonomisini sarstı. Onlarca ülkede ise halk sokaklara döküldü. Konunun ciddiyetini Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, gibi isimler de dile getirdi ve dünyaya; “Yüz binlerce insan açlık çekecek" mesajı verildi. Türkiye ise dünyada yaşanan gelişmeler ışığında şanslı ülkeler kategorisinde yer alıyor. Ancak Türkiye de erozyon, kuraklık ve tarım arazilerin bölünmüşlüğü gibi nedenler yüzünden ciddi bir tehdit altında. Araştırmalara göre, Türkiye’nin toprak verimliliği son 10 yılda yüzde 23 azaldı. İşte bu noktada, Türkiye’nin de alternatif tarım teknolojilerine yatırım yapması gerekiyor. Bugün dünyada hızla büyüyen ancak Türkiye’de henüz pek de tanınmayan topraksız tarım, ya da diğer adıyla "hidroponik yetiştiricilik” gelecekte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de umudu olacak. Topraksız tarım girişimciye birçok avantaj sağlıyor. Hijyenik ve daha lezzetli ürünler yetiştirme imkânının dışında topraksız tarım en çok maliyet avantajı için tercih ediliyor. Toprağa göre bire beş kat fazla verim elde edilen topraksız tarımda, gübreleme, ilaçlama, aşırı sulama gibi faktörlere gerek duyulmuyor. Topraksız tarım toprağa bağlı kalmadan yapılabilen bir üretim yöntemi olduğu için uygun olmayan alanlarda da tarım yapılabiliyor. Başta geleneksel sebzeler olmak üzere hassas tıbbi bitkiler ve yumru kök içermeyen yeşillikler dar alanlarda çok daha sağlıklı yetiştirilebiliyor ve hastalık seviyesi minimum düzeylere indiriliyor. TERASTA VE BALKONDA DOMATES YETİŞTİRMEK MÜMKÜN Türkiye’de bu alanda hammadde temini sağlayan ve ciddi yatırımları bulunan Alternatif Tarım A.Ş’nin yetkilileri sistem ile evlerde de üretimin mümkün olduğunu dile getiriyorlar. Temiz bir şekilde evlerde yetiştiricilik imkanı sağlandığını dile getiren yetkililer, özellikle çatılarda kurulacak sistemler ile ailelerin kendi mutfak ihtiyaçlarını da giderebileceklerini vurguluyorlar. PEKİ AMA TOPRAKSIZ TARIM NASIL OLUYOR? Sistemin temeli İngiltere'de Kaliforniya Üniversitesi'nden Profesör Doktor William Gericke tarafından 1950’lerde atıldı. Ancak pratik uygulamaları 1990’larda hızlandı. Türkiye’de ise ilk olarak 1995'de Antalya'da uygulanmaya başlandı. Bugün topraksız tarım tekniği yaklaşık 100 serada uygulanıyor. Seraların çoğu ihracat ağırlıklı üretim yapıyorlar. Bu sistemde toprağın yerini organik ve inorganik maddelerden perlit, hindistancevizi lifi ya da ponza kullanılıyor. Bir karışım haline getirildikten sonra satışa çıkarılıyor. Kısacası toprağın yerini bitki türünün ihtiyaç duyduğu oranda hazırlanmış solüsyon veya "perlit"e emdirilmiş besin maddeleri alıyor. Su ise damlama sistemiyle ya da doğal buharlaşma yoluyla veriliyor. BİR DEKARIN MALİYETİ 20 - 30 BİN YTL

Topraksız yetiştiricilik yapılan seralarda, ısıtma ve havalandırma gibi iklimlendirme çalışmalarından çok iyi sonuçlar alınıyor. Topraksız yetiştiriciliğe büyük işletmeler büyük ilgi gösteriyor. Çünkü yatırım için bir dekarın maliyeti 30 YTL. Yatırım bir yıl içinde kendini amorti ediyor. Bu üretimi yapacak küçük işletmelerin üniversitelerden danışmanlık hizmeti almaları gerekiyor. NEDEN TERCİH EDİLİYOR? SU TASARRUFU SAĞLIYOR Toprakta yapılan tarımda bitkilere verilen su toprağa sızma yoluyla, toprakta tutularak veya buharlaşma nedeniyle fazlaca kullanılıyor. Topraksız tarımda verilen su ölçülebilir olduğu ve kontrollü bir şekilde bitkilere verildiği için fazla israfı yaşanmıyor. BİRE BEŞ VERİYOR Dengeli bir beslenme ve hammadde farklılığı nedeni ile bitkilerden çok hızlı verim alınıyor. Bitkilere istenilen besin elementi gerekli zamanda ve miktarlarda verildiği takdirde toprağa göre bire beş kazanmak mümkün. DAHA AZ ENERJİ Topraklı tarımdaki işlemler için gerekli olan iş gücünde tamamen teknolojik ve otomasyon sistemleri devreye girdiği için önemli kazançlar elde ediliyor Kaynak: Metin Can, Habertürk

16 Mayıs 2008 Cuma

Antalya'da Topraksız Domates

Dizayn Grup, Antalya'da kurduğu sera Ar-Ge merkezinde, toprağa ihtiyaç duymayan, sadece suda yetişen domates üretti. "Miracle" markasıyla piyasaya sunulacak olan domatesin sadece 1 tohumundan 1 yılda bin 600 kilo ürün elde edildi. Dizayn Grup dört yılda "Beyin göçüne karşı beyin gücünü teşvik ediyoruz" projesinin meyvesini aldı. Kampanyaya "Açlığa çözüm yüzde 100 suda tarım" sloganıyla katılan iki öğrencinin projesini hayata geçiren Dizayn Grup, üzerinde çalıştığı sistem ile dünyada çapında yeni bir buluşa imza attı. Dizayn, söz konusu proje ile bitkileri serada tamamen suda yetiştirdi. Üstelik üretimi hormonsuz, tamamen doğal domates üretmeyi başardı. Üretim aşamasında kullanılan su miktarının da Tarım Bakanlığı'nın teşvik ettiği damla sulama tekniğine göre oldukça düşük olduğunu kaydeden Dizayn Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları, "Sözkonusu teknoloji ile sadece bir tohumdan bir yılda bin 600 kilo domates üretiyoruz. Teknolojimizi bölgedeki çiftçiye satacağız. Onların ürettiği ürünü de alıp, 'Miracle' markasıyla pazarlayacağız" dedi. Mirmahmutoğulları, buluşlarının Afrika ülkeleri için büyük önem taşıdığını ve bu bölgeyi hedef pazarları olarak belirlediklerini anlattı. Bitkilere Mozart dinletiyor

Mirmahmutoğulları dünyada eşi benzeri olmayan bir proje olarak tanımladığını Miracle Topraksız Tarım Sistemi'nin gıda sorununa çözüm olacağını vurguladı. Tohumun potansiyelini açığa çıkartarak maksimum verimlilik elde ettiklerini belirten İbrahim Mirmahmutoğlulları, "Tohuma ne istiyorsa onu verdik, istemediklerini de uzak tuttuk. Siz böyle yapınca tohum da size cömert davranıyor" diye konuştu. Projenin ilk yılında büyümede temkinli davranacaklarını ve sadece 10 kişiye teknolojiyi vereceklerini aktaran Mirmahmutoğulları, "Şimdiden eş dost sıraya girdi. Ancak biz asıl büyüme hamlesini 2009'dan sonra başlatacağız. Tüketimin olduğu her yer de biz de olacağız" dedi. Domatesler yetiştirilirken hiçbir şekilde hormon kullanılmadığını, tohumların genleriyle oynanmadığını ve ilaçlamanın da yok denecek kadar az olduğunu vurgulayan Dizayn Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları, "Kokusu ve tadından da ürünlerimizin ne kadar doğal olduğu anlaşılıyor. Elde ettiğimiz ürünleri 'Miracle' markasıyla pazara sunacağız. Domatesten sonra sıra biber marul gibi başka sebzeler de var. Ürünlerimizin yüzde 60'ını ihraç edeceğiz" diye konuştu. Serada bitkilerden tam randıman almak için oldukça hassas davranılıyor. Seraya ayakkabı ile girilmiyor. Beyaz önlük ve bone takmak şart. Ayrıca domates bitkilerine düzenli olarak müzik dinletiliyor. Müzik de ilk tercih Mozart ve Ney. Mirmahmutoğulları, "Bitkileri stres olumsuz olarak etkiliyor. Stresten uzak tutmak içinde dinlendirici müzikler dinletiyoruz. Böylece müzik bitkiler üzerindeki etkilerini de inceliyoruz" diye konuştu. 1 yatırdı 14 kazandı

Dizayn Grup, ana iş kolu plastik boru üretiminin yanı sıra Ar-Ge'ye yaptığı yatırımlarla da dikkat çekiyor. Cirosunun yüzde 4'ünü Ar-Ge'ye ayıran şirket 84'e ulaşan patent sayısı ile Türkiye'de en fazla patent sahibi ikinci şirket konumunda. Dizayn Grup "Beyin göçüne karşı beyin günücü teşvik ediyoruz" kampanyası ile Patlatma Tee Projesi'ne toplam 300 bin dolar, sakal probleminin giderilmesine 230 bin dolar yatırım yaptı. Patlatma Tee Projesi'nden 2 milyon 200 dolar, sakal probleminin giderilmesinden 3 milyon 250 bin dolar proje geliri elde edildi. İbrahim Mirmahmutoğulları, "Proje sahiplerine projeleri hayata geçirildikten sonra yüzde 20-25 oranında kâr payı veriyoruz. Bazı projelerin de haklarının tamamını satın alıyoruz" dedi.

15 Mayıs 2008 Perşembe

VAKIFLAR YASASI

. Bir gün babanızdan kalan evinizin bahçesinde oturmaktayken kapınızdan içeri turist kılıklı, keçi sakallı bir adamla beraber birer avukat ve polis içeri dalsalar ve evinizin aslında iki yüz sene önce kurulan Papaz Dimitrius Vakfına ait olduğunu, bu sebeple Avrupa Birliği yasalarına göre evinizi onlara vermeniz gerektiğini söyleseler ve siz daha ne olduğunu anlamadan ailenizle birlikte kapınızın önüne koysalar ne yaparsınız hiç düşündünüz mü? . Yapılmasını Rockefeller vakfı, dünya Kiliseler Birliği ve Avrupa Birliği istediği için mecliste şu sıralar görüşülmekte olan VAKIFLAR TASARISI yasalaştığında, Osmanlı zamanında kurulmuş cemaat vakıflarına mallarını geri isteme hakkı tanınacak ve o gün başınıza gelen aynen bunlar olacaktır. . Türkiye de Osmanlı zamanında kurulmuş 46.510 cemaat vakfının toprak ve mülkü vardır. Yasayla bu vakıflara mallarını geri istemenin yanı sıra ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmaktadır. Böylece Türk Milleti tarihinde ilk defa tek bir silah atmadan elindeki toprakları Cumhuriyet devleti yurttaşlarının mirasçısı olduğu kültür ve tabiat varlıklarını i m z a l ı k a ğ ı t l a r

k a r ş ı l ı ğ ı n d a kaybedilecektir. . Bu durum Lozan Anlaşmasına, anayasamıza ve ulusal çıkarlarımıza aykırıdır.