30 Nisan 2008 Çarşamba

Bir kitap tanıtmı: "Çocuklarda Öz Saygıyı Geliştirecek 20 Yol"

Çeviren ve Düzenleyen: Yrd.Doç.Dr. Çağlayan DİNÇER Gazi Üniversitesi Mesleki Yaygın Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi Yaygın Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

"...Ebeveynler, çocuğun öz saygısının ilk temellerini oluştururlar. Çocuğun kendini sevgi dolu ve yetenekli hissetmesi için aileler neler yapabilir? İşte burada öz saygıyı geliştirecek 20 yol bulunmaktadır. ...." Çocuğa öz saygı kazandırma, çocuğun öğrenme, sevme ve yaratma yeteneğini güçlendirmektedir. Öz saygı, mutlulukla ve hayattaki başarıyla ilgilidir. Bazı düşünürlere göre öz saygı, tamamen aile sevgisiyle birlikte iyi bir eğitimin ürünüdür. New York'lu psikolog ve gençlik terapisti Prof. Dr. Barbara Berger'e göre öz saygı, çocuğun kendi kendisiyle gurur duymasıdır. Yüksek öz saygıya sahip olmak, çocuğun hem sevgi dolu hem de yetenekli olmasını sağlamaktadır. Çocuk, değerli olduğuna inanmalı, bir şeyler önermeli ve kendi kendisiyle ve çevresiyle barışık olmalıdır.

25 Nisan 2008 Cuma

KENDİNİ TANIMA

Kendini tanıma isteği, bütün insanlarda görülür. Kendisiyle ilgili bilmediği bir şeyleri öğreneceği düşüncesi büyük bir heyecan yaratır insanda. Bu heyecan, korkuyla karışık bir merak duygusudur aslında. Bu tür duyguların yaşanması kaba bakışla şaşırtıcı gibi görünse de insanoğlunun kendisinden sakladığı bir şeylere sahip olduğunun farkında olmasından kaynaklanır bu durum. Herkes zaman zaman kendisini anlayamaz, yaptığı davranışa anlam veremez.

İnsanın kendini tanıması, çoğu zaman davranışlarının bilinçdışı kaynaklarının bulunması olarak düşünülür. Oysa büyük bir yanılgıdır bu. İnsanın kendini tanıması, bilinçdışı kaynaklarının bulunmasından çok, insanın kendi ruhsal süreçlerinin işleyişini ve bilinebilen içeriğini bilmesidir.

Kendini tanıma, insanın psikolojik ve fiziksel açıdan kendinde olanları bilmesi, kendinde olanların farkında olması ve bunları doğru değerlendirmesi ile ilgilidir. Bir insanın fiziksel özelliklerini, duygularını, düşüncelerini, istek ve gereksinimlerini, güçlü ve zayıf yönlerini, amaç ve değerlerini, yeteneklerini ve becerilerini tanıması / bilmesi ve bunların farkında olmasını ifade eder. Kendisini iyi tanıyan bir insan yaşayacakları karşısında neler hissedeceğini, neler düşüneceğini ve nasıl davranacağını olacağa/yaşanacağa yakın öngörebilir.

Kendini tanıma denildiğinde esas olarak insanın kendisinin ruhsal özelliklerinin farkında olması, kendi ruhsal özeliklerini bilmesi kastediliyor olsa da insanın bedeninin farkında olması da kendini tanıması ile yakından ilişkilidir. Bir çok insan bedensel özelliklerinin farkında olsa da bunların bazılarını kabul etmek istemez – sanki öyle değilmiş gibi davranır. Örneğin bir çok kişinin şişman bulmadığı ve nesnel ölçütlerin normal vücut ağırlığında gösterdiği bazı kişiler kendilerini şişman bulabilirler. Normal vücut ağırlığında olan bu kişilerin bazıları da bu değerlendirmelerinden etkilenerek zayıflamak amacıyla çeşitli uğraşlara girerler. Verilen bu örnek kişinin bedenini değerlendirmesinde bir yanlışlık olduğunu ve bedenini yeterince ya da doğru tanımadığını göstermektedir.

İnsanın ruhsal özelliklerini tanıması ise bedensel özelliklerini tanımasına göre daha zor gerçekleşebilen bir durumdur; ancak uzun süreli, sabırlı ve direşken bir çaba ile elde edilebilir. Diğer yandan kendini tanıma, sınırı olmayan/sonu olmayan bir süreçtir. Sınırı olmaması da insanın doğasından kaynaklanır. İnsan zihninin işleyişi ve bilinçdışı, insanın bütünüyle kendini tanımasını engeller. Kendini tanımanın en yüzeysel şekli kişinin hangi durumda nasıl davranacağını, ne tür duygular yaşayacağını bilmesidir. Bundan ötesi ise katman katman ruhsal dinamiklerin çözümlenmesini içerir. Bu çözümleme ise hem bilinçdışı, hem bilinçöncesi, hem de bilinçli ruhsal süreçlerin ele alınması ve bu ruhsal süreçler arasındaki ilişkilerin görülmesi ile mümkündür.

Kendini tanıma sanıldığından zor bir süreçtir. İnsanın kendi davranışlarını gözlemesini, yorumlamasını ve yorumlarının doğruluğunu sonraki yaşantıları ile sınamasını; en azından belli dönemlerde kendisini ve başkasını yargılamayı bırakabilmesini, karşılaşacakları ile cesurca yüzleşebilmesini ve yaşadığı duygulara katlanabilmesini gerektirir. İnsanın kendini tanıma sürecinde zaman zaman başkalarının değerlendirmelerini alması ve diğer insanlar üzerinde yarattığı etkileri gözlemesi yararlı bilgiler vermektedir. Bu zor yolculuk için cesaret gösteren ve emek harcayanların çabalarının ürünlerini daha nitelikli ve doyumlu insan ilişkileri kurarak alırlar. Nitelikli ve doyumlu insan ilişkileri kurabilmesi, insanın kendisini ve diğer insanları tanıması ile mümkündür.

Kendini tanımaya çalışan bir çok kişi çoğu zaman bu amaçla hazırlanmış olan anket ve ölçeklere başvurmaktır. Bu tür anket ve ölçeklerin yararlı bilgiler verebilecek olmalarına karşın tek başlarına belirleyici olmadıkları akılda tutulmalıdır. Özellikle bilimsel yöntemlerle hazırlanmamış anketlerde ortaya çıkan sonuçların olsa olsa bir ipucu gibi düşünülmesi ve bunun doğruluğunun günlük yaşamda sınanması gerekmektedir.

Kendini tanıma uğraşına girmek isteyenlere biyopsikososyal bir bütün olarak varlığını sürdüren insanı anlamada bazı bileşenler verilecektir. Mesleki ve günlük deneyimlere dayanılarak tanımlanan bu bileşenlerin bir kılavuz niteliği taşıdığı, bilimsel araştırmalarla sınanmamış olduğu, sürekli yenilenmesinin gerektiği, her zaman için eksiğinin olacağı unutulmamalıdır. Belirtilmesi gereken en önemli konulardan birisi de kendini tanıma yolculuğunda ilk durağın zihnin (ruhsal yaşantının) işleyişi konusunda bilgi edinmek ve zihnin işleyiş düzeneklerini mümkün olduğunca anlamak olduğu ve bu yolculuğa çıkmak isteyenlerin mümkün olduğunca konuyla ilgili bilgi edinmesi gerektiğidir.

KENDİNİ TANIMAK İÇİN KILAVUZ

Beden

Fiziksel özelliklerinizi tanımlayınız:

Bedeninizin genel görünümü

Yüzünüzün görünüşü

Vücut ağırlığınız

Boy uzunluğunuz

Teninizin rengi

Fiziksel özellikleriniz ile ilgili duygu ve düşünceleriniz

Beğenip beğenmediğiniz

Hoşnut olup olmadığınız

Başkalarının fiziksel özellikleriniz hakkında ne düşündüğü

Fiziksel özellikleriniz günlük yaşamınızı nasıl etkiliyor

Duygu

Yaşadığınız duyguların farkında mısınız ?

“Şu an hangi duyguyu yaşıyorum, bu duyguyu yaşamamın kaynağı ne olabilir ?”

“Yaşadığım duygunun düşündüklerimle bir ilgisi var mı ?”

“Yaşadığım duygunun çevremdekilerle bir ilgisi var mı ?”

“Çatışma sırasında ne tür duygular yaşıyorum ?”

“Duygularının kendisini nasıl yönlendireceğinin farkında olmak”

Düşünce

Her zaman aklınızdan geçenleri ve neden böyle düşündüğünüzü bilir misiniz ?

“Şu an ne düşünüyorum, böyle düşünmemin kaynağı ne olabilir”

“Şu an yaşadığım duygular düşündüklerimi etkiliyor mu”

Davranış

Yaşadığınız olaylar karşısında nasıl bir davranış göstereceğinizi tahmin edebiliyor musunuz ?

Yaşadığınız duygular davranışlarınızı etkiliyor mu ?

“Şu an ben ne yapıyorum ?”

“Neden böyle davranıyorum ?”

“Böyle davranmamın kaynakları neler olabilir ?”

İstek ve gereksinimler

İstek ve gereksinimlerinizi tanımlayınız

Nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığınızın farkında mısınız ?

Amaç ve değerler

Birey olarak yaşamdaki amaçlarınızı tanımlayınız

Ahlaki, etik, sosyal ve bireysel değerlerinizi tanımlayınız

Yetenek ve beceriler

Yeteneklerinizi, becerilerinizi, güçlü ve zayıf yönlerinizi tanımlayınız

Neyi bilip neyi bilmediğinizin farkında mısınız ?

Neyi yapıp neyi yapamayacağınızı biliyor musunuz ?

Sosyal çevre

İnsanlarla ilişki kurma biçiminizi tanımlayınız

İçinde bulunduğunuz sosyal çevreyi ve sosyal çevreniz içindeki rolünüzü tanımlayınız

Sosyal çevrenizden kaynaklanan güçlerinizi tanımlayınız

Kişilik Özellikleriniz

Nasıl bir insansınız tanımlayınız

Başa çıkma stratejilerinizi ve baş etme gücünüzü tanımlayınız

Çatışma çözme biçiminizi tanımlayınız

Çatışma çözme biçiminiz yaşadığınız duygulardan ne kadar etkileniyor ?

Sizi en iyi hangi sıfatlar (çalışkan / tembel, sorumluluk sahibi / vurdumduymaz, sabırlı / sabırsız-

tezcanlı, iyimser / kötümser gibi) tanımlar, belirtiniz

Çatışmadan kaçınan bir kişi misiniz ?

Ne olursa olsun çatışmayı kazanmak mı istersiniz ?

Uzlaşmacı mısınız ?

Ödün verebilir misiniz ?

20 Nisan 2008 Pazar

MESLEK CENAZELERDE AĞLAMAK

“300 YTL’ye ağlıyoruz”

Ali Öztürk, bir gün, bir caminin içine girdiğinde, tabutun başında hüngür hüngür ağlayan bir gençle karşılaştı. Yanına gidip, “Çok mu yakınındı?” diye sordu. Gençten gelen cevap, “Hiç tanımazdım” oldu. Çünkü o, cenazede para karşılığı ağlıyordu. Ali Öztürk, genç adama, “Senin gibi kaç kişi var” diye sordu. “Çok” cevabını alınca, hepsini toplayıp dernek kurdu. Şimdi 300 kişiler. Ekibi bir saat camide, bir saat evde ağlıyor. “Müşterilerimiz ömründe kimseye zırnık koklatmamış, sevilmeyen insanlar. Öldüğü zaman hanımı makyajı bozulmasın diye ağlayamıyor, miras da kalmış, bizi tutuyor” diyor Ali Öztürk. Cenazede ağlayanlar kişi başı 300 YTL para alıyor. Ekibi hayatın güldürmediklerinden oluşuyor. Ayda derneğe 100 - 150 bin YTL para giriyor.”

16 Nisan 2008 Çarşamba

Evden uzaktayken sağlıklı beslenme

İş yüzünden başka kente gidenler veya okumak için evden uzaklaşan öğrenciler düzenli hayatı bırakıp fast food'a yönelirler. Bu yüzden genellikle kilo alırlar. Sağlıklı beslenmek için bu tür yiyecekleri yemek yerine aşağıdaki önerileri uygulayabilirsiniz Günlük hayatınıza bir bakın. Bir şeyler başarmak, bir yer edinmek için ne kadar çok şeyle uğraşıyor ve mücadele veriyoruz. Pek çok gencimiz kendini geliştirmek, yeniliklerin gerisinde kalmamak uğruna yıllarca emek verip okuyor, üniversite yıllarını bu yüzden ailesinden ve arkadaşlarından ayrı, evden uzakta geçiriyor. Düzenli hayatlarından bir süreliğine de olsa vazgeçip bir serüvenin içinde buluyorlar kendilerini. Metropollerdeki birçok kişi de stres ve baskı altında hayatını sürdürürken yine düzensizlikten, özellikle de beslenme düzeninin bozulmasından etkileniyor. Peki şehir dışına çıkıp evden uzakta kalanlar (özellikle de öğrenciler) sağlıklı biçimde beslenemez mi? Kolay olmasa da böyle bir düzen kurmak mümkün. Önce sağlıklı beslenme açısından önemli olan altın kuralları hatırlayalım: Asla öğün atlamayın. Yemeklerinizi hızlı yemeyin. Yemeklerinizi küçük lokmalar halinde yiyin. Bol bol su için (ortalama 2-2,5 lt.). Mümkün olduğunca fazla hareket edin.

Tüm besin gruplarını sofrada bulundurmak önemli Yurtta ya da evden uzakta yaşayan öğrencilerin yemek yemek için seçeneklerini hem mekan hem de gıdalar açısından değerlendirmek gerekiyor. Burada önemli olan, günlük beslenmemizde tüm besin gruplarının yer alması gerektiğinin unutulmamasıdır. Önemli olan bunları doğru kombinasyonlarla ve belli miktarlarda tüketmektir. Sağlıklı bir beslenmede en önemli öğün kahvaltıdır. Çünkü kahvaltı hem metabolizmanızın hızı hem de güne başlarken enerjiniz için çok önemlidir. Bu öğün için önünüzde pek çok seçenek olabilir. Peynir, zeytin, reçel, tereyağı, bal, domates ve salatalık gibi. Burada yapılması gereken 1-2 dilim ekmek (mümkünse kepekli), peynir, zeytin, 1-2 çay kaşığı reçel ile domates ve salatalık gibi vitamince de zengin olan sebzelerden tüketmektir. Haftada bir kez yumurta da yiyebilirsiniz. Şekerli ve gazlı içecekleri bırakın; su, ayran ve süt için Kilo alıp vermede kan şekeri dengemiz büyük önem taşır. Bu seviyeyi hızla yükseltecek gıda maddelerinden (reçel, bal, beyaz unla yapılmış gıdalar vs.) uzak durmak gerekir. Öğle yemeğinde tabağımızda mevsim sebzelerinden biri, çorba, salata ve tatlı olduğunu düşünelim. Sebzeyi (eğer çok yağlı ise suyunu ihmal ederek), çorbayı (tercihen çok yoğun olmayanlar) ve salatayı rahatlıkla tüketmek mümkündür. Tatlıya gelince, bu ihtiyacımızı en doğru şekilde taze mevsim meyvelerinden karşılayabiliriz. Akşam öğününe geldiğimizde ise hafif yeme anlayışı yine geçerli. Protein ihtiyacınız için ızgara et, tavuk, balık (ızgara, haşlama, sote, fırında pişirme yöntemi öneriliyor) gibi gıdaları tercih edebilirsiniz. Yanında bol salata yiyebilirsiniz. Bunların dışında günlük beslenmede vücudunuzun vitamin ihtiyacını karşılayabilmek için 3 porsiyon meyve, her gün 2 ceviz, 5 fındık veya 5 badem, kuru kayısı, vişne, kuru erik gibi kuru meyveler yemelisiniz. Ayrıca şekerli ve gazlı içecekler yerine bol su, ayran, süt gibi mineralce zengin içecekleri içmenizi öneririm. Uzaktakilerin favorisi: Makarna Makarna pratik bir yemektir, kolayca hazırlanabilir. Uzun süre muhafaza edilebilir. Besleyici ve lezzetlidir. Büyük bir çeşitliliğe sahiptir. İşte tüm bu özelliklerinden dolayı evde tek başına kalan ve yoğun çalışanlar, evden uzakta yaşayanlar, iş ya da okul nedeniyle düzenli bir yaşamdan uzaklaşan kimseler için vazgeçilmez besinler arasında yerini alıveriyor. Besin değeri açısından ele aldığımızda ise, karşımıza makarnanın vitamin ve mineraller bakımından da zengin ve yararlı olduğu gerçeği çıkar. Makarna A, B1, B2 vitaminleri, demir, kalsiyum, fosfor, potasyum ve protein yönünden de oldukça zengindir. Yağ ve sodyum oranı düşüktür, kolesterol riski yoktur. Makarna etkin bir karbonhidrattır. Metabolizmada çabucak parçalanır, hemen enerjiye dönüşür. Dolayısıyla fiziksel güç gerektiren işlerle uğraşan herkes için tercih edilebilir bir temel besin olabilir. Kalori ve yağ oranı çok düşük olduğu için, yerleşmiş genel kanının aksine şişmanlatma riski yüksek değildir. Şişmanlatan, makarnanın kendisinden çok içine konulan yağ ve kalorisi yüksek soslardır demek yanlış olmaz. Sadece makarnanın değil, tüm gıda maddelerinin tüketiminde kilo alıp-vermede asıl olan kan şekeri dengenizdir. Makarnanın bu açıdan masum -glisemik endeksi düşük- olduğunu düşünürsek, hafif bir sosla (örneğin domates ve baharatlarla hazırlanmış), lif oranı daha yüksek olan (kepekli) makarnayı belli aralıklarla ve doğru miktarlarda tüketerek sağlıklı beslenme yolculuğunuza devam edebilirsiniz. YUMURTA Yumurta, anne sütü haricinde insanın ihtiyacı olan tüm besin öğelerini bulunduran tek besinimizdir. Öncelikle en kaliteli proteine sahiptir. Yumurta proteininde, insan vücudunda sentezlenemeyen ve kesinlikle besinlerle dışarıdan alınması gerekli olan "elzem amino asitleri" yeterli ve dengeli miktarlarda bulunuyor. Yeterli ve dengeli beslenmede, özellikle hızlı büyüme ve gelişme dönemlerinde olan çocuklar için büyük öneminin olduğunu vurgulamak gerekir. Yumurta A, D, E ve B grubu vitaminlerle diğer vitaminleri, ayrıca demir ve çinko gibi sağlığımız için önemli mineralleri de içeriyor. Yumurta hayvansal kaynaklı bir besin olmasına rağmen yağ içeriği düşüktür. Yağı büyük ölçüde sarısındadır. Buna karşılık beyazında yağ ya da kolesterol yoktur. Yumurta sarısı yüksek kolesterol içermesine rağmen, doymamış yağ asitleri yüksek olduğundan, kolesterol yükseltici etkisinin et ve süt ürünlerininkinden daha düşük olduğu ortaya konmuştur. Doymuş yağların kan kolesterol düzeyine etkisi yüksek kolesterollü diyetten daha fazladır. Düşük yağlı diyet uygulayan sağlıklı bireylerce belli miktarda ve doğru pişirme yöntemiyle tüketilmesinde sakınca bulunmamaktadır. Haşlayacaksanız rafadan olmasında, sahanda istiyorsanız az yağda ve domates, sebze takviyesi ile pişirmenizde fayda var. Ayrıca çok pişirirseniz D vitamininin yok olacağını da unutmayın. Bunlara ek olarak diyette protein miktarının kısıtlandığı böbrek ve karaciğer yetmezliği gibi hastalıklarda yumurta önemli bir protein kaynağıdır. Yumurtadaki vitamin ve mineraller ne işe yarıyor?

· A vitamini kemik gelişimi için önemlidir. Vücut hücrelerinin gelişmesine yardım eder. Solunum ve sindirim sisteminin sağlıklı olmasını ve enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlar.

· D vitamini kalsiyumun kullanılmasına yardımcı olur. Yumurta sarısı D vitamini sağlayan birkaç besinden biridir.

· E vitamini antioksidan etkisinden dolayı vücudumuzu zararlı maddelere karşı korur.

· B grubu vitaminler ise, bazı besin öğelerinin vücutta enerjiye çevrilmesi için lazımdır.

· Demir kan yapımı için gereklidir. Ayrıca büyüme, gelişme ve hastalıklardan korunma konusunda rolü vardır.

· Çinko özellikle büyüme-gelişme ve bağışıklık sisteminde büyük rol üstlenmiştir. Yeni araştırmalar yol gösteriyor Sarmısak gribe karşı etkili Yapılan araştırmalarda sarmısağın içindeki antiviral maddelerin vücudu güçlendirdiği ve antibiyotik gibi etki gösterdiği bulundu. Balık yağı lupus hastalığına iyi geliyor Artrit ile ilişkili olan, 40 yaşından küçük kadınları etkileyen ve bağışıklık sistemiyle ilgili bir hastalık olan lupusun kesin bir tedavisi henüz yok. Ama altı ay boyunca günde 3 gram balıkyağı içen kadınlarda semptomlar azalıyor. Alzheimer hastalığına karşı E vitamini Kalbi koruyan E vitamininin Alzheimer hastalığına karşı yararlı olduğu saptandı. E vitamini en çok yağlı tohumlarda bulunuyor. Alkoliklerde kalsiyum alımına dikkat Sürekli içki içenlerin kan kalsiyum seviyelerinin düştüğü gözlendi. Bu insanların kalsiyum içeren besinleri tüketmeleri tavsiye ediliyor. Ceviz yararlı yağlar içeriyor Doymamış yağ asitleri açısından zengin bir gıda olan ceviz, doymuş yağların zararlı etkilerini ortadan kaldırıyor. Enerji verici özelliği olan cevizi özellikle okula giden çocukların yemeleri öneriliyor.

Daha Önce Vücudumuzu Hiç Böyle İncelemiş miydik?

Vücudumuzda bulunan yağla 7 iri sabun kalıbı yapabiliriz, O kadar çok karbon taşırız ki bunları bîr araya toplayıp kullanmak mümkün olsa; 9000 adet kurşun kalem yapabiliriz, 2200 kibrite yetecek kadar fosforumuz, 250 gramdan fazla sülfürümüz, bir kaşık dolusu magnezyumumuz, 5 cm boyunda bir çivi yapacak kadar demirimiz vardır, Vücudumuzda 25 milyar oksijen alıcı kırmızı kan yuvarlakları bulunmaktadır. Bunları bir yüzey üzerine yayacak olursak 2570 metre karelik bir alanı kaplar, Bebekken 270′den fazla kemiğimiz varken, büyüdükçe bunların bazısı birbiriyle kaynaşarak sonunda sadece 206 kemikle kalırız.

*Kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kere atar. Bu atışa göre, 70 yaşındaki insanın kalbi 2500 milyon kere atmış ve bu süre içindede 167561600000 kilo kan, damarlarımıza pompalamıştır.

*Normal bir vücut ısısı ile, insanın dayanabileceği en sıcak suyun ısısı 110°Cdir.

*Normal bir insan vücudunda bulunan elektrik, 25 Wattlık bir lambayı dakikalarca yakabilir.

*Esmerlerde 120 bin, sarışınlarda ise 140 bin adet saç teli vardır. Her geçen gün başımızdan 80-150 arasında saç teli kopar ve yerine yine aynı sayıda yenileri çıkar.

*Tek bir dakika içerisinde 1025 cm küplük havayı içimize çeker, 4 kilograma yakın kanı vücudumuz içinde devrederiz.

*Yapılan araştırmalara göre 6 dakika su altında kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sıfırın altında 103 derecelik bir soğuğa karşı koyabiliriz. 30 gün aç 110 saat da uykusuzluğa dayanabiliriz.

*Tırnaklarımız bir yılda 3,75 metre kadar uzar.

*İnsan doğduktan bir kaç gün sonraya kadar, hiç birşey duymayacak kadar sağırdır.

*Ortalama bir insan vucudu oyuncak bir savaş topunu patlatabilecek kadar potasyum, küçük bir kümesini badana yapmaya yarayacak kadar kireç, bir reçel kavanozunu dolduracak kadar şeker ve bir köpeğin bitlerini öldürmeye yetecek kadar sülfür ihtiva eder.

*Bir insan iskeleti anatomi/tıp okuyan bir öğrenciye ortalama 5,000$-7,500$ civarında bir paraya mal olurken, kendi iskeletinizi şu an satmaya kalkarsanız size getirisi en fazla 450$ civarında olur.

*Ağzınız günde ortalama bir litre tükürük (salya) üretir.

*Demodex folliculorum, daha önce duydunuz mu? Demodex 8 ayaklı, küçük kuyruklu, bir milimetrenin üçte biri uzunluğunda ve en sevdiği şey sıcak bir yer bulup orda uzanmak olan minik bir canlı. Bu minik canlı çoğumuzun saç köklerinde ve özellikle de kirpiklerimizde bulunmakta.

*Her kulağımızda takriben 4000 tane kulak kiri yapımında görevli bez mevcut

11 Nisan 2008 Cuma

SÜPER ÖĞRENME YÖNTEMİ

Son yıllarda yapılan bir çok araştırma; insan beyninin müthiş bir potansiyele sahip olduğunu, aklın yaratılıcılık kapasitesinin sonsuz olabileceğini, bilinçli komutlarla beyin merkezimizin geliştirilebileceğini ve düşleyemediğimiz güçlerimizi kullanabileceğimizi ortaya koymuştur.

Bilim adamları insanların içinde yaşadığı kozayı kırdığını, içindeki potansiyeli fark ettiğini, bu potansiyeli çeşitli metotları uygulayarak, öğrenme sistemlerinin geliştirilebileceğini, çeşitli deneylerle kanıtlamışlardır. Bütün bu araştırmaların temelinde insanın mantıklı bir zekaya, bedene ve yaratıcı zekaya sahip olduğu ilkesi diğer bir deyişle bedenin sağ ve sol beyinle uyum içinde kullanılması ilkesidir yatmaktadır. Düşünme süreci konusundaki karmaşık araştırmalar, sağ ve sol beynin uyumu kavramına yönelmiştir. Teoriye göre beynimizin sol tarafı, mantıklı, akıllı, analitik düşünür. Beynimizin sağ tarafıysa, iç güdü, yaratıcılık ve düş gücüyle ilgilenir. Teoriler, sol beynin, bedenin ve sağ beynin birbirlerine karşı çalışmalarına ve yeteneklerinizi kısıtlamalarına engel olarak, bu üç faktörü birlikte çalıştırarak süper öğrenmeyi ortaya çıkarır. Süper öğrenme teknikleri uygulanırken, insanlardaki mevcut bazı olumsuz kanıları örneğin; korkuları, suçluluk duygusunu, kendini küçük görme ve sınırlı yetenekleri ortadan kaldırmaya yönelik programlar da birlikte uygulanmaktadır. Kendimizi engellediğimiz bir çok duvarı yıkıp, engellenmemiş kişiliğimizi ortaya çıkarır. Süper öğrenme size yeni bir şey vermez, zaten sahip olduğunuzu yani kendinizi ortaya çıkarır. Eğitimciler buna" engellenmemiş, kendini merkeze koyan ve ışık saçan kişilik ” diye tanımlarlar.

1960’lı yıllardan sonra özellikle Bulgar ve Rus bilim adamları insanların öğrenme yeteneklerini ve bellek gücünü arttırma üzerine çalışmalar yapmaya başlarlar. Bulgarlar 1960 yılında Sofya’da Dr. Lozanov yönetiminde Öneribilim Enstitüsünde çalışmalarını hızlandırırlar. Araştırmacılar beyin kapasitemizin yüzde onunun kullanıldığını, geri kalan yüzde doksanının harekete geçirilmesinin öğrenilmesi gerektiğini vurgulanmaktadır. Dr. Lozanov Öneribilim Sistemi adını verdiği öğrenme sistemi ile insanların akıl ve bedenlerinin kapalı noktalarına erişmeyi, beynin sağ ve sol kısımlarının bir orkestra gibi uyum içinde çalışıp, insanların yapmak istediklerini daha iyi yapmalarını sağlamaktadır.

Öğrenmeyi elli misli hızlandıran sistemde; temel eğitimde, ilk başlayan programlarda, yeni bir iş öğrenmede ve kişinin yeteneklerini genişletmede inanılmaz sonuçlar elde etmiştir. Araştırmalar sonucunda beynin engellemeden, rahatsız edilmeden çalışması durumunda her türlü bilgiyi sünger gibi emdiğini, beynimizin bilgileri kayıt makinesi gibi kayıt ettiğini tespit etmişlerdir. Öneribilim yönteminde müzikle birlikte yabancı dil öğrenimi uygulanmış iki saatlik bir seansta 120-150 kelimenin çoğunun okunup-yazılmasını ve gramer kurallarını da zahmetsizce öğrenmişlerdir. Gayret göstermeden hiçbir şey öğrenemeyeceklerini düşünmelerine rağmen, birkaç hafta içinde daha önce tek kelime bilmedikleri yabancı dili su gibi öğrenmişlerdir.

Öneribilim Enstitüsü, eğitimciler, doktorlar ve mühendislerin birlikte çalışmaları ile hızlı öğrenme ve süper belleği nelerin harekete geçirdiğini anlamaya çalışırlar. Bu kurstan mezun olanlar sık sık merkeze çağrılıp çeşitli sınavlara tabi tutulmuş,böylece öğrenciler hızlı öğrenmenin yanında öğrendiklerini de unutmamışlardır. Dr. Lozanov’un; aklın kapalı kapılarını açarak süper belleği geliştirmek ve hızlı öğrenimi sağlamak için kullandığı müzikli hatırlama yöntemi üzerinden epey bir zaman geçmiştir. Bugün bu sistem diğer ülkelerde de kullanılmaktadır.

-Süper öğrenme ile ilgili çalışmalarda bazı psikolojik engellerin öğrenmeyi engellediği ortaya çıkmış bunlar genelde şu başlıklar altında toplanmıştır;

-Eleştirici/Mantıksal Engel: Kişinin başkaları başarır, ama ben asla şeklindeki yorumları.

-Sezgisel/Duyusal Engel: Daha önceki deneyimlerin, beceriksizliklerin güvenini sarsması, gelecekteki hayatını da etkiler.

-Etik/Ahlaksal Engel: İnsanların çoğu öğrenmenin zorlu, sıkıntılı ve ağır bir iş olduğuna şartlanmışlardır.

Süper Öğrenme Nasıl Gerçekleşir.? :

Potansiyelinizi yükseltmek ve kendinizi iyi hissetmek için çeşitli teknikler yüzlerce araştırma sonucu ortaya konulmuştur. Bunlar kısaca;

(a) Rahatlama Egzersizi :

Bu tip egzersizler sadece beden gerginliğini gidermek için değil, bilinç altıyla bağlantı kurulmanın da ilk adımlarıdır. Kas gerginliklerini gidermek vücudun gevşemesi insanların yorgunluktan kurtulup, canlı, faal ve iyi bir konsantrasyon için de ilk adımdır.

(b) Psikolojik Gevşeme :

Fiziksel gerginlik ve gevşeme gibi beden hareketlerinin yerine, hayal gücüyle gevşemede bir diğer gevşeme yöntemidir.

(c) Öğrenmenin Ve Hatırlamanın Zevki:

Kişi; kendi kendisine“kolay öğrenirim, mükemmel hatırlarım” demekle, öğrenmeyi ve hatırlamayı harekete geçiremez. Aklın derinlikleriyle, bilinç altıyla iletişim kurarken mesajları iletmeye yardımcı olan duygulardır. Başarılı bir deneyim sonunda hissedilen zafer duygusu, keyif hatırlanırsa öğrenme sürecinde daha hızlı bir etkileşim ortaya çıkar.

(d) Tempolu Nefes Alma:

Bu egzersizde ise ritimle nefes almayı öğrenme ve nefes kontrolüyle beden ve akıl ritimlerini yavaşlatma için kullanılır.

Dr. Lozanov’un Öneribilim Enstitüsünce geliştirilen süper öğrenme teknikleri 1976 yılından beri Bulgaristan’da 17 devlet okulunda- Lozanov’un yöntemiyle- ders işleme şeklinde uygulanmaktadır. Bu okullara devam eden çocukların her birinin dahi olduğunu düşünün. Bu tür bir öğrenim sistemi ile hasta çocuklar, ağır öğrenen çocuklar bile istenen standartta ulaştırılabilir.

Bütün bu gelişmeler askeri kesiminde gözünden kaçmamış, Askeri Akademilerden bu tekniği incelemek üzere çok sayıda kişinin geldiği de tespit edilmiştir. Ordu hızlı öğrenmeyi, sadece okuması yazması olmayan acemi erlere değil, aynı zamanda modern askeri silahların nasıl çalışacağını gösteren teknik bilgileri öğrenmesi gereken personele de uygulamak istemektedir. 1977 yılından sonra bu teknikler Bulgaristan ve Rusya tarafından uygulanmıştır.

Batı dünyası bu gelişmeleri yakından takip etmiş, kendi ülkelerine taşıyarak, eğitim sistemlerinde uygulayarak öğrenme performanslarını çok üst seviyeye çıkarmışlardır. Batılılar süper öğrenme, süper bellek sistemini ilk kez duydukları zaman sistemi rahat koltuklara oturup, müzik eşliğinde yabancı dil kasetleri dinleme şeklinde algılamışlar, uygulamaya başladıklarında başarısız olmuşlardır.

Hızlı öğrenmenin iki temel sırrı olan; “Gevşemiş olma ve ritmin eşzamanlı olması” daha sonra anlamışlardır. Bedenin ve aklın uyum içinde çalışması hızlı öğrenmeyi kolaylaştırmıştır. Dr. Lozanov bedenin gevşemesinde çeşitli meditasyon yöntemlerini kullanmış fakat belirli ritimli müziğin belirli bir şeklinin bedeni gevşettiğini gözlemlemiştir. Süper öğrenme seanslarında özel bir müziğin barok bestecileri dediğimiz Bach, Vivaldi, Telemann, Corelli, Handel’in eserlerini günde birkaç dakika dinleyenlerin gerilim ve stresten arındıkları, hatırlama ve fark etme gibi fonksiyonlarının geliştiği ağrılarının yok olduğu tespit edilmiştir. Bütün dünyadaki bilim adamları bu tür müziğin bitkilerin gelişiminde bile olumlu izlerini, yapılan deneyler ile ortaya koymuşlardır.

Dr.Lozanov;“Tarih ve toplum sürekli bize yeteneklerimiz hakkında bir takım önerilerde bulunuyor ve bu öneriler neler yapabileceğimiz konusunda bizi küçümseyerek sınırlıyor.” diyor. Sınırlamalara inanmak, sınırlı insanlar yaratır. Bizi bağlayan engellerin çoğu bilinçsiz önerilerdir. Doğduğumuz andan itibaren çevremizdekilerden nasıl davranmamız gerektiğini ve nasıl olmamız gerektiğini belirten öneriler almaya başlarız. Araştırmacılar “Uçabilirsiniz, ama önce kozanızı kırmanız gerek” diye öneriyorlar. Eğer uçmak istiyorsak, kontrolü ele almalıyız.

10 Nisan 2008 Perşembe

Ekip Çalışmasının Büyüleyici Hikayesi

"Atta"lar ya da diğer adıyla "yaprak kesici karıncalar"ı, sayfalarımıza taşıyan ilginçlik, Amazon ormanlarında yürüttükleri olağanüstü "ekip çalışması"dır. Yaprak kesiciler, koparttıkları yaprak parçalarını yuvalarına götürüyor ve orada oluşturdukları "yeraltı bahçelerinde", yiyebildikleri tek besin olan bir "mantar türü"nü yetiştirerek varlıklarını sürdürüyorlar. Ekipler hayatlarını devam ettirmek için son derece uyumlu bir işbirliği içinde farklı görevler üstlenirler. Yaprak kesme işlemini yapan ekip, yaprakları kuvvetli çeneleriyle keserek başlarının üstünde yuvaya taşır. Hem de ne taşıma! Adeta orman zemini, canlanarak yürüyüşe geçmiştir. Tahmin edilen o ki: Yaprak kesici karıncalar, Amazon'da yere düşen tüm yaprakların %15'ini taşıyacak kadar muazzam bir işbirliği ve çalışma becerisine sahip. Kesici ekipler, yaprakları kesip yuvaya ulaştırırken... Bir başka ekip, salgıladığı "antibiyotikli sıvı" ile yeraltı bahçelerini temizler, "dezenfekte" eder... Böylece, "ekim" için kullanılacak mantar bahçesini bozacak herhangi bir ürünün yetişmesi önlenir. Bitmedi. O arada "bir diğer ekip", yuvaya ulaştırılan büyük yaprakları, küçük parçalara ayırarak hazırlamaktadır. Kimin için, ne için? Arkadan gelen ekip, bu küçük yaprak parçalarını ağzında çiğneyip "lapa" haline dönüştürebilsin ve ekim işlemine uygun duruma getirsin diye... Yine bitmedi. Bir başka ekip, devreye girerek, hazırlanmış yaprak lapasını mantar ekimi için uygun olan yerlere serer. O sırada, bir başka ekip de yuva içindeki eski bahçeciklerden mantar parçalarını sürükleyerek bu yaprak lapalarının içine ekmektedir. Evet. Nihayet, karıncaları besleyecek mantarın yetişmesi için tüm hazırlıklar tamamlanmıştır. Bitti mi? Hayır. Bu olağanüstü organizasyon sürerken, geri kalan ekipler de başka görevleri yerine getirir. Örneğin, "koloninin korunması" gibi: Yuva içinde bir ekip, "kraliçe ile larvaları" korumaktan sorumludur. Orta boylu işçi karıncalar, hemen tüm günlerini yaprak taşıyarak geçirdikleri için kendilerini korumakta zorlanır. Bu noktada, bir başka "koruyucu ekip" devreye girer ve yaprakları taşıyan işçi karıncaların yanında bulunarak onları korur. Daha küçük boyda olan bu koruyucu karıncalar, taşınan yaprağın üzerine oturarak çeşitli savunma taktikleri geliştirirler. Belki tek tek ele alındığında sıradan gibi gözüken bütün bu işler, ortak bir amaç için çalışan ekip üyeleri sayesinde hiç de sıradan olmayan sonuçlar elde edilmesini sağlar. Yaprak kesici karıncaların dünyası, iş yaşamında ekip çalışmasının temelini oluşturan bazı kavramları ve o kavramların işlerlik kazanmasıyla ortaya çıkan mükemmelliği de farklı bir açıdan sergilemektedir: • "Karıncaların hayatını devam ettirebilmesi" gibi ortak bir amacın varlığı, • "Yaprak taşıyan savunmasız üyelere "korumalık yapmak" gibi ekip üyeleri arasında karşılıklı bağımlılık, • "Antibiyotikli sıvı ile ortamın temizlenmesi" gibi ekip üyelerinin "uzmanlığına" duyulan karşılıklı ihtiyaç, • "Bir ekip yaprakları keserken, diğerinin ekim yerini hazırlaması" gibi birbirine bağlı işlevlerin tam bir uyum içinde gerçekleşmesiyle yaratılan sinerji. Amazon’da yaşayan “atta karıncaları” bize, bireysel güçler, bireysel yetenekler, bireysel çabalar; bir "amaç doğrultusunda" uyum içinde "birleştirildiğinde" başarı için tükenmez bir güç elde edilebileceğini kanıtlamaktadır. Kaynaklar: National Geographic, Temmuz 1995, s. 100, 104. Hölldobler, B. ve O. Wilson (1990), The Ants, Harvard University Press, s. 597- 598. Farb, Peter ve Time-Life Kitapları editörleri, The Insects, s. 164. Yazan : Aytaç BALCI

9 Nisan 2008 Çarşamba

Sizce devlet yönetiminde yapılması gereken en önemli değişimler neler?

Ülkemizde gerekli olan en önemli değişim, yönetim anlayışında gerçekleşmesi gereken değişimdir. Seçimle iş başına gelen iktidarlar üç konuda zihniyet değişimini önce kendinden başlayarak gerçekleştirebilir ve topluma örnek olursa, ülkemizde yaşam kalitesi önemli ölçüde artacaktır. Bu konular atamaların nasıl yapılacağı, Türkiye’nin uluslararası arenada konumlandırılmasına ilişkin vizyon ve kaynakların verimli, etkin ve şeffaflıkla kullanılmasını sağlamak üzere yönetim kalitesinin artırılmasıdır.

Bir toplumda seçimler ya da atamalar, genellikle ‘bizden biri’ mantığıyla yapılıyorsa, yönetim pozisyonlarına gelenler de kurumların misyonlarını en iyi şekilde yerine getirmekle değil, yalnızca kendini seçenlere, atayanlara ya da onların çevrelerine hizmet etmeye uğraşacaklar demektir. Bunun sonucu ise kurumsal başarısızlık ve toplumsal güvenin yitirilmesidir.

Şeffaflığın ve güvenin esas olmadığı toplumlarda ise ‘bizden biri olmak’, en önemli seçim kriteri olmaya devam eder!

Üstelik atamaların ‘bizden biri’ mantığıyla yapıldığı toplumlarda insanlar ‘en iyi’ olmak üzere kendilerini geliştirmeyi öncelik haline getirmeyecekleri için bireysel ve toplumsal gelişmeye de sekte vurulmuş olur. Ayrıca, bu mantık insanları gerçekte olmadıkları gibi gözükmeye ve davranmaya da teşvik ettiği için toplumda riyakârlığı artırıcı bir etki de yapar.

Oysa ‘en iyilere’ öncelik veren toplumlar daha başarılı olur. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun başarılı ve uzun geçmişini açıklayan faktörlerden biri de çeşitli etnik, dinsel kökenlerden ‘en iyi’ olanları en üst pozisyonlara kadar getirme bilincidir. Benzer şekilde, bugün ABD’nin başarı faktörlerinden biri de göçmen politikasını ‘en iyi’ olanları kendisine cezbetmek üzere kurmuş olması.

Dolayısıyla, ülke yönetiminde de yaptığımız atamalarda ‘bizden biri’ mantığıyla değil, ‘kurumsal misyonu en iyi şekilde gerçekleştirecek kişi’ mantığıyla hareket edilirse, başarı ve toplumsal güven için çok önemli bir adım atılmış olacaktır.

Ülkemizin konumlandırılmasına ilişkin vizyon konusunu açabilir misiniz?

Düşünceler söylemleri, söylemler de eylemleri belirler. Bir ülkenin gelişmesi için gerekli tüm kaynakları harekete geçirebilmek için yurtiçindekilerin ve dışındakilerin düşüncelerini etkileyebilecek bir vizyonun ortaya konulması ve bu konuda inandırıcı adımların atılması o vizyonun gerçekleştirilmesindeki temel adımdır.

İlişkilerimizde ne alacağımıza değil, ne verebileceğimize odaklanmalıyız. AB takımının bir üyesi olmayı hedefleyen bir toplum olarak AB’nin sorunlarına çözüm üretme konusuna ne kadar odaklandığımızı sorgulamalıyız. Gerek devlet, gerekse özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin AB’yle ilişkilerini değerlendirecek olursak, maalesef ağırlıklı olarak ‘kapıda ağlayan çocuk’ konumunda olduğumuzu kabul etmeliyiz.

Hangi kurumumuz, hangi şirketimiz, hangi sivil toplum örgütümüz Avrupa’nın dünyadaki yerini iyileştirmek için fikir üretiyor, proje geliştiriyor ve katkıda bulunuyor! AB’ye üye olmak isteyen bir toplumun zihinsel sınırları da ülke sınırlarını aşıp en azından Avrupa sınırlarına dayanmalı. Dolayısıyla sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da sorunlarına çareler üretecek bir konuma gelmeyi sağlayabilirsek, Türkiye AB’nin değerli bir üyesi olur.

Yönetim kalitesi nasıl artırılır?

Toplumumuzdaki diğer bir zihinsel engel de tepedekilerin her şeyi daha iyi bildiği anlayışıdır. Bu anlayışı aşmak için siyaset ile vatandaş arasındaki ilişki temsili demokrasiden, katılımcı demokrasiye dönüşmelidir.

Uygulanmayan kararlar değer yaratmaz. Sahiplenilmeyen kararlar ise iyi uygulanamaz. Toplam Kalite Yönetimi felsefesinin en önemli faydalarından biri de kararların katılımcı anlayışla alınmasını ve dolayısıyla iyi uygulanmasını sağlamak. Bu, kuruluşlar için olduğu kadar toplumlar için de geçerli.

Çeşitli devlet kurumlarında başlatılan toplam kalite yönetimi çalışmalarını bir devlet politikası haline dö-nüştürmek ve bu çalışmalara süreklilik kazandırmak, ülkemizde katılımcı demokrasi anlayışının yerleşmesine yardımcı olacaktır.

Dolayısıyla devlet yönetiminde vatandaş odaklı ve katılımcı bir yönetim anlayışı olan toplam kalite yönetimi anlayışını hayata geçirebilirsek, Türkiye yüksek yaşam kalitesiyle özdeşleşen bir ülke konumuna gelebilir.

Bir toplumda seçimler ya da atamalar, genellikle ‘bizden biri’ mantığıyla yapılıyorsa, yönetim pozisyonlarına gelenler de kurumların misyonlarını en iyi şekilde yerine getirmekle değil, yalnızca kendini seçenlere, atayanlara ya da onların çevrelerine hizmet etmeye uğraşacaklar demektir. Bunun sonucu ise kurumsal başarısızlık ve toplumsal güvenin yitirilmesidir

Yazan : Dr Yılmaz ARGÜDEN

5 Nisan 2008 Cumartesi

AİLELERE ÖNERİLER

BUNDAN YÜZYIL SONRA BANKA HESABINIZDA KAÇ PARANIZIN OLDUĞUNUN, HANGİ TÜR BİR EVDE OTURDUĞUNUZUN YA DA NE ÇEŞİT ARABA KULLANDIĞINIZIN HİÇ ÖNEMİ KALMAYACAK.

ANCAK; BİR ÇOCUĞUN HAYATINDA ETKİLİ OLABİLİRSENİZ DÜNYA DAHA FARKLI OLUR

· Çocuğunuzla mutlaka güçlü bir sevgi bağı kurun.

· Çocuğunuzun sorunlarıyla yakından ilgilenin.. Çocuğunuzla her konuyu konuşabilin.

· Çocuğunuzun güçlü yanlarını destekleyin, özel ilgilerini geliştirebilmesi için onu yüreklendirin.

· Serbest zamanları için uygun aktivitelere yönlendirin. (Bilim, spor ve sanat etkinlikleri vs.)

· Ergenlik döneminin özelliklerini öğrenin, eğitim ve öğretimini ona göre yönlendirin.

· Değişiklikleri fark edecek kadar dikkatli olun.

· Kurallarınızda tutarlı olun.

· Çocuğunuzun sorumluluklarını onun adına siz yüklenmeyin.

· Ortak deneyim ve fikir birliği yaşadığınız alanlarınızı keşfedin..

· Çocuğunuzun arkadaşlarını, hatta onların anne-babalarını tanıyın ve arkadaşlık kurun. Onları evinize davet edin.

· Maddeler ve olumsuz etkileri hakkında korkularınıza değil, gerçeklere dayalı bilgilerle konuşun.

· Maddelerin sağlık, görünüş, spor ve diğer aktiviteler üzerinde nasıl etki yapacağını vurgulayın.

· Çocuğunuzla iletişim kurarken,

Yargılamayın ---------------- Dinleyin

Konferans vermeyin ---------------- Konuşun

Tehdit etmeyin ---------------- Örnek olun

Sorgulamayın ---------------- Arkadaşlarını tanıyın

Teşhis koymayın ---------------- “Hayır” demesini öğretin

Ahlak derslerinden kaçının ---------------- Öğrenmesine yardımcı olun

Emir vermeyin ---------------- Açık olun

Kuşlarda ki Dayanışma İnsanlarda da olmalıdır.

İnsanların, bir amacı gerçekleştirmek için karşılıklı olarak yardımlaşma, duygu,

düşünce ve çıkar birliği içinde olmalarına Dayanışma denir. Yapılan araştırmalar, rekabet

yerine iş birliğini tercih eden grupların daha başarılı olduklarını ve daha fazla haz aldıklarını

ispatlamıştır. Rekabetçi, diğer bir ifadeyle yarışmacı çalışmaların verimi artırmadığı toplam

üretimi azalttığı yapılan uygulamalar sonucunda anlaşılmıştır.

Günümüzde çağdaş işletmelerin üzerinde çok sık durduğu bir terim, Takım ruhu’dur,

bu konuyla ilgili bir çok isim kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları: Takım çalışması, grup

dinamiği, ekip ruhu, kurumdaşlıktır. Adı her ne olursa olsun, hepsinin bir tek amacı ve işlevi

vardır:Tüm işletmenin bir bütün olarak çalışması, bütünlüğün oluşması için etkileşim

paylaşım.

Dayanışmanın en iyi örneğini doğada” V” şeklinde

uçan kuşlar sergilemişlerdir.

Dayanışma ruhunu ve sonuçlarını bu örneğin

aşamalarında yaşayarak öğrenelim.

Kuşlar ”V” şeklinde uçuş sayesinde; doğa bilimciler

tarafından en doğru yere, en kısa sürede, en az fire vererek

göç eden canlılar olarak saptanmıştır.

Her kuş, kanatlarını çırparken kendisini izleyen diğer kuşu yukarı kaldıran bir güç

oluşturur. Bütün bir sürü “V” biçiminde uçarken tek bir kuşun uçabileceğinden en az %71

oranında fazla bir uçuş mesafesi kat eder. Bir kuş “V” biçiminin dışında kaldığı zaman

havanın sürtünme kuvvetini hisseder ve hemen önündeki kuşun kuvvetinden yaralanabilmek

için diğer kuşların temposunu yakalar. Önde giden kuşlar yoruldukları zaman arkaya

geçerler, diğer kuşlar öne doğru yol alırlar. Bu dönüşüm sayesinde en fazla kanat çarpan

kuşlar dinlenme hakkını kazanırlar

Arkadaki kuşlar, öndekileri, hızlarını koruma konusunda cesaretlendirmek ve

yüreklendirmek için öterler. En önemlisi de bir kuş hasta olduğu veya yaralandığı için takım

oluşumunun dışında kalırsa, başka bir kuş onunla birlikte gruptan ayrılarak havalanmasına

yardın etmek ve onu korumak için aşağıya doğru takip eder.. Hastalanan ya da yaralanan

kuş uçabilecek duruma gelinceye kadar onunla kalır, yalnızca o zaman başka bir takımla

bütünleşmek ve kendi sürülerine yetişmek için havalanırlar.

Davranış Tahmini

Davranış, kişinin yaptığı ve herhangi bir yolla

ölçülebilen her şeyini kapsar. Üzülmek, düşünmek,

sevinmek birer davranıştır.Davranış sözcüğü, bireyin gözle

görülebilen eylemlerinin yanı sıra, doğrudan gözlenemeyen

içsel olaylarını da kapsar. Örneğin; hatırlamak, unutmak, hayal kurmak gibi zihinsel süreçler

de davranış tanımının kapsamı içinde yer alır.

Karşımızdaki bir insanının ne zaman nasıl davranacağını tahmin edebilmek için o

insanı çok iyi tanımamız gerekir. Hepimiz anne babalarımızın, kardeşlerimizin ve iyi

tanıdığımız arkadaşlarımızın davranışlarını az çok tahmin edebiliriz. Bu davranış tahmini, iş

yerinde birbirlerini çok iyi tanıyan çalışanlar arasında da ast’larla üst’ler arasında da

olabilmektedir. İş yerine gelen müşterilerin ve iş yapılacak olan kimselerin davranışlarını

tahmin edebilmek, insan psikolojileri konusunda bilgi sahibi olabilmeyi ve “insan sarrafı”

dediğimiz kişilikte olmayı gerektirir. Ancak bu tahminler her zaman kesinlikle doğru

olacaktır düşüncesi insanları ön yargılı yapar. Ön yargılar da insan ilişkilerinde iletişimi

engelleyen unsurlardandır. Bu konuda yanılma payını da unutmamak gerekir.

İş yerinde çalışanlar, izin konusunda, ücret konusunda, disiplin kuralları konusunda,

amirlerinin nasıl davranacaklarını çok iyi tahmin ederler. Amirler de beraber çalıştıkları

personelin emirler, komutalar konusunda, iş yerinden beklenen disiplin konusunda onların ne

kadar duyarlı, titiz ve dikkatli davranacakları konusunda çok rahatlıkla tahminlerde

bulunabilirler. Bu davranış tahminlerinin kaynağı, geçmişte yaşanan olayların değerlendirilip

bilgilerin toplanmasıdır; bu tecrübelerin olumlu yönde kullanılması iş yerinde barışı

artıracaktır. Yerine getirilmeyeceği tahmin edilen taleplerin açıklanmasına da gere

kalmayacaktır.

Davranışları anlayabilmek ve önceden kestirebilmek durumunda olanların, içinde

bulundukları yerin değer yargılarını, kültürünü, doğrularını yanlışlarını, inançlarını, duygu ve

düşüncelerini eğitim düzeyini araştırmaları gerekir. Eğitim insan davranışlarının değişmesini

sağlayan önemli bir unsurdur. Sayılan bu unsurların yanında, kişilerin yetenek, beceri, bilgi

ve alışkanlıkları da davranışlarına etki eden faktörlerdendir. Bütün bunları bilen kişilerin

daha isabetli davranış tahmininde bulunması mümkündür.

İşletmede Çalışanların davranışları nasıl olmalıdır.

*İşletme çalışanları arasında iletişimi sağlayınız.

*Çalışma hayatında etkili iletişim kurabilmek için şu

davranışları alışkanlık haline getiriniz:

*İnsanlarla iletişimde gülümseyiniz.

*Günün zamanına göre: “Günaydın, nasılsınız, iyi

akşamlar.”demeyi ihmal etmeyiniz.

* Sevdiğiniz arkadaşlarınıza: “Sizi çok seviyorum, her biriniz

benim için çok önemlisiniz.” diyerek sevginizi ve saygınızı

ifade ediniz.

*Yanlış davranan arkadaşlarınıza “Olabilir, herkes hata

yapabilir, istemeden olmuştur” gibi ifadeler kullanarak yapıcı

eleştirilerde bulununuz.

* Asık suratla dolaşmamaya özen gösteriniz.

* İnsanlardan beklediğiniz şekilde davranış gösteriniz, empati kurunuz.

*işinize istekle gidiniz , bilgilerinizi geliştiriniz, çok kitap

okuyunuz.

*Sizi uyaran insanlara olayı sağlıklı bir şekilde

değerlendirdikten sonra hatalıysanız : “Haklısınız efendim, bir

daha olmaz, özür dilerim.” gibi ifadeler kullanmaya çalışınız.

*Arkadaşlarınızla, rekabet etmek ve yarışmak yerine dayanışma

kurmaya çalışın, gerektiği zaman yardımlarınızı

esirgemeyiniz. (V şeklinde uçan kuşları hatırlayınız.)

*İşletme dışı ile iletişimi sağlayınız.

*Müşteriye en iyi hizmet konusunda, satın almadığınız

zamanlarda bile size iyi davranan satıcıları örnek alınız.

*Sınıf içindeki grup çalışmalarında dayanışma sonucu elde

ettiğiniz başarıyı hatırlayarak ortaklığın önemini anlamaya

çalışınız.

*Rakip firmaları haksız rekabet edilecek kimseler olarak

düşünmek yerine, başarıları örnek alınacak kimseler olarak

düşününüz.