31 Ağustos 2007 Cuma

Yeneteklerimi Nasıl Belirleyebilirim

YETENEKLERİMİ NASIL BELİRLEYEBİLİRİM? Öncelikle geçmişte yaptığınız işle yeni seçtiğiniz iş hakkında düşünün. Bugüne kadar bu özelliklerden hangilerine sahip olduğunuzu belirleyin, hatta bir kalem kağıt da alıp not alın. Daha sonra yapmak istediğiniz işte hangi özelliklerinin istendiğine bakın ve kendi özelliklerinizle karşılaştırın. Bu şekilde her şeyi daha net görebilirsiniz. Kaynak:www.monster.com YETENEKLERİNİZ HEP YANINIZDA İş yaşamında en büyük korkularımızdan biri sektör değiştirmek. Büyük bir istekle başladığımız kariyer yolculuğumuzu başka bir yöne çevirmek bizi korkutur. Daha önce yaptıklarım ne olacak, işverenler özgeçmişimi gördüklerinde ne düşünecekler diye kaygılanırız. Oysaki bu kaygılar yersizdir çünkü her deneyim bize başka yetenekler katar. Bunların hepsinin toplamında iş yaşamındaki duruşumuz ortaya çıkar. Hangi sektörde olursak olalım bizi biz yapan yeteneklere ‘taşınabilir yetenekler’ deniyor. İsmimiz gibi yeteneklerimizi de gittiğimiz iş yerine taşır, bu şekilde fark ediliriz. Peki taşınabilir yetenekler nelerdir? İletişim yeteneği: İletişim kurma becerisi, takım ruhu bilinci, motivasyon yüksekliği. Teknik bilgiler: Bilgisayar programlarına hakimiyet, teknik bir hata oluştuğunda sorun çözme yeteneği. Hafıza gücü: Evrak ve bilgi saklamak, analiz yapma ve araştırma yeteneği. Örneğin bir şirket eğitmenisiniz ve bu yetenekleri insanlara öğretmeniz gerekiyor. İşverenlerin sizden istediği en temel şey, bu özellikleri öğretmeniz olacaktır. Bu yüzden çalışanlar da verimli bir iş yaşamı için bu yeteneklere sahip olmaları gerektiğini kısa süre içinde anlarlar. Ya da bir yöneticisiniz: O zaman da durum değişmez. Eleman ararken yine aynı özellikleri, yani iş yaşamında kimin hangi beceriyi şirketinize katabileceğine bakarsınız Evrak ve bilgi saklamak, analiz yapma ve araştırma yeteneği. BİR İŞE BAŞLAMADAN ÖNCE NASIL KARAR VERECEĞİZ? Hayatımız boyunca hemen her an karar veriyoruz. Bu yazıyı da bir karar sonucu okuyorsunuz. Kararlar, farklı seçeneklerin olmasından doğuyor. Ve biliyoruz ki en kötü karar bile kararsızlıktan iyi! Pek çok bilim adamı karar almada nasıl bir zihinsel süreç yattığını araştırıyor. New Scientist, karar verirken şu önerileri uygulayın diyor... Toplumsal baskılara kurban olmayın: Pek çoğumuz toplumsal baskıların dışında kalmayı başaramayız. Çok sayıda araştırma, kendisiyle barışık pek çok normal insanın bile arkadaşlarının ve otoritenin etkisinde kaldığını gösteriyor. Toplumun birey üzerindeki etkisi incelendiğinde seçenek paradoksu denilen bir durumla karşılaşıyor. Bu strateji, seçenekler sınırlı iken işe yarar. Ancak seçenekler karmaşık hale geldikçe yarardan çok zarar verir. Öte yandan, beklentilerini karşılayan ilk seçeneği tercih edenler, seçenek bolluğundan etkilenmezler. İnsanlar, milyarlarca insanın arasında eşini bu şekilde seçiyor. Seçeneklerinizi sınırlamayı öğrenin : Seçenek sayısı az oldukça seçim yapmak kolaylaşıyor. Burada sorun daha fazla miktarda seçeneğin de bir bedelinin olması. Seçenekler arttıkça inceleme, araştırma, analiz etme süreci uzar. Tercih yaparken insanlar kontrolün kendilerinde olmasını ister. Yine de karar verme eylemi insanlarda doyumsuzluk duygusu yaratır. Bu durumda kontrolü başkasına devretmek daha doğru olur. Uzmanlar, “seçim yaparken tercihin kendilerinde olduğu durumda insanlar mutlu olur” düşüncesinin her zaman doğru olmadığını belirtiyor. Farklı bakış açısı kullanın : Bazı durumlarda yaptığınız tercihler, seçeneklerin sunuluş şekillerine bağlıdır. İnsanlar, kazançlı çıkacağı seçenekleri tercih etme eğilimindedir ve kaybının olacağı seçeneklerden uzak durur. Örneğin diyet veya gıda ürünlerinde, üzerinde %10 şeker vardır yerine %90 şeker içermez yazması daha etkilidir. Buna “çerçeveleme etkisi’’ denir. Dolayısıyla insanlar seçenekleri farklı açılardan değerlendirebilirler. Ayrıntılara takılma : Karar alma sürecinde insanlarda ilgisiz ve önemsiz olaylara odaklanma alışkanlığı görülebilir. Buna ‘’çapa atma etkisi’’ adı verilir. Bu etki çok sınırlı bilgiye dayanan kararlarda ortaya çıkan etkidir. Bu gibi durumlarda insan ilgisiz faktörler üzerine yoğunlaşabilir. Örneğin mağazada indirimli fiyatlarla ilgilenen kişi, indirimli fiyatla orijinal fiyatı karşılaştırır ve o eşyanın ‘’ucuz’’ olduğunu düşünür. Oysa mutlak değerler ele alındığında eşyanın fiyatı aslında pahalı olabilir. Çapa atmadan ne kadar etkilendiğinizi bilmediğiniz için buna karşı nasıl tepki yaratacağınızı kestiremezsiniz. Pişmanlık : Örneğin çok eski yıllardan kalma, ancak kilonuz nedeniyle size uymayan çok para yatırdığınız bir elbise veya takımınız var. Bunu atmaya kıyamamanızın ardında “batık maliyet yanlışlığı” adı verilen alışkanlık yatıyor. Bilim adamlarına göre bunun nedeni, insanların bir şeye ne kadar çok yatırım yaparlarsa o şeye karşı kendilerini de o kadar sorumlu hissetmeleri. Yatırım mutlaka parasal olmayabilir. Batık maliyet durumunda “olan oldu” mantığıyla hareket etmemiz gerekir. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Kararlarınızın sonuçlarını düşünün: Aldığınız her karar gelecekle ilgili bazı öngörülerde bulunmanızı gerektirir. Yaptığımız seçimin sonunda neler hissedeceğimizi hayal ederiz; seçimimizin gerçekleştiği zaman sonuçlarını kestirmeye çabalarız. Sonuçta bizi mutlu edecek tercihten yana oyumuzu kullanmaya çalışırız. Alacağımız kararların sonuçlarına ilişkin öngörülerde bulunmak teorik olarak yararlıdır. Ancak insanlar tahmin yürütmekte, o kadar başarılı değildir. Çünkü çoğu zaman kararlarımızın sonuçlarıyla ilgili - iyi veya değil – öngörülerde abartıya kaçarız. Neyle karşılaşırsak karşılaşalım, gelecek düşündüğümüzden daha az acı ve daha az mutluluk verir. Ayrıca insan yapısı gereği en kötü olasılıkla bile başa çıkabilir. İçgüdülerinize güvenin : İyi bir karar vermek için seçeneklerin artı ve eksilerini tartarken uzun zamana ihtiyacınız olduğunu düşünürsünüz. Oysa bazı koşullarda ani kararlar veya içgüdüsel seçimler, enine boyuna düşünülerek alınan kararlardan daha iyi sonuçlar verebilir. Princeton Üni.’nin yaptığı çalışmaya göre, karşılaştığımız bir insan ile ilgili ilk izlenimi, o kişinin yüzünü gördüğümüz 100 milisaniye içinde edinirmişiz. Bilim adamları bu değerlendirme süresini 1 saniyeye çıkarttıklarında, değerlendirmenin hemen hemen hiç değişmediğini gördüler. Bir insan hakkında rasyonel bir değerlendirme yapmak ve ilk izlenimleri düzeltmek için insanları daha uzun süre tanımak gerektiği inancı yaygındır. Aşırı bilgi bilinçli kararı olumsuz etkileyebilir. İçgüdülerinize güvenmekten vazgeçmeyin. Karar verirken etkileyen duygu: Duyguların, karar alma mekanizmasının işleyişini engellediği inancı yaygındır. Ne var ki duygular, kararların ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanların en temel duyguları, hayatımızı tehdit eden koşullarda hızlı ve kendiliğinden kararlar almamızı sağlayacak şekilde oluşmuştur. Kaldı ki karar.verirken duyguların rolü sanıldığından daha derinlere iner. Karar verince beynin duygularla ilgili kısmı faaliyete geçer. Kaliforniya Üni. öğretim üyeleri, beyinlerinin sadece duygusal bölgeleri zarar görmüş insanları inceledi ve bu kişilerin en basit konularda bile karar veremediğini keşfetti. Öfke altındayken alınan kararlar daha bencil, daha aceleci ve daha risklidir. Tüm duygular, düşüncelerimizi ve dürtülerimizi etkiler. Üzüntü, doğru karar alınmasını sağlayan tek duygudur. Çünkü bu durumda, kişiler önerilen seçenekleri daha iyi değerlendiriyor ve doğru seçenek üzerinde karar verebiliyorlar. Yazan:Psikolog DR. Işın AKIN D r sikolog Dr. IYazar Hakkında : tani_info@ttnet.net.tr şın AKI Psikolog Dr. Işın AKI

Cami Mahallesinde fasulye ve Mısır Ekili tarla Görüntüsü

30 Ağustos 2007 Perşembe

Şamanizim Dininden Kalma Gelenek

Köyümün Adını Temsil Eden Kaya

Güneşin Batışıyla Gözlenen Köy Evi

Köyde Akşama Doğru Aillenin eve toplanması

Samanlık

Köy Yolu

Orman Mantarı

Sedeva Gölü

Dedemin Kiraz Ağacı

Şavşat Doğası

Köknar Ormanı

Cami Mah. Köknar Ağacı

Hayata Dört Elle Tutunan Köknar Ağacı

Ahırdaki Hayvanlar

Faiz YILDIZ'IN Atölyesi

Faiz YILDIZ'IN Evi

Mehmet ŞAHİN' Evi

Mısır Ayıklama

İnek Danasını Besliyor

Köy evi ahırı

Köy evi ahırı

İsrafil YILDIZ 'IN Evi

Çam Sakızı

Meydan YILDIZ'IN Evi

Binali YILDIZ 'IN Evi

Bahçe

Ormanın Girişi

Kayadibi Köyü Mısır Tarlası

Dağ Kekiği

Taş Üstünde Kavak Ağacı

Cami Mahlesi

Cami Mahlesinin Çinarları

Güneşli Bir Gün

Köyümüzün Evi

28 Ağustos 2007 Salı

DAHA İYİ BİR GELECEK İÇİN VERİMLİ ÖĞRENME YÖNTEMİ.

Geleceğimize iyi şekil vermek için öncelikle öğrenmeği öğrenmemizde yarar olacağını düşünüyorum. Beynimiz evrendeki en karışık heyecan verici bir organdır. Sadece 1500 gr. kadar ağırlığı vardır, genellikle bir vücut ağırlığının yüzde ikisi kadardır. Yüzde sekseni sudur.Beyin nefes aldığımız oksijenin yüzde yirmisini ve tükettiğimiz kalorinin yüzde yirmi kadarını kullanır. Beyin Saman yolu Galaksisindeki yıldızların sayısı kadar, yüz milyardan daha fazla nöron içerir.Ayrıca glia(merkezi sinir sisteminin özel bağlayıcı dokusu) denen trilyonlarca dokular vardır.Hücreler arasında kırk binden fazla birebir bağlayıcılar(synap-ses-biyot,iki sinirin birleştiği yer) kadar çok sayıda her nöron diğer nöronlara bağlanmıştır.Yüzmilyar nöron ile kırk bin biyotu çarpın-Beyin evrendeki yıldızlardan çok fazla bağlantısı vardır.Bir kum zerreciğinin ölçüsündeki bir beyin parçası dokusu birinin diğeriyle ‘konuşma’sında yüz bin nöron ve bir milyar biyot içerir.Beyin dörtte üçü çevre ve deneyime karşılık dölyatağınının dışında gelişir.Beyin gelişimi özellikle ilk yıl boyunca çok hızlıdır.Beynin tetkikleri on iki aylık bir bebeğin beyninin normal bir genç yetişkinine benzediğini gösterir.Üç yaşındaki bir bebek beynin bin trilyon bağlantı oluşmuştur.Yetişkin beyninin sahip olduğu bağlantının iki kat fazlasıdır.Üç ve on yaş arasındaki yıllar çok hızlı bir sosyal,zekasal duygusal ve fiziksel gelişme zamanıdır.On bir yaşında, beyin çok hızlı bir şekilde fazla bağlantıları budamaya başlar.Otçul bir dinazorun beyni bir ceviz kadardır.Yetişkin bir insan beyni 1300 ila 1400gr ağırlığındadır.100 gr veya 200 gr’ise iyi kullanamadığız için kaybolmuştur. Beynimizin uygun şekilde çalışması için oksijene ve uyarıcıya ihtiyacı vardır. Yaşayan her canlı gibi büyümesi faaliyette bulunması ve kendini onarması için beynin yakıtı glikoz ve oksijenedir. Bu mükemmel yapıya sahip olan insanlar beynini nasıl kullanabiliyor. Bilgisayar dilini kullanarak anlatacak olursak, 400 416 G.byt hafızaya sahip olup iki loptan ibarettir. İşlemcisi Çok düşük kapasiteye sahiptir. Çok zeki dediğimiz öğrencilerde 9-12 BYT. Arsası.Normal zekada denilen kişilerde işlemci 4-9 BYT.sahiptir.Ama her insanda hard disk denilen kısım 400416Gbyt.’dır. Bu kısım sağ ve sol lopun orta kısmındadır. Bilgi bu kısma atılırsa ölünceye kadar unutulmaz. Bu kadar bir hard disk dolabilmesi için bir insan bir Cumhuriyet gazetesinin bir günlük bütün bilgilerini öğrenecek olursa 5000000 Yıl Yaşaması gerekir. İnsan ömrü en fazla 100 yıl ne kadarını doldurabilir. O yüzden beynimiz dolacak demeyin ömrünüz yetmez. Beynimizi ne doldurur beş duyu organı ,göz kamera görevini kulak mikrofon görevini dokunmak ışık ve ısı özelliğini alır kaydeder.Elimiz klavye görevi görür. Bir şey öğrenmeye kalkınca öncelikle neşemiz yerinde olacak , kafamızda bir düşünce olmayacak bu konumda bilgi direk hard disk ‘e kaydedilir. Örnek Çocuğunuzun geçen yılki doğum günlerini sorun saati saatine anlatır. Okulda öğrendiği bilgiler ise sınıfın ortamına göre öncelikle işlemcide kalır. Eğer öğrenci bu bilgiyi evde tekrar yaparsa öğrendiği bir hafta işlemcide kalır.Bir hafta sonra aynı bilgiyi tekrarlarsa bu bilgi bir ay işlemcide kalır.Bir ay sonra tekrar yaparsa bu bilgi hard disk ‘e yazılır ölünceye kadar unutmaz.Öğrendiği bilgiyi tekrar yapmasa ,beyin işe yaramaz bilgi kabul eder rüya görerek format atar.Beyin aynen uslu bir çocuk gibidir. Hep öğüt ister. Bir işi bir an önce yapmak ister, o yüzden bizler hep aceleci davranırız. Biz erkekler olarak beynimizin sol lopunu kullanırız. Bayanlar ise her iki lopluda kullandıklarından bize göre daha kurnaz ve konuşkandırlar. Sağ lopu kullanan herkesin yaratıcı ve hayal güçleri daha fazladır. Sanat Müzik spor eğlenceye el sanatları yatkın olanlar genellikle sağ lopunu kullanan kişilerdir.İsteyen herkes iki lopuda kullanabilir. Beynimizde yüzlerce radyo alıcısı TV. Alıcısı Vericisi, Telefon alıcısı vericisi, ültrason alıcı verici kısımları zaman saatleri bulunmaktadır. Sağ lop ile sol lop arasında dünyadaki telefon bağlatılırının 1300 -1400 kat daha fazla bağlantı vardır. Aslında herkesin beyni mükemmel yapıya sahiptir eğer ki beyninizi kullanabilirseniz.Gece yalnızca göz kapalıdır. Diğer bütün organlar açıktır. Öğreğin çocuğunuza gece seslenin sizin her istediğinizi yapar. Gece en fazla 15 dakika bir yanımıza yatarız hemen yerimizi değiştiririz.Gece sinek gelir duyar ve elimizle kovar uyumamıza devam ederiz. Çocuğunuzun okumasını ve önemli tavsiyeleriniz var ise yanına giderek uyurken yapınız bu bilgi hemen şuur altına yazılır. Kişi buna göre hareket eder. Çocuğunuz ders çalışırken sizler TV izlerseniz Çocuğunuz ders çalışmaz. Sizde Çocuğunuzun başına geçin ya gazete, kitap veya el işi yapabilirsiniz. Çocuk ders çalışması gereken günlerde misafir kabul edilmez. Çocuğunuz ders çalışırken sizlerde bazı fedakarlık yapmanız gerekiyor. Paranız varsa çocuğunuzun eğitimine harcayın araba ve yeni ev yapmaya harcamayın,yoksa ömür boyu sırtınızda kambur kalır.Çünkü eğitimin bir yaşı vardır yaş geçince eğitim zorlaşır.Aslında insanoğlu ölünceye kadar öğrenmek zorundadır. Hipnoz yolu ile şuur altına inildiği zaman anne karnından bu zamana kadar bütün yaşadığını TV. Ekranında okur gibi karşındakine anlatırsınız, yanı yaşadığın bütün zaman beynine kaydedilir. Hipnoz yolu ile çocuğunuz ders çalışması sağlanır,diş tedavisinde , doğum yapmada ,ağır ameliyatlar yapılır. Yanı en kuvvetli uyuşturucu özeliğine sahiptir. Bazı alerji hastalıkları migren baş ağrıları, sindirim bozuklukları problemi olanlar tedavi edilebilinir.Hipnoz yolu ile kanserli hastalara haftalarca uyuşturucu etkisi yapılarak acı çekmesi önlenebilinir.Böylece son günlerini sizinle acısız geçirir. Hipnozun hiçbir yan etkisi olmadan sağlıklı olan herkes yaptırabilir. Yalnız akıl hastaları ve çok yaşlı olanlar hariç. Yaşlılıkta Alzemir hastası olmamak için kırk yaşın üstünde olanlar doktor kontrolünde B1-B12 vitaminleri içeren ilaçlar alınabilinir. Çünkü ölen beyin hücreleri yerine gelmez, o yüzden hücreleri beslememiz gerekir. Bilgili olunuz sağlıklı kalınız. Kaynaklar: Dahi Beyin Yazarı DR :Danıel G.AMEN Kaynak : Kesitisiz Öğrenme Yazarı :Mümin SEKMAN Kaynak :Gizemli Güç Yazarı :Vural OKUR Kaynak :Kendine Yardım Yazarı:Samuel SMİLES Kaynak :Yaratıcılık Yazarı: Onur YANIK

23 Ağustos 2007 Perşembe

YENİLİKÇİ OLMANIN BEŞ KURALI

BİRİNCİ KURALI: Piyasanın alt seviyedeki büyüme fırsatları, üst seviyedeki büyüme fırsatlarından çok daha fazla. Bu nedenle daha önce ürünümüzü hiç kullanmamış pazarlara yönelik girişimler yapın. Hayatında hiç telefon kullanmamış bir kişiye satış yapmak kolaydır. Oysa telefonu bilen bir kişiye, daha iyi ve üstün özellikli telefon üretip satmaya çalışmak çok daha zordur. İKİNCİ KURAL: Tüketilmeyen ürünlere ya da o ürünü hiç tüketmemiş müşterilere yönelin. Basit ve ucuz ürünler üreterek o ana kadar bu ürünü kullanılması imkânsız olan insanlara ürün satın. ÜÇÜNCÜ KURAL: Müşteriyi anlamaya çalışmayın. Müşterinin hayatında neler yapması gerektiğini anlamaya çalışın. Bir ürünü satın alma sebebini anlayın. O ürün hayatında ne işe yarayacak? Bunu anlamak gerekir. DÖRDÜNCÜ KURAL: Öyle bir ürün üretin ki, bu ürünü alan müşteriniz bir üst seviyeye Yükselebilsin. BEŞİNCİ KURAL: Öyle bir ürün piyasaya sürün ki başka şirketler sizin ürününüzü kullanarak başka ürünler yaratabilsinler. CLAYTON M. CHRİSTENSEN

ÇOCUKLUĞUMU GEÇİRDİĞİM EV

Kenan YILDIZ

SİNERJİ YARATMAK,

Kimse küçümsemesin çok önemli bir ayrıntıdır bu. 90 dakika içinde alın teri akıtmak yetmez futbolda kazanmaya. Takım olarak inanmak, sinerci yaratmak çok önemli. Peki hakemin kendisine karşı önyargılı olduğunu düşünen bir futbolcu nasıl sinerci yaratacak? Bu mümkün mü? Değil... Bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek var, o da şu: bilim adamları 6 kişiyi bir odaya alırlar. Konuklardan üçüne, birazdan odaya gelecek olan kişinin kendilerine kötü davranacağı söylenir, diğer üçüne hiçbir şey söylenmez. Odaya girecek 7. kişiyi beklerken, üç kişi önyargısızdır, diğer üçü ise gelen kişinin kendilerine kötü davranacağını düşünmeden edemezler. Oysa gelen kişiye de böyle bir şey söylenmemiştir. Yani bilinçli olarak kimseye iyi ya da kötü davranmayacaktır. Deney sonunda görülür ki, odaya giren yedinci kişi, “Bu adam bize kötü davranacak” diye düşünen üç kişiye gerçekten kötü davranır. Onların kötü düşünceleri, korkuları, kötü beklentileri, onu da etkiler. Diğer üç kişiyle ise bir problem yaşanmaz.

KÖY MUHTARININ YARATICI DÜŞÜNCESİ

Geçimlerini yetiştirdiği katırlarla taşımacılık yaparak sağlayan köylülerden biri vefat etmiş. Miras olarak da üç oğluna on yedi adet katır bırakmış köylünün vasiyetnamesinden katırların yarısını büyük oğluna.üçte birini ortanca oğluna ve dokuzda birini küçük oğluna bıraktığı anlaşılmış. Mirası paylaştırmak için gelen muhtar katırları yan yana dizmiş. Ancak on yedi katırın yarısını , üçte birini ,dokuzda birini katırları kesmeden dağıtamayacağını anlamış.Ölü katırların hiçbirinin işe yaramayacağından dolayı oğullar da bu duruma itiraz etmiş. Köylüler bu işin imkansız olduğunu ,muhtarın bu işi çözemeyeceğini düşünürken ,muhtar gidip kendi katırından birini de on yedi katıra ilave ederek dağıtılacak katır sayısını on sekiz yaparak mirası şu şekilde bölmüş: Katırların yarısını dokuz tanesini en büyük oğluna, üçte birini (altı tanesini )ortanca oğluna vermiş.Dokuzda birini (iki tanesini) de küçük oğluna vermiş. 9+6+2= 17 olduğuna göre muhtar herkesin şaşkın bakışları arasında, kendi katırını alarak evine gitmiş. Ayı Postu (Şavşat’lının Yaratıcı Düşüncesi)Meşeli Köyünden Tevfik Ağa,Ayı Postunu Satmak İçin Kars'a Götürür. Sokaklarda Dolaşıp Satmaya Çalışırken, Polisler Tevfik Ağa'nın Yakasına Yapışır."Sen İzinsiz Ayı Postu Satılmadığını Bilmiyor Musun?"Diyerek Tartaklarlar. Neye Uğradığını Şaşıran Tevfik Ağanın Aklına Bir Fikir Gelir:"Ben Bu Ayunun Sahibini Ariyerım.Bu Benim Uç Donumluk Lazut Tarlami Hep Yedi. Tam Üç Yüz Lira Zararım Vardur.Oki Ayuya Siz Sahip Cıhtız.Zararimi Odayın. Verin Parami, Alın Ayuzi..

Bireysel Gelişim Gerekli mi?

Nil Gün 13 Ağustos 2007Sizi mutlu ve doyumlu kılan şeyler sahip olduklarınız değil, sizin ne olduğunuzdur. Gerçek maneviyat, gerçek yaşamdır. İnsanın tüm ruhuyla, tüm yararlığıyla ve doğruluğuyla yaşadığı bir yaşam.Albert Einstein Son dönemde bireysel gelişim kitapları ve bireysel gelişim eğitimleri insanların her zamankinden fazla ilgisini çekiyor. İyi ki de öyle. Bazı insanlar bireysel gelişim kitaplarına ve eğitimlerine şüpheyle yaklaşıyor. Onları zaman ve para ziyanlığı, hatta bir aldatmaca olarak görüyor. Ama gittikçe daha çok insan gözlerindeki at gözlüklerini çıkarmalarına katalizör olduğu için bu tür eğitimlere ve kitaplara şükran duyuyor. Eğer gelişiminizi sürekli kılamazsanız olup olabileceğiniz şimdi olduğunuzdur. Bu gerçekten çok korkutucu bir düşünce. Bireysel gelişim, ne idüğü belirsiz kavramlar üzerine kurulan peri masalı öyküleri ya da safsata masallar değildir. Son derece ayakları yere basan, kendinizle ve hayatla ilişkilerinizle ilgili, test edilmiş ve kanıtlanmış yöntemlerle size yol gösteren bir hayatı kullanım kılavuzudur. Evet, her alanda olduğu gibi bu alanda da kısa yoldan köşeyi dönmeyi hedefleyen pazarlamacı yazar ve eğitmenler olacaktır. Ve bireysel gelişim kavramını son günlerde popüler olan ve kendilerine hitap etmeyen bir iki kitapla değerlendiren bazı insanlar, “bebeği banyo suyuyla birlikte fırlatmak” için en ufak bir tereddüt duymayacaklardır. İş hayatında eğitim nasıl gerekliyse, hayatın tümü için de eğitim gereklidir. Kaliteli bireysel gelişim kitapları ve eğitimleri, başarıları tekrar tekrar kanıtlanmış tekniklerin ve fikirlerin gelişime açık insanlara öğretme ve aktarma yollarıdır. Her şeyi tek başımıza, sadece kendi deneyimlerimizle öğrenemeyiz. Bilinci açık insanlar, hayat başarısını elde etmiş başka insanların deneyimlerinden de yararlanmayı bilir. İş becerilerimizi, yabancı dil öğrenmeyi, araba kullanmayı eğitim alarak kazanıyoruz. Birileri bu konularda bize yol gösteriyor ve eğitmenlik yapıyor. Kendi kendimize düşe kalka öğrendiğimiz her şey, o alanda özel bir yeteneğimiz varsa da yoksa da daha çok zaman alıyor. Mozart gibi doğuştan yetenekli bir sanatçı bile, eğitimle öğrenme zamanını kısaltıyor…Yaratıcılık zamanını arttırıyor. Hayatı sadece kendi deneyimlerimize dayanarak öğrenebileceğimiz inancı, hayatımıza yeterince değer vermediğimizin ve şişkin egomuzun bir göstergesi. Bireysel gelişim tekniklerini öğretmenin ve öğrenmenin zor yanı insanların öğretilenlere farklı tepkiler vermesidir. Yüzlerce binlerce insan üzerinde olumlu değişiklikler yapmış olan öneriler, teknikler ve bakış açıları sizin üzerinizde hiçbir etki yaratmamış olabilir. Çünkü sizin kişiliğiniz değişime direniyor olabilir. Bu, sizin bireysel gelişimden vazgeçmeniz için bir neden olmasın. Tam tersine. Bir başka yazarın, eğitmenin öğretisi sizin doğanıza en uygun olabilir. Aynı çözüme giden yola sizi en uygun şekilde yönlendirebilir. Anahtar kelime: Sürekli kendini eğitim. Anthony Robbins sizin kılınızı kımıldatmayabilir ama Napoleon Hill size hitap edebilir. Dale Carnegie sizi itebilir ama Üstün Dökmen, Murat Toktamışoğlu sizde bir şeyler uyandırabilir. Nil Gün size ulaşamayabilir ama Stephen Covey, Wayne Dyer size ulaşabilir. Bir yazar, bir eğitmen, sizdeki doğru düğmelere basarak yepyeni bir dünyanın olanaklarının içinizden çıkmasına katalizör olabilir. Elinizden geldiği kadar bu tür kitapları okuyun. Eğitimlere katılın. Her birinden alacağınız bir şey var. Okuduklarınızın, öğrendiklerinizin tümüne katılmasanız bile içinizde bir değişim başlayacaktır. Günümüz dünyasında bireysel gelişim artık insanların boş zamanlarını değerlendireceği ilginç bir opsiyon, bir hobi değil, var oluşun temel gerekliliği. Bireysel gelişim eğitimine inanmayanların ya da önem vermeyenlerin yaşlılıkta yaşadıkları ortak deneyim keşkelerin çokluğudur. Yaşı 95 in üzerinde 50 kişiye şu soru soruldu, “Eğer hayatınızı baştan yaşama şansınız olsaydı neleri farklı yapardınız?'' Tabii ki çeşitli yanıtlar geldi bu soruya ama temel üç yanıt verilen tüm yanıtların ortak mesajıydı: Eğer hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim, kendimin gerçekten ne istediğimin daha farkında olarak yaşardım. Eğer hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim, daha çok risk alırdım. Eğer hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim, benden sonra yaşayacak daha çok şey yapardım. Üzerinde düşünülmesi gereken yanıtlar değil mi? Kendinize de bu soruyu sorduğunuzu duyuyorum. Bir şeyin gerçekleşmesi çok uzun sürer diye yapabileceklerinizi erteliyor ya da vazgeçiyor musunuz? Zaman siz adım atsanız da atmasanız da geçiyor. Zamanı en yararlı biçimde kullanmak hayrınıza değil mi? Bireysel gelişim kitapları ve eğitimleri size Hayat= Zaman formülünü kendi yararınıza en etkin şekilde kullanmayı öğretiyor. Birçok insan hayatın değerini bilmeden yaşama veda ediyor. Uzağa gitmeyin. Hayatını ziyan ederek ölen yakınlarınızın hayatını düşünün. Kendi anne babalarınızın hayatını düşünün. Siz 60- 70-80 yaşında düşe kalka -belki-öğreneceklerinizi, 20-30-40 yaşlarında öğrenseniz hayatınızın geri kalan kısmını nasıl yaşardınız? Bireysel gelişim eğitimleri pahalı mı? Sizin biraz keyif almak ya da hayatınızı katlanılır hale getirmek için harcadığınız paraların tutarı ne? O giysiye, o çantaya, o arabaya, o tatile çıkmak için ne kadar harcadınız? Doktorlara, psikiyatrik haplara, içki ve sigaraya, diyet ve zayıflamaya, biraz eğlenerek sorunlarınızı unutmak için harcadığınız miktar ne kadar? Kullandığınız şeylere harcadığınız para size doğal gelirken, kendi gelişiminize yaptığınız yatırım size pahalı mı geliyor? Bireysel gelişim eğitimlerine ya da kitaplarını okumak için ayıracağınız zaman size külfet mi geliyor? Peki şu anki yaşamınızın külfetinin bedeli ne, ödülü ne?Dolu dolu yaşamak sizde ne anlam ifade ediyor? Bir yalan mı? Yalan yaşam ve gerçek yaşam bir seçimdir. İçinizde hissettiğiniz duygulardır.Hayatınızın resminden hoşnut musunuz? ''Eh'' mi diyorsunuz? ''Harika'' mı diyorsunuz? Haklı olmak ya da mutlu olmak! Bir seçim. Hem haklı hem mutlu olabilir misiniz? Kendi doğanıza uygun yaşamın ne olduğunu en kısa zamanda keşfetmenin yollarını bulduğunuzda … ve uyguladığınızda! Sizi mutlu ve doyumlu kılan şeyler sahip olduklarınız değil, sizin ne olduğunuzdur. Arabasız yaşayabilir misiniz? Peki ya kendiniz olmadan? Amacınız bu dünya üzerinde size bahşedilen var oluş zamanını geçirmek mi özgün ve eşsiz benzersiz kendiniz olarak dolu dolu yaşamak, yaratmak, üretmek ve sevmek mi ? İşte bireysel gelişimin amacı bu! Doğanıza dönüş yolculuğu! Olmaya doğru! KENDİN OLMAYA! Sevgiyle kalın,hoşça kalın..

KUANTUM DÜŞÜNCE TEKNİĞİ

Bütün bilinç katmanlarımı kullanarak hayatıma daha çok neşe,başarı, uyum ve sevgi katıyorum. Gerçeğe sarılmayı,gölgemi aydınlatmayı ve kendimle bütünleşmeyi seçiyorum.Ben bir yandan sonsuz bilinç okyanusuyla iletişim halindeyken, bir yandan da kendi bireyselliğimi yaşarım. R ŞANAL

22 Ağustos 2007 Çarşamba

HAYATIN YASASI

Olayı nasıl yorumladığımız duygularımızı ve tutumumuzu belirliyor. Benzer bir olay bir insanı çökertirken diğer insanı güçlendirebiliyor. Yaşamın mucizesi bize yapılan övgüyle göklere uçmadığımızda ve eleştiriyle çökmediğimizde gerçekleşiyor. Hayatın yasasında da fizik yasasında da dualite vardır. Tıpkı bir mıknatısın iki kutbu gibi. Mıknatısın bir kutbunu, örneğin negatif kutbunu ortadan kaldırmaya çalışırsanız, yine de diğer kutbu takip etmeye devam eder. Her birimizin iki tarafımızı da -karanlık ve aydınlık yönlerimizi- kabul edip kendi yararımıza kullanmasını öğrenmeye “ruhsal gelişme” diyoruz. Olumsuzlukları da olumlular gibi olgunlukla karşılamak gelişkin insanın tutumudur. Yağmurlu günü de güneşli gün gibi kabul etmek bizim yaptığımız bir seçim, bir bakış açısıdır. Bizi mutsuz eden şey yağmur değil, yağmura karşı takındığımız tutumdur. Realitemizi seçimlerimizle yaratıyoruz. Olan şey bizi belirlemediğinde Oluş’un bilincini kazanmaya başlıyoruz. Oluş bilinci her birimizin içinde çekirdek halinde var. Oraya hiçbir acı dokunamıyor. İnsanın hayatını değiştirebilmesinin ilk basamağı farkındalıktır. Başımıza kötü bir şey geldiğinde de seçimimiz var… Daima seçim yapma gücüne sahibiz. Olayı nasıl yorumladığımız duygularımızı ve tutumumuzu belirliyor. Benzer bir olay bir insanı çökertirken diğer insanı güçlendirebiliyor. Örneğin eşini kaybeden bir ev kadını altı yıldır depresyon içinde yaşarken, bir diğeri ayakları üzerinde durmayı öğrenerek kendisine hem meslek kazandırdı hem de kendisini geliştiren arkadaşlıklar kurmayı başardı. İlk kadın “neden benim başıma geldi” diye hayıflanıp, kendisine acıyan, kaderi suçlayan bir tutum sergilediği için hala depresyonda. İkinci kadın ise olanı kabullenip hayata devam etmeyi ve kendine yeni bir hayat yaratmayı seçti. Bir şeyi tekrarlamak zihnin programlanmasını sağlıyor. Tekrar çok önemli. Bir dili öyle öğrenmiyor muyuz? Öğrendiğimiz her şeyi tekrarlayarak öğrenmiyor muyuz? Biz ruhu olan bedensel varlıklar değil, bedeni olar ruhsal varlıklarız. Ruhsal gelişim denilen şey, aslında kendi önümüze düşünce ve inanç kalıplarımızla koyduğumuz engelleri ortadan kaldırmaktır. İlk basamak farkındalık. İlk farkındalık, artık böyle yaşamak zorunda değilim diyebilmektir. Artık bunu yapmak zorunda değilim. Artık böyle düşünmek zorunda değilim. Artık böyle davranmak zorunda değilim. Artık kendimi suçlu hissetmek zorunda değilim. Artık şöyle yaşamayı seçiyorum.Artık şöyle yapmayı seçiyorum.Artık böyle davranmayı seçiyorum.Artık suçluluk duygusu yerine hatalarımdan ders almayı seçiyorum. Kendinize yeni bir vizyon belirlediğinizde bu vizyonu en az 21 gün tekrarlayarak zihinsel programlama yapmanız çok önemli. 21 gün sonra eski sizle yeni siz arasındaki farkı görmeye başlarsınız. Ama bu bir başlangıç… son değil. Einstein’e göre deliliğin tanımı “Yine aynı şeyi yapıp bu kez farklı sonuç beklemek”. Bu tanıma göre insanların neredeyse hepsi deli. Çünkü hepimiz bunu yaptık ve yapıyoruz. Kendimize farklı bir hayatı layık görüyorsak, farklı düşünmeye başlamak ilk adım. Sevgiyle Kalın hoşça Kalın.

YAŞAM GEMİSİ

Nil Gün 05 Haziran 2007NİL GÜN: Siz rotasını belirleyemeyen, hangi limana gideceğini bilemeyen bir kaptanın gemisinde yolcu olmak ister miydiniz? Çocukluğunuzda "Alis Harikalar Diyarında" adlı kitabı okumuş muydunuz? Hikayenin bir yerinde Alis dört yol ağzına gelir ve hangi yöne gideceğine bir türlü karar veremez. Alis yanındaki kediye sorar: "Hangi yöne gitmeliyim?" Kedi, Alis'in sorusuna soruyla karşılık verir: "Nereye varmak istiyorsun?" "Bilmiyorum" der Alis. "O zaman hangi yöne gideceğin de fark etmez."… Siz rotasını belirleyemeyen, hangi limana gideceğini bilemeyen bir kaptanın gemisinde yolcu olmak ister miydiniz? Peki, kendi yaşam geminizin kaptanı olarak siz hangi limana doğru yol aldığınızı biliyor musunuz? Yoksa yaşam geminiz rüzgara bağlı olarak bir oraya bir buraya doğru yalpalıyor mu? Yaşam geminizin gerçek kaptanı kim? Siz mi? Koşullar mı? Başkaları mı? Çoğumuzun geleceğimizle ilgili düşleri var. Tabii ki düşlerimizin gerçekleşmesini istiyoruz. Ama yıllar geçtikçe çoğumuzun düşleri de düş olarak kalmaya devam ediyor. Düşlerimiz gerçekleşmiyor, çünkü gerçekleşme yolunda ilk adımı atmıyoruz; risk almaktan korkuyoruz. Adım atmak ve çaba göstermek yerine düşlerimizin mucizevi bir şekilde kendiliğinden ya da tesadüfen gerçekleşmesini bekliyoruz. Tıpkı Noel Baba'yı bekleyen çocuklar gibi davranıyoruz. Dünya, iş yaşamında doyumsuz, ilişkilerinde mutsuz bireylerle dolu. Dünyada, iş yaşamında doyumlu, ilişkilerinde mutlu bireyler de var. Şu anda bulunduğunuz yer, hedeflediğiniz yolun üzerinde mi? Önemli olan yolun başında, ortasında, sonunda olmanız değil, yolun üzerinde olmanız. Dünyanın en büyük mimarlarından biri olan Dave Sellers'in kendi yaşam amacı doğrultusunda attığı ilk adımın "temizlik" işi olduğunu biliyor musunuz? Dave, daha lise yıllarında büyük bir mimar olmaya karar vermişti; zengin babasının verdiği bol harçlıkla gününü gün etmek yerine, hayranı olduğu mimarın yanında, yakınında olabilmek ve ondan bir şeyler öğrenebilmek için "temizlikçi" olarak çalışmayı seçmişti. Düşler, gerçekleştirmek için vardır. En uzun yolculuklar ilk adımla başlar. Çoğu insan, rüyalarını gerçekleştirmek yerine ilk adımı atmamak için mazeret üretir. Mazeret üretmek konusunda da çok yaratıcıyız. "Zamanım yok", "Koşullarım uygun değil" en sık kullanılan mazeretlerdir. Bu insanlar, "Zamanım yok" derken, "Öz-disiplinim yok"; "Koşullarım uygun değil" derken de "Armudun pişip ağzıma düşmesini bekliyorum" dediklerinin farkında bile değiller. Rüyalarını gerçekleştiren insanlar zaman "bulmaya" çalışmıyor, zaman "ayırıyor"; koşullara yenilmiyor, koşulları "yaratıyor". Çoğu insan kitap okumaya zaman bulamıyor, kendisini geliştirmek için eğitim almaya zaman bulamıyor. Ama TV seyretmeye, barlarda sabahlamaya, boş gevezeliklere zaman buluyor. Rüyaları gerçekleştirmek ne çabuk ne de kolaydır; disiplin, zaman yönetimi ve plan gerekir. Mimar olmak isteyen genç Sellers, mimarlık bürosunda "temizlik" yaparken seçtiği yolda yürüyordu. Siz şu anda yürümek istediğiniz yolda mısınız? En uzun yolculuklar ilk adımla başlar. Kaynak: Yaşam Cesurları Sever / Nil Gün

ÇİN DEVLETİ BU PARAYI NASIL KAZANIYOR? DÜNYAYA MAL NASIL SATIYOR?

ÇİN DEVLETİ BU PARAYI NASIL KAZANIYOR? DÜNYAYA MAL NASIL SATIYOR?
Çin’de 18 çiftçi gizliden tarlalarında fazla mal üretip pazarda satarak fazla mal edinmişlerdir. Komünist yönetime göre bu yapılan işin cezası ölümdür. Bu cesaretli 18 çitçi sayesinde Çin’in 2005 yılı döviz miktarı 759 milyar dolardır. ABD’den aldığı tahvil miktarı 2004 ‘de göre 1.87 trilyon dolardır. ABD dış borç miktarı 7.5 trilyon dolar Borcu vardır. Çin ‘in liman şehri olan Şanghay ‘da 30 bin müsavinin yaşadığı şehirde 500 bin Tayvan halkı yaşamaktadır. Bunun gibi birkaç liman şehrinde zenginlik var. Diğer şehirleri ise çok fakirdir. Çin devletine giden AB, ABD, Türkiye Japonya gibi ülkelerin paralı kişileri size fabrika kuracağız bize yer verin deyip, yeri parasız aldıktan sonra. Oranın mafyası fakir köylere gidip, ailelerden eli iş tutan akılı becerikli çocukları alıp işçi olarak fabrikaya getiriyor, ailesine ayda 25 $ getirdiği işçiye ise 50 $ aylık vererek şehirdeki fabrikalara dağıtıyor. Fabrikalarda ki ranzada 24 saati üçe bölersek 8 saat fabrikada çalışıp, sıra ile tek yatakta yatıyorlar. Biri kalkarken diğeri yatıyor. Sigorta sosyal hak diye bir şey yok. Köyden ailesinden koparılıp şehre gelen kişi işte düzenli çalışmasa mafya köye gidip ailesine kardeşlerine dayak atıyor. Bunu duyan şehirdeki kardeşi veya çocuğu aileme işkence yapmasınlar diye dört elle çalışıyor. Boğaz tokluğuna. 25 veya 28 yaşlarındaki kız çocukları çok çalışmadan dengesiz beslenmeden 15 yaşındaki gibi kastan başka bir şey gözlenmiyor. Evlenebilmek için devlete vergi ödeyeceksin ödemezsen bekâr kalmak zorundasın. Ancak zengin aileler bu parayı bulup evlenebiliyor. Fakir ailelerin böyle bir şansı yok. Dışardan gelenlerin kurduğu fabrikalarda çalışan Teknik personelin aylığı 400 $’ dır. 9 veya 10 saat çalıştıktan sonra fabrikada öğrendiğini evinin bir köşesinde aynı şeyin kopyasını üreterek geri kalmış ülkelere satıyorlar. Devlette para gelsin diye bu gibi satışları görmezlikten geliyor. Devlet hatta fakir halkından topladığı vergilerle , dünyadaki ham malzemeleri alarak. bu gibi işletmelere 5 $ aldığı ham maddeyi 4 $ veriyor.Bu anda Çin dünyaya mal satıyor. Arkadan Hindistan ve Endenozya dünyaya mal satmayı sürdürecek. Biz ise bilim ve teknolojiye önem verip bu gibi ülkelere, tasarım ve proje üretip satmalıyız. Çin’in zengin ailelerin çocuklarını ABD ve İsrail Devletine giderek Nano teknolojisi üzerine eğitim alarak ülkelerine dönmek isteyenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Bilgiye bu kadar açlık hissettikleri sürece Çin Devleti gelecekte ekonomik olarak daha da ileri konumlara gelecektir. Kaynak: CHİNA INC YAZARI: Tedc.FISHMAN

Nano Teknoloji nedir ?

Nano Teknoloji nedir Üretim, Kalite "Nano" Yunancadan ve Latinceden alınmış bir sözcüktür ve anlamı cüce demektir. Ayrıca kısaltma olarak milyarda bir olarak da kullanılır. Buna göre nano metrik sistemin içinde bir metrenin milyarda biri veya bir milimetrenin milyonda biridir. Maddelere, milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki yapılara inerek yeni sentez özellikleri kazandıran nanoteknoloji, yakın gelecekte tüm dünyanın sanayi kollarına ve insan hayatının her yönüne yön verecek. Nano Teknoloji, Atom ve molekül ölçeğinde özel yöntem ve tekniklerle yapıların, materyallerin ve araçların inşa edilmesini; bu ölçekte ölçme, tahmin etme, izleme ve yapım faaliyetlerinde bulunmayı ve bu ölçeğin bazı temel özelliklerinden yararlanma kabiliyetini ifade eder. Bilgi teknolojileri ve internet geleneksel-kurulu piyasalarda ve mevcut teknolojik altyapı içerisinde yaşamımızı değiştiren uygulamalara sahne olmuştur. Nano teknoloji kullandığımız aletler, bilgisayarlar, yapılar, elbiseler ve materyalleri değiştirecek ve yeni ürünler, piyasalar ve yaşam tarzını gündeme getirecektir. Nano teknoloji, yalnızca minyatürize olmuş ürün ve üretim yapıları ortaya çıkarmayacaktır; bunun yanı sıra üretim sürecinde kullanılan materyaller atom ve moleküler düzeyde ele alınıp işleneceğinden atom (kuantum) fiziği devreye girecektir. Bu anlamda nano teknoloji çeşitli alanlarda yeni teknoloji, piyasa ve ürünlerin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Almanya bu konular üzerinde öncülük yapmaktadır ve 1 Milyar Dolardan fazla Nano-araştırmasına yatırım yapmaktadır. IBM, Fujitsu ve Intel´de Nano teknik dâhilinde mikroskobik küçüklükte Çipler üretmek için çalışmaktadırlar. Amerika"da özel sektör hariç sadece devletin nano teknolojiye ayırdığı kaynak 2003 yılı için 600 milyon dolar. Japonya"da ekonominin temel dinamikleri elektronik sektörüne dayandığı için bu ülke nano teknoloji çalışmalarına 500 milyon dolar kaynak ayırıyor. Başta Çin olmak üzere Rusya, Almanya ve İngiltere de konunun önemini kavradı ve bu yöndeki çalışmalara kamu bütçesinde yer veriyor. Son zamanlarda önemli gelişmeler kaydedilen nano teknolojiyle metrenin milyarda biri oranında suni parçalar üretmek mümkün. Bu teknoloji yardımıyla uzun süre solmayan boyalar, etkisini hızlı gösteren ve daha etkili ilaçlar veya daha uzağa gidebilen golf topları üretilebiliyor. Bu alanda, hükümetin de desteğiyle önemli gelişmeler kaydeden Tayvan, 2012´ye kadar 32 milyon dolarlık ürün üretecek. Böylece 350 milyar dolarlık Tayvan ekonomisinin yüzde 10´unu kaplayacak. Bugün hayal gibi görünse de, kullandıklarımızdan binlerce kat hızlı bilgisayarlar, damarların içinde ilerleyerek hastalıkları tedavi edecek nano aygıtlar, organların içinde ameliyat yapabilecek robotlar, betondan daha dayanıklı plastik binalar, hareketleri şarj edilmiş elektrik ile sağlanan yapay kaslar, çok daha hafif ve gelişmiş silah sistemleri gelecekte karşımıza çıkacak. Enerji konusundaki temel sıkıntı olan enerji sarfiyatı sıfıra inebilecek ve zararlı her tür atıktan kurtulmak mümkün olacaktır. İnsanoğlu hayal ettiklerini gerçekleştirir. Nanoteknoloji insan hayatında nasıl gelişime sebep olur bir düşünelim ve fikir yürütelim. Mesela, paranın hiç kullanılmadığı bir sistem düşünelim, bu sistemde kredi kartı yerine nano teknoloji sayesinde geliştirilmiş ve içinde hemen her bilgi bulunduğu bir kart düşünelim, çalışanın maaşı ve birikimleri bu kartta hatta biraz daha ileri gidelim ve kimlik, ehliyet, pasaport, okul kimlikleri gibi birçok belge bu nano teknoloji sayesinde tek kartta toplansın. Bu kartta kişinin sağlık bilgileri doktor kontrolleri, geçirdiği ameliyatlar gibi gerekli bilgiler olsun. Hayal gücümüzü biraz daha zorlayalım ve aile bireylerinin anne babanın geçirmiş oldukları rahatsızlıklar da bu kartta olsun. İnsan hayatına getireceği kolaylıkları düşünmemizde sadece bir kapıdır bu yazdıklarım. Bunlar size sadece güzel bir hayal gibi gelebilir ama yakında hem de çok yakında nano teknoloji hayatın merkezine oturacak gibi görünüyor. Tıp alanında da nano teknoloji hızla kullanılır hale gelmiştir. Uzmanlar bilimde bir devrim olarak ifade edilen nano teknolojinin bu sorun karşısında işe yarayıp yaramayacağını sınamak üzere, önce kobay olarak belirlenen hamsterlerin görüşü sağlayan optik sinirlerini kesti. Böylece kemirgenler kör oldu. Bunun ardından kopuk olan noktaya nano tanecikler yani mikroskobik büyüklükte tanecikler içeren bir sıvı enjekte edildi. Sıvının yardımıyla sinirler kendilerini onardı ve görüş imkânı geri kazanıldı. Nano teknoloji kullanılarak gerçekleştirilen bir uygulamayı patent ile koruyan ülkeler; yirmi yıl boyunca o teknolojiyi kullanacak diğer ülkeleri kendilerine bağımlı hale getiriyorlar. Bilgi teknolojileri ve internet geleneksel-kurulu piyasalarda ve mevcut teknolojik altyapı içerisinde yaşamımızı değiştiren uygulamalara sahne olmuştur. Nano teknoloji kullandığımız aletler, bilgisayarlar, yapılar, elbiseler ve materyalleri değiştirecek ve yeni ürünler, piyasalar ve yaşam tarzını gündeme getirecektir. Devlet ya da devlet büyüklüğündeki işletmeler artık nano teknolojiyi bir adım ileriye götürecek atılımlar içinde olmak zorundadırlar. Ya bir adım ileri ya da bir yüzlerce adım geriye düşeceklerinin farkına bir an önce varmalılar. Nano teknolojiye sahip çıkan mutlaka kazanacaktır. Sözün özü nano teknoloji muhatabını arıyor!